Eğitimde İnfakta Suffe Geleneği

Her eğitim ve öğretim yılında gençlerin eğitim ve öğretimi ile ilgili demeçler, yorumlar ve tahliller tekrarlanır durur. Nisyan ile malul insanoğlunun elbette tekrara ihtiyacı vardır. Kur’an’ın, eğitim ve öğretim ilkelerinden birinin de tekrar yöntemi olduğu rahatlıkla söylenebilir. Varlıklar içerisinde en uzun, en pahallı ve en teferruatlı eğitime ihtiyaç duyan hiç şüphesiz insandır. Bu yazıda genç kuşakların eğitiminde ve öğretiminde zenginlerin ve esnaf kesiminin etkisi, katkısı ve sorumluluğu hatırlatılacaktır.

İNANANLARIN ÖZELLİĞİ

Böyle bir girizgâhtan sonra Kur’an’ın infak konusuna verdiği öneme öncelikle dikkat çekmek istiyoruz. Zira İslam nezdinde malı nasıl ve ne şekilde kazanmanın önemli olduğu gibi nereye ve ne amaçla harcanacağı da o kadar mühimdir. En temel unsur, helâlinden kazanmak ve Allah’ın razı olduğu şekilde infak etmektir.

Kur’ân, infak meselesini inananların temel özelliklerinden biri olarak takdim eder.1Onlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda infak ederler (harcarlar)2 âyetinde ve benzerlerinde mü’minler methedilmiştir. Kur’ân-ı Kerim, infak konusunda zafiyet gösteren ve ihmalkâr davrananları Ne oluyor size ki, Allah yolunda harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır...”3 açıklaması ile de ikaz etmiş ve kınamıştır.

İNFAKTA TEŞVİK

Kur’ân, imkân sahibi Müslümanların, yalnız zekât yükümlülüklerini yerine getirmekle yetinmemelerini önemle vurgulamaktadır. Kur’an’ın bütünlüğü içerisinde düşünüldüğünde infak yoluyla yapılan malî yardımların, Müslüman zenginlerin vermekle yükümlü olduğu zekât miktarının çok üzerinde olduğu görülür.

Ebû Zer (r.a)’ın anlattığına göre Peygamber (s.a.v) Efendimiz “Onlar kaybedenlerdir” buyurmuşlardır. Bunun üzerine Ebû Zer (r.a), “Onlar kimdir?” diye sorunca Hz. Peygamber, “Servet yığanlar” buyurmuştur.4

İnfak, geniş bir paylaşımı, gönüllü bir dağıtımı ve daha fedakâr bir cömertliği öngörür. Bu anlamda zekâta tabi olmayan kimseler de gücünün yettiğince bu paylaşımda, bu harcamada, bu gönül seferberliğinde yerini almaya çalışırlar. Ancak burada varlıklı kimselere daha büyük fedakârlıklar ve sorumluluklar düşmektedir.5

İNFAK VE SERVET İLİŞKİSİ

Kur’ân’ın infak hususundaki temel prensibi “...Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et...”6 âyetinde veciz bir üslûpla özetlenmiştir. Şu âyette de infak ve servet ilişkisi gayet güzel ifade edilmiştir.“Siz hayra ne infak ederseniz (harcarsanız), Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”7

Kur’ân-ı Kerim, servetlerini Allah yolunda harcayanlara kat kat sevap verileceğini beyan eder: “Eğer Allah’a (rızası uğruna) ödünç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Allah çok mükafat verendir. Ceza vermekte acele etmeyendir.”8

ZAMANINDA İNFAKIN ÖNEMİ

Bir işi zamanında gerçekleştirmek, bir hayrı vaktinde ifa etmek büyük önem taşımaktadır. İnfakın, zamanında ve yerinde yapılması hususunda Kur’ân, önemli açıklamalarda bulunmuştur. “...Hayır işlerinde yarışın...9 prensibi ile Kur’ân, bütün faydalı işlerde koşuyu emretmiştir.

 “Her işte yavaş hareket etmek (dünyevî her işte yavaş davranmak) gerekir. Ancak âhiret işinde yavaş davranılmaz10 hadisinde açıkça ifade edildiği üzere, mühim ve bir bakıma vakitle at başı yarışan işleri zamana yaymak doğru değildir. Kur’ân, infak görevinin yerinde ve geciktirmeden ifa edilmesinin gerekliliği üzerinde durmuş, bu konuda çeşitli izahlarda bulunmuştur. 11 Yine Kur’ân, ihtiyaç duyulduğunda geciktirmeden infak edenlerle daha sonradan infak edenlerin ecirlerinin ve derecelerinin bir olmayacağını şöyle açıklar.

“Ne oluyor size ki, Allah yolunda harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Onların derecesi sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı vaat etmiştir.”12

GENÇ KUŞAKLARIN EĞİTİMİ VE İNFAK 

Genç kuşakların eğitimini, infak çerçevesinde değerlendirdiğimizde, onların terbiyesine harcanacak meblağların en kıymetli infak türü olduğu kolayca anlaşılır.

Kur’an’ın okuma, öğrenme ve nesillerin yetiştirilmesi ile ilgili mesajı çerçevesinde Hz. Peygamber, kendisini muallim olarak gönderildiğini ifade etmiştir.13

Hz. Peygamber ilim öğrenenlere/öğrencilere/talebelere ayrı bir değer vermiş, bunu bilfiil Mescid-i Nebevî’de eğitim için tahsis ettiği Suffe örneği ile göstermiştir.

Hz. Peygamber, hicretten sonra Medine’ye varışını müteakip günlük namazların içinde kılınması, İslâmî eğitim ve öğretimin icra edilebilmesi için bir bina inşa etmeye karar verdi. Bugün Mescid-i Nebevî olarak adlandırılan bu camide birbirinden ayrı üç mekan vardı. Birincisi, namaz kılınması için geniş bir boşluk. İkincisi, Suffa yahut Zulla (üstü örtülü yer, gölgelik) denen okul ve ihtiyaçları için kullanılan mahal. Üçüncüsü, Resûlüllâh (s.a.v)’in zevcelerine tahsis olunmuş birkaç odadan ibaret ayrı bir kısım.14

Suffa, ilk İslâm üniversitesidir. Bizzat Resûlüllah (s.a.v) burada dersler veriyordu. Medine’de yatıp kalkacak bir evi bulunmayanlar için Suffa, aynı zamanda geceleri bir yurt-yatakhane olarak da kullanılmaktaydı. Yine burada, İslam’ın temel esaslarının neler olduğunu öğrenmek üzere dışarıdan gelen yabancılar da kalmaktaydı. Bu gibi kimseler, kendi yurtlarına dönmeden önce burada bir müddet kalırlardı. Bir seferinde burada 80 kadar Temîm kabilesine mensup yabancı barındırılmıştı. Medineli cömert insan Sa’d b. Ubâde, 80 talebenin yiyecek ve içeceğini temin etmekteydi. Öyle bir zaman geldi ki Suffa’da okuyan talebelerin sayısı 400’e kadar yükseldi. Muhtemelen bu sayıya yerli ve yabancı talebeler, dâhildir. Hz. Peygamber zamanla buradaki yığılmayı önlemek için, çeşitli mahallelerde ilkokul ya da hazırlık okulları diyebileceğimiz birçok okul açtırmıştır.15

Müslüman zenginlerin, Hz. Peygamber’in bu sünnetinin ikamesinde yardımcı olmaları büyük önem taşımaktadır. Öğrencileri ve gençleri eğitiyoruz, İslam’ı dünyanın dört bir tarafına tebliğ ediyoruz iddiasıyla esnaf kesimini ciddi bir şekilde istismar eden meşum yapıya öfkelenerek, talebelere yardımdan ve gençlerin terbiye edilmesi için gösterilen gayretlere destek vermekten uzak durmak, Hz. Peygamber’in yaptığı bir uygulamayı göz ardı etmek olur. Böyle tutum ve davranışların Kur’an ve sünnetin ruhu ile bağdaşması söz konusu olamaz. Bazı esnaf kesimin yaşanan istismar ve ih0anetin tesiri ile toplumda bu hizmetleri yürütenlere karşı bir ilgisizliği sezilmektedir. Esnaf kesimi de kılı kırk yaracasına bir ibadet ruhu ve aşkı ile nerelere yardım yapacağını elbette araştırmalı ve asla bu kutsal peygamber mesleğine bigâne kalmamalıdır. Sa’d b. Ubade gibi cömert davranarak eğitime ve öğretime yardımcı olmalıdır. Öğrencilerin iaşesine, ibatesine ve eğitim masraflarına katkıda bulunmak, en hayırlı bir harcama çeşididir. Eğitim ve öğretime destek, Müslüman ümmetinin istikbalini ve bekasını temin edecek en mühim yatırım türüdür ki, bu gerçek asla unutulmamalıdır.

Dipnotlar: 1) Bkz. Bakara, 2/3; 267; Ayrıca bkz. Enfâl, 8/2-3; İbrahim, 14/31; Hac, 22/35; Secde, 32/16; Şûrâ, 42/38; Kasas, 28/54. 2) Bakara, 2/3. 3) Hadîd, 57/10. 4) Buharî, İstikrâz, 3; Rikâk, 14; Müslim, zekat, 32; Ahmed b. Hanbel, II, 358; İbn Mâce, Zühd, 8. 5) Kerim Buladı, Kulluğun Zirvesi Allah Sevgisi, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2015, s. 59. 6) Kasas, 28/77. 7) Sebe’, 34/39. 8) Teğâbûn, 64/17. 9) Bakara, 2/148; Mâide, 5/48. 10) Ebû Dâvûd, Edeb, 10. 11) Buladı, Allah Sevgisi, s.63. 12)  Hadî. 57/10. 13) İbn Mâce, Mukaddime, 17. 14) M. Hamidullah, İslam Peygamberi, trc. Salih Tuğ, İrfan Yayınevi, İstan. 1980, I, 193-194; II, 829-830. 15) Geniş bilgi için bkz. Hamidullah, Muhammed, a.g.e., II, 830-833.

Kaynak: Kerim Buladı, Altınoluk Dergisi, 381. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.