En Zor Kazanılan ve En Kolay Kaybedilen Şey

Şahsiyet dilimizin en zor kazanılan temel dinamiklerinden beşincisi, “güven duyulan bir kişilik kalitesi”ne erişmektir. Kaliteli bir dostluk, babalık, annelik, patronluk, yöneticilik ve liderlik, ancak güven temelleri üzerine bina edilebilir.

Kişiliğimize güvenilmesi, içinde yaşadığımız toplumun bize verdiği en büyük armağanlardan biridir. Bir

düşünce adamının ifadesiyle “Güvenilmek, sevilmekten daha büyük bir iltifattır.”

GÜVEN NEDEN ÖNEMLİDİR?

Güven, işleri ve ilişkileri kolaylaştırır. Başarıya giden yolda kişiye en büyük yardımcıdır. Stephen R. Covey’in şu tespitlerine katılmamak mümkün değildir:

“Yüksek güven olduğunda iletişim nasıl olur? Kolay, zahmetsiz, kendiliğinden. Peki ya yüksek güven varken siz hata yaparsanız? Hiç fark etmez. İnsanlar sizi tanıyordur. “Dert etme anlıyorum”. “Unut gitsin.” “Ne demek istediğini biliyorum. Seni tanıyorum”. Şimdiye dek tasarlanmış hiçbir teknoloji bunu yapamaz. Belki de bir anlamda kalbin beyinden daha önemli olmasının nedeni budur. İnsan beyin ölümü yaşayabilir ama kalbi hâla kan pompalıyorsa, yaşamaya devam eder; kalbiniz öldüğünde siz de ölürsünüz. Oğlum Stephen’in dediği gibi; «Güven hızına yetişebilecek başka bir şey yoktur.» Düşünebileceğiniz her şeyden daha hızlıdır. İnternet’ten daha hızlıdır; çünkü güven varsa, hatalar bağışlanır ve unutulur. Güven hayatın tutkalıdır. Güven, kurumları, kültürleri ve ilişkileri bir arada tutar.”

PEYGAMBERLERİN ORTAK VASFI

Emanetler, sırlar, büyük vazifeler ve en içten duygular, ancak güven duyulan kimselere verilir. İşte bu sebepledir ki, bütün peygamberlerin ortak vasfı güvenilirlik (el-emin) olmuştur.

Eşler birbirine güven duymazlarsa, ailede huzur ve sıcaklık sağlanamaz. İşçi-patron, yöneten-yönetilen, devlet ve millet arasında güven bağı kurulmamış ise o birlikteliğin sıhhatli bir şekilde devamını sağlamak imkânsızdır.

Güvenilmeyen kimsenin söz ve davranışları etkili değildir. Söylediği söze ve yaptığı işe hep ihtiyatla yaklaşılır. Bu bakımdan şahsiyetimize güvenilirlik dinamiğinin yerleşmesi, kişilik kalitemizi geliştirecek, söz ve davranışlarımıza kalite ve seviye katacaktır.

Şahsiyet dilinin bu temel dinamiğine erişmek için şu basamaklardan geçmek gerekir:

1- Doğru sözlülükte yalan, güvenilirliği ifsad eden en büyük virüstür.

2- Açık sözlülük ve çift kişilik sergileyen kimselerin güven oluşturması imkânsızdır.

3- Şartlar ne olursa olsun verdiği sözü Güven sağlayan en etkin davranış budur. Hiçbir şey güveni, söz verip o sözü tutmamaktan daha hızlı yok edemez.

4- Empatik bir yaklaşımla karşımızdakini anlamaya çalışmak. Yalnız kendi bilgi ve anlayışına kilitlenen kimseler etraflarında güven oluşturamazlar.

5- Sadece kendi menfaatine değil, başkalarının da hakkına ve menfaatine saygılı davranmak.

6- Özellikle başkalarının haklarını onların yokluğunda da savunmak.

MÜMİN İNSAN

İnancımıza göre de “mü’min insan” güvenilen insan olmak durumundadır. Elinden ve dilinden başkalarının güvende olmadığı kimse, gerçek bir “İslam insanı” kıvamına erişememiş demektir.

Nitekim bir gün Allah Resûlü kendi aralarında oturup sohbet eden bir sahabi topluluğuna rastlar ve onların arasına katılarak kendilerine şöyle bir konu açar:

«−En iyi ve en kötü olanınızı size tanıtmamı ister misiniz?»

«−Evet ey Allah’ın elçisi!» diye cevap verirler. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurur:

«−En iyiniz, yararı umulan ve zarar gelmeyeceği hususunda kendisine güven duyulanınızdır. En kötünüz ise faydası umulmayan ve zararından emin olunmayanınızdır.»

Gönlünüzü ancak güvendiğiniz insana açarsınız. Onunla paylaşırsınız; sevginizi, derdinizi. Güvensizlik, yalnızlıktır. Yalnızlık ise çoğu zaman huzursuzluğun ve stresin kaynaklarından biridir. Güven duyulan kimseler, etraflarından sürekli pozitif enerji devşirirler. Etkin, saygın ve itibarlı insanlardır. Bu itibarla güvenilirlik aşısı yapılmamış kişiliklerin, şahsiyet dilleri gelişmemiş demektir.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, Şahsiyet Dili ve Geliştiren Liderlik, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.