Enver Paşa Kimdir?

Enver Paşa kimdir? Osmanlı Devleti’nin son Genelkurmay Başkanı, Turan Orduları Başkomutanı, Gazi, Şehit; Enver Paşa’nın hayatı.

Haber: Murat Karadeniz

Bugün, ömrünü Türk-İslâm birliğine adayan Şehid-i Âlâ ve Gâzî-i Namdar Enver Paşa’nın şehâdetinin 97. yıl dönümü. Ömrü savaş meydanlarında geçen, Kızıl ordunun kuşatmasını yarmak için yalınkılıç Rus ordusuna taarruz ederken koynunda delik deşik olan Kur’an’ı ile şehit düşen Enver Paşa’nın hayatı...

Balkanlardan Trablusgarp’a, Kafkaslardan Türkistan’a kadar ömrü savaş meydanlarında geçen Enver Paşa, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Rus yayılmacılığına karşı Türkistan’ın istiklal mücadelesinin başına geçti. 4 Ağustos 1922, Kurban Bayramı sabahında Bolşevikler, ağır makineli silahlarla yanında az sayıda silah arkadaşı bulunan Enver Paşa’ya karşı bir baskın düzenledi. Kaçıp kurtulma şansı bulunan Enver Paşa, son nefesine kadar mücadele etti.

Pamir Dağları’nın eteklerinde Çeğen Tepesi’nde gerçekleşen çatışmaya yalın-kılıç giren Enver Paşa, Rus tarafından açılan mitralyöz ateşi sonucu koynunda delik deşik olmuş Kur’ân-ı Kerim’i ile şehâdet şerbetini içti.

ENVER PAŞA’NIN HAYATI

Enver Paşa, 1881 yılında İstanbul’da doğdu. Soğukçeşme askeri rüştiyesinde öğrenim gördü. Harp okulunu 1899'da piyade teğmeni olarak bitirdikten sonra, 1903’te kurmay yüzbaşı olarak harp akademisinden mezun oldu. Mezun olduktan sonra Selanik’teki üçüncü orduda görevlendirildi. Kolağalığı ve kurmaylıktan sonra 1906 yılında binbaşılığa terfi etti. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı. Makedonya'daki ihtilal hareketine katıldı. İkinci Meşrutiyet'in ilan edilmesinden sonra “Hürriyet Kahramanı” olarak anılmaya başlandı.

TRABLUSGARP SAVAŞI

Afrika’daki son Osmanlı toprağını savunmak için resmiyette Harbiye Nezareti’nin bilgisi dışında, Osmanlı ordusunun vatansever genç subayları çeşitli sahte kimlik ve kıyafetlerle, türlü yollardan Trablus’a, Bingazi’ye, Derne’ye gittiler. Enver Paşa, İtalyanlara karşı savaşmak için Trablus‘a giderken, bir mektubunda şöyle der: “Trablus artık kaybolmuş sayılır. Buna rağmen neden gidiyorum? Bütün Müslüman dünyasının bizden beklediği bir vazifeyi yerine getirmek için gidiyorum.” Gerekli olan erzak, cephane gibi malzemeyi satın alabilmek için para bulunmadığından Enver Paşa, halifenin damadı olması hasebiyle kazandığı nüfuzu kullanarak adına burada kâğıt para bastırdı ve tedavüle çıkardı.

Enver Paşa’nın Bingazi’ye gelişinin ardından subaylarımızın olağanüstü bir gayret ve çalışması neticesinde 500-600 kişiyi bulmayan direniş güçleri kısa sürede 20 bin kişiye ulaştı. Bu şartlar ve yokluklar içerisinde Osmanlı subayları gönüllü Arap birliklerle 1 yıl süren savaşta, son teknoloji silahlarla donatılmış üstün İtalyan güçlerine karşı başarıyla karşı koydular ve onları adeta kıyıya çivilediler.

BALKAN SAVAŞLARI

Osmanlı ordusu Birinci Balkan Savaşı’nda ağır bir mağlubiyet aldı. Bulgar ordusu Enver Paşa’nın gayretleriyle Çatalca’da ancak durdurulabildi. Savaş Londra Anlaşması ile sona erdi. 23 Ocak 1913’te İttihat ve Terakki tarafından düzenlenen Babıali Baskını'na katıldı. Sadrazam Kamil Paşa'nın istifasını sağlayarak İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidarı ele geçirmesini sağladı.

EDİRNE’NİN KURTARILMASI

Enver Paşa, Balkan faciasından sonra elden çıkan Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne’nin kurtarılmasında önemli rol oynadı. Balkan ülkeleri arasında anlaşmazlık sonucu başlayan İkinci Balkan Savaşı’ndan istifade edilerek yapılan harekatta Bulgaristan işgali altında bulunan Doğu Trakya Midye-Enez Hattı’na kadar düşmandan temizlendi. Sınırın öte yanında uğradıkları kıyımlar, zulümler bitmek bilmeyen Müslümanların imdat nidalarına kayıtsız kalınmadı. Midye-Enez Hattı’nı aşan gönüllü birlikler Batı Trakya’nın önemli bir kısmını Bulgar ordusu ve çetelerinden temizleyerek Müslümanların rahat nefes almasını sağladı. Bu başarısından sonra albaylığa ardından da tuğgeneralliğe terfi ettirilen Enver Paşa, 1914’te de Sait Halim Paşa hükümetinde harbiye nazırı oldu.

OSMANLI’YA DAMAT OLMASI

Şehzade Süleyman’ın kızı Naciye Sultan ile evlendi. Orduda bazı düzenlemeler yapan Enver Paşa, Fransız modeli yerine Alman stilini uyguladı.

OSMANLI DEVLETİ 1. DÜNYA SAVAŞINA NEDEN GİRDİ?

Enver Paşa’nın Almanlara sıcak baktı. Fakat bu bakış, körü körüne değildi. Enver Paşa, Almanlar savaşı kazandıktan sonra sıranın Türkiye’ye geleceğini biliyordu. Bu yüzden, Almanya’nın verdiği silahların bir kısmını cephelere göndermedi, Anadolu’nun derinliklerinde depoladı. Nitekim bu silahların önemli kısmı, 791 bin tüfek, 4 bin makineli tüfek ve 945 top vs. Kurtuluş Savaşı sırasında kullanıldı.[1]

Babıali, Birinci Dünya Savaşı öncesi gelişmelerin ve kendini bekleyen tehlikelerin farkındaydı. Ve Sultan 2. Abdülhamit’in başlattığı ‘denge politikası’nı İttihatçılar da sürdürüyorlardı. Avrupa’da savaş patlak verince, Babıali Londra’ya başvurmuş ve Boğazlar ve toprak bütünlüğü konusunda güvence verilirse, Almanya ile yapmış olduğu anlaşmaya rağmen, savaşa girmeyebileceğini bildirdi. Ancak İngiltere bu öneriye ilgi duymadı. Zira, Rusya ile yaptığı gizli anlaşmalarla, Osmanlı topraklarının paylaşımını çoktan yapmıştı. Kısaca belirtmek gerekirse, Osmanlı savaşa girmese bile, eğer savaşı İngiltere-Rusya-Fransa kazansaydı, imparatorluk parçalanacaktı. Bu koşullar altında savaşa Almanya’nın yanında girmekten başka çare yoktu.

Nitekim Enver Paşa Bakü Kongresi’nde şöyle konuşmuştu: “Bizi doğrudan doğruya boğazlamak isteyen Çarlık Rusya ve İngilizlere karşı, yalnız hayatımızı bağışlamaya razı olan Almanlarla yan yana harp ettik.” Enver Paşa’nın başında olduğu Osmanlı orduları Suveyş Kanalı ve kısmen de Sarıkamış harekatında başarısız olmasına rağmen Çanakkale, Irak ve Hicaz cephelerinde düşmana kök söktürdü, büyük zaferler kazandı. Enver Paşa’nın amcası Albay Halil Bey Kutül Amare’de İngilizlere tarihin en ağır mağlubiyetini yaşattı. Çanakkale‘de düşman birlikleri geldikleri gibi gittiler. Fahrettin Paşa savaş bitene kadar Medine’yi düşmana çiğnetmedi. Doğu Anadolu ve Kafkaslar Rus ve Ermenilerden temizlendi.

SARIKAMIŞ FELAKETİNİN SORUMLUSU KİM?

Enver Paşa gece gündüz ayrımı yapmadan çok tehlikeli olan avcı hatlarına kadar gider, en ön mevzilerde bulunur ve uyarıları, ricaları dinlemezdi. Yine, “Soğanlı ormanlarının vahşi dereleri içinde bütün karargâhıyla beraber aç kaldığı” bilinen bir gerçek. Yani, kendisi keyif çatarken, askerleri ölüme atmadı. O da emri altındaki askerler gibi üşüdü, aç kaldı, en ön saflarda savaştı.

Enver Paşa'nın Sarıkamış plânına göre, Üçüncü Ordu’nun bir kolordusu Allahuekber Dağları’nı geçecek ve Sarıkamış kuşatılacaktı. Ama bazı komutanların “Sarıkamış’a ilk giren olma” hayaliyle kendi başlarına harekete kalkışmaları, Hafız Hakkı Bey’in kaçan Rus birliklerini takip ederek kuşatma hattını lüzumsuz yere genişletmesi ve onbinlerce askeri kışlık elbiseleri olmadan daha uzun bir yoldan dağlara tırmandırması büyük felâketi getirdi. Enver Paşa‘nın dindar olması, hilafet müessesesine ve padişaha sıkı sıkıya bağlı bulunması, kimileri için “tehlikeli” bir durumdu.

Anadolu hareketinin Enver Paşa’yı gözden düşürmek için ortaya attığı “90 bin şehit” iddiası Rusların da “donarak can vermiş 23 bin Türk askerini defnettiklerini” açıklamalarına rağmen bugüne kadar devam etti.

ENVER PAŞA’NIN TURAN ÜLKÜSÜ

Enver Paşa, 1. Dünya Savaşı’nın mağlubiyetle sonuçlanması üzerine diğer İttihatçılarla birlikte yurttan ayrıldı. Önce Kafkasya’ya, oradan da Berlin’e gitti. Rusya’ya geçmeye çalıştı, sahte kimliklerle yaptığı bu yolculukların birinde tutuklandı, bir defasında da uçağı düştü ama üçüncü yolculuğunda Moskova’ya ulaşmayı başardı. Sovyetlerden beklediği desteği göremeyince Buhara’ya gitti ve Ruslara karşı savaşan Özbekleri teşkilâtlandırmaya çalıştı.

BASMACI HAREKETİ

Enver Paşa, halifenin damadı ve orduların başkomutanı olarak Sovyet Rusya’ya ve Türkistan’a adım attığı zaman parçalanan Rusya’da özellikle Orta Asya Türklerinin desteğini kazandı. Buna Türk ırkından olmayan Tacikler de dahildir. Basmacı hareketi bütün Müslümanları içeriyordu. Son anda dahi bütün bu gruplar Enver Paşa’nın yanındaydı.

1922 Şubatında komutasında topladığı Basmacı birlikleri ile Duşanbe’yi ele geçirdi ve oradaki Sovyet garnizonunu tutsak aldı. Ardından Horasan üzerine yürüyerek Kızıl Ordu birliklerinin Buhara ve Horasan’dan çekilmelerini istedi. 28 Haziran 1922’deki Kafiran Savaşı'nı kaybettikten sonra dağlara çekilmek zorunda kaldı.

ENVER PAŞA NASIL VEFAT ETTİ?

4 Ağustos 1922’de Kurban Bayramı sabahında Tacikistan’da, Belçivan yakınlarında Agop Melkovian komutasındaki Kızıl ordunun kuşatmasını yarmak için yalınkılıç girdiği çarpışmada koynunda taşıdığı Kur'an'la yaralandı, ardından şehit düştü. Naaşı Tacikistan sınırları içerisinde kalan Abıderya Köyü’ndeki Çegan Tepesi’ne defnedilen Paşa’nın mezarı, zamanla evliya türbesi haline geldi. Kabri çok uzun seneler yerli halk tarafından ziyaret edildi. Paşanın Rusya’da mücadeleye başladığı 1918’den beri doğan erkek bebeklerin arasında Enver ismi en kalabalık grubu oluşturur.

ENVER PAŞA’NIN KABRİ NEREDE?

Kemikleri şehit düşmesinin 74. yıl dönümünde Türkiye’ye getirildi, 4 Ağustos 1996’da yapılan devlet töreniyle İstanbul’daki Hürriyet-i Ebediyye Tepesi’ndeki anıtmezara, diğer İttihatçı kader arkadaşlarının yanına defnedildi.

Dipnot:

[1] Edward j. Erickson, 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu

 

İslam ve İhsan

OSMANLI PADİŞAHLARI VE HAYATLARI

Osmanlı Padişahları ve Hayatları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.