Etkisi Kaybolmayan Oruç

Ramazan ayındaki ibadet heyecanımız, rikkat halimiz Şevval ayı ile azalabilir ama kaybolmamalıdır. Ramazan etkisi kaybedilmiş bir aya dönüşmemelidir. İyi mü’min sürekli kalan mü’mindir. İyi oruç, etkisi sürekli olabilen oruçtur. 

Mü’minin niyet ve heyecanı güneş gibi olduğu zaman Allah’ın kendilerinden razı olduğu sahabe nesli çıkar ortaya. Yaratıldığı günden beri takvimi şaşmayan, enerjisi azalmayan kaynak olarak güneş mü’minin örneğidir. Allah onlardan razı olsun sahabiler öyle oldular. Günden güne erimeyen kimlikleri, bir olaydan sonra azalmayan enerjileri onları farklı yaptı. Yaşlandılar ama çökmediler. Medine sokaklarında hangi kimlikle dolaştılarsa çöllerde de o kimliği korudular. Mescitlerde okudukları Kur’an’ları evlerinde de dinlendi. Elleri, ayakları, gözleri ve kulakları kalplerinden enerji aldı. Kalpleri de Allah’a bağlı kaldı. Böylece de bu ümmetin ufkunda güneş gibi kaldılar. Ne onlar kendi zamanlarında eskidiler ne de aradan geçen asırlar onları eskitebildi. O gün ‘Allah onlardan razı olmuş bir nesil’ idiler. Bugün de öyledirler, kıyamete kadar da öyle kalacaklar biiznillah.

ETKİSİ SÜREKLİ OLAN ORUÇ

Güneş gibi, asırlarca aynı saatte aynı parlaklıkla ve ısı ile var olmak onların açık bir meziyetidir. Yolu sahabe yolu olanların ya da onların izini sürme arzusu olanların bilmesi şart olan kural budur. İyi olmak için sürekli olmak gerekiyor. İyi mü’min sürekli kalan mü’mindir. İyi oruç etkisi sürekli olabilen oruçtur. Amellerin en iyisi de az da olsa sürekli olan ameldir. Dün böyle idi, bugün böyledir yarın da böyle olmaya devam edecektir.

Allah için her ne yapıyorsak o yaptığımızın ne kadar gelip geçici bir heyecanla yapıldığı ve ne kadar da içimizde sönmez bir azim ve heyecanın onu süreklileştirdiğini incelememiz gerekiyor. Arkadaşlarla muhabbet edilirken konuşulan cihat eksenli bir konu, arkadaş ortamından sonra konuştuğumuz ya da dinlediğimiz bir konu olarak üzerimizdeki etkisi kalıyor mu yoksa konuştuklarımız, dinlediklerimiz uzay boşluğunda kaybolup gidiyor mu? Güneş gibi işlerin sahibi olmakla mum gibi işlerin sahibi olmak arasında böyle bir fark kesinlikle vardır. İşlerimiz güneş gibi mi mum gibi mi?

Elbette mübarek bir ortam veya zamandaki heyecan aynı heyecan düzeyini koruyamayacaktır. Mekke’de Kâ’be’nin etrafında namaz kılmak farklıdır. O düzeyi dünyanın başka bir yerinde tutturmak mümkün değildir. Veli bir zatın huzurundaki maneviyatı ev ortamında oluşturamayız. Ramazan ayını diğer aylara taşıyamayız. Arefe günü ve fazileti başka günlerde bulunamaz. Sürekli Kur’an okuyamayız. Cami ile iş yerini eşitleyemeyiz. Ebeveyn önündeki saygı ve hizmet anlayışımız diğer insanlara karşı olan saygı ve gönüllü hizmetimiz denk değil, onların önündeki gibi bir seviye istenmez bizden. Zemzem içmekle başka herhangi bir sıvı içmek bir olamaz. Kişinin eşi başka arkadaşı başka. İlim başka kültür başka. Elbette bunlar farklı olacak. Bizden bunların aynı tutulması da istenmez.

RAMAZAN AYINDAKİ İBADET HEYECANIMIZ

Ramazan ayındaki ibadet heyecanımız, rikkat halimiz Şevval ayı ile azalabilir ama kaybolmamalıdır. Ramazan etkisi kaybedilmiş bir aya dönüşmemelidir. Tutunmamız gereken dal bu daldır. Kudüs davamızı Kudüs sokaklarındaki gibi İstanbul sokaklarında da gezdiremeyiz şüphesiz. Bu mümkün değildir. Mümkün olan Kudüs sokaklarındaki heyecanımızın etkisini günlük hayatımıza aktarabilmemizdir. Zekât yılda bir kere verilecektir ama Allah için verme arzusu ebedi olmalıdır. Kur’an belli saatlerde okunur olabilir ama ona bağlılık sonsuz olmalıdır. Mü’minleri sevmek, iman kardeşliğini pekiştirmek evimize kapandığımızda aktif olmayabilir ama zihinlerimiz ve kimliğimiz o kardeşliğe açık olmalıdır.

Güneşle mumun farkı budur. Biri süreklidir, erimez, eksilmezdir. Diğeri ise geçicidir. Işığı erimesinden gelmektedir. Mü’min imanını ve heyecanını süreklileştirme arzusunda olmalıdır. Bu arzunun gerçek olması için de üzerine düşeni yapmalıdır. Hac ibadet olarak eda edildiğinde hem ibadet şartlarına dikkat edilmeli hem sonrasındaki etkileri ve heyecanının sürekliliği önemsenmelidir. Ramazan için de geçerlidir bu. Okunup hatmedilen Kur’an, o hatmedeni bir derece yukarı taşımalıdır. Sadaka verildikçe fedakârlığı arttırmalıdır. Mekke, Medine, Kudüs sokağımız olabilmeli, içimizden çıkmamalıdır. Sevap topladığımız her yerde bu heyecanı da biriktirmeliyiz ki güneş gibi işlerin sahibi olabilelim.

Kaynak: Nurettin Yıldız, Altınoluk Dergisi, Sayı: 388

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.