En Ağır Emanet

İdârî mes’ûliyeti yüklenenler, herhangi bir haksızlığa veya nefsânî davranışa meyletmemek için, ölümü sık sık tefekkür etmeli ve Âhiret hayâtını devamlı göz önünde tutmalıdırlar.

İdârecilik, bıçak sırtında durmak kadar zor ve tehlikeli bir iştir. Çünkü mes’ûl olunan kimselerin tek tek hakları mevzubahistir ki, bu da devamlı kul hakkı ile yüzyüze gelmek demektir. Bu yönüyle hiç de talep edilecek bir makam değildir. Ancak bir kişi ehil olduğunda ve başka ehil kimse de bulunmadığında, idâreciliği büyük bir emânet şuuru ile üstlenmeli ve hakkıyla yerine getirmeye çalışmalıdır. Böyle bir durumda Allâh onun yardımcısı olur.

İdârî mes’ûliyeti yüklenenler, herhangi bir haksızlığa veya nefsânî davranışa meyletmemek için, ölümü sık sık tefekkür etmeli ve Âhiret hayâtını devamlı göz önünde tutmalıdırlar.

FUDAYL BİN IYAZ’IN TAVSİYESİ

Fudayl bin Iyâz’ın, Hârun Reşid’e yaptığı şu tavsiye, hatırdan çıkarılmamalıdır:

“Kıyâmet gününde Allâh ile kullarının arasında sadece sen olacaksın. O gün herkes kendi hesâbından sorulurken sen, bütün ümmetten mes’ûl tutulacaksın!” (Ebû Nuaym, Hilye, VI, 380; Beyhakî, Şuab, VI, 35)

İSLAM ŞAHSİYETİNİN MES’ULİYET ŞUURU

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- adâletin timsâli olduğu ve çok titiz bir idârecilik yaptığı hâlde, vefât ederken bu idâreciliği sebebiyle Cenâb-ı Hak’tan bir sevap ummadığını söylüyordu. Bu vazifesi müddetince yaptığı hayırların hatâlarıyla başa baş gelmesini arzu ediyordu. Kendisini âdil idâreciliği sebebiyle methedenlere de; “Bu hususta Rabbimin huzûrunda hesâba çekilmeyeyim yeter, ayrıca bir sevap beklemiyorum.” diyordu. Onun bu ifâdeleri, hem idâreciliğin ne ağır bir emânet olduğunu hem de örnek bir İslâm şahsiyetinin mes’ûliyet şuurunu sergilemekteydi.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları

YUSUF HAS HACİB’İN İDARECİLERE TAVSİYELERİ

https://www.islamveihsan.com/yusuf-has-hacibin-idarecilere-tavsiyeleri.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.