En Cesur ve Kahraman İnsan

Hz. Ali -radıyallahu anh- göz yaşı dökerek en cesur ve kahraman insanın kim olduğunu anlatıyor.

Hz. Ali (r.a) bir gün:

“–Ey insanlar, insanların en cesuru kimdir bana söyleyin?” dedi. Onlar:

“–Sizsiniz, ey Mü’minlerin Emîri!” dediler. Hz. Ali (r.a):

“–Evet, ben kiminle mübârezeye çıktıysam hakkını vermişimdir, ancak siz bana insanların en cesurunu haber veriniz!” dedi. İnsanlar:

“–Bilmiyoruz, kimdir?” diye sordular. Hz. Ali (r.a) şöyle dedi:

“–Hz. Ebû Bekir’dir. Bedir’de Rasûlullah (s.a.v) için bir gölgelik yaptık ve: «Müşriklerden biri Peygamber Efendimiz’e saldırmaya heveslenmesin diye kim onunla birlikte durur?» dedik. Vallahi hiç kimse buna yanaşmadı, ancak Hz. Ebû Bekir (r.a) kılıcını sıyırıp Efendimiz’in başında bekledi. Ona saldırmaya niyetlenen herkesin üzerine şâhin gibi atılıp hemen onu bertaraf etti. İşte insanların en cesur ve en kahramanı Hz. Ebû Bekir’dir.

Bir gün Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’i gördüm, Kureyşliler onu tutmuş, kimi keskin bir şeyle vurup yaralıyor, kimi itip kakıyor:

«‒Sen ilâhları tek bir ilâh mı yaptın?!» diye son derece sert söz ve hareketlerle ona hakaret ediyorlardı. Vallâhi bizden kimse yanına yaklaşıp da kendisine yardım edemiyordu. Ancak Hz. Ebû Bekir (r.a) geldi ve hemen yardımına koştu; kimine vurdu, kimini yaraladı, kimini itip kaktı. Bir taraftan onları Efendimiz’in başından dağıtıyor, bir taraftan da:

«‒Yazıklar olsun size! “Bir adamı «Rabbim Allâh’tır» diyor diye öldürecek misiniz?!”» diyordu.”

Hz. Ali (r.a) bunları anlattıktan sonra üzerindeki bürdeyi kafasına çekip ağlamaya başladı. Sakalları ıslanıncaya kadar ağladı. Sonra şöyle dedi:

“‒Allah adına yemin ederek soruyorum, Firavun ehlinden, gizlice îman edip de Firavun ve avenesini îkâz eden mü’min kişi mi daha hayırlıdır yoksa Hz. Ebû Bekir mi?”

YERYÜZÜ DOLUSU ADAMDAN DAHA HAYIRLI İNSAN

İnsanlar susup cevap vermediler. Hz. Ali (r.a) şöyle devam etti:

“‒Bana cevap ermeyecek misiniz? Vallâhi Hz. Ebû Bekir’in bir ânı, Firavun ehlinin mü’mini gibi yeryüzü dolusu adamdan daha hayırlıdır. Çünkü o mü’min îmânını gizliyordu, Hz. Ebû Bekir (r.a) ise îmânını îlân etmişti.” (Heysemî, IX, 46-47)

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Hz. Ebubekir'den 111 hayat ölçüsü, Erkam Yayınları, 2015

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.