Efendimizin Müşrik Ordusuna Karşı Merhameti

"Merhamet; dünyada vicdan huzuru, âhirette ise ebedî saâdet müjdesidir…" Muhterem Osman Nûri Topbaş Hocaefndi'nin mü'minlerin merhamet ufkunu anlattığı makalesinden bir bölümünü istifadelerinize sunuyoruz.

İşte İslâm ahlâkı, gerektiğinde kendi ihtiyacından fedâkârlık ederek bir din kardeşinin gönlünü hoşnud etmekle huzur bulan, böylesine mükemmel bir gönül kıvâmı inşâ etmiştir. Bu kalbî olgunluğa ulaşanlar; “Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeyen, onlardan değildir.” [1]

“Komşusu açken tok yatan kimse (kâmil) mü’min değildir.” [2] hadîs-i şerîflerini bütün mânâ ihtişâmıyla kavramışlardır. Yani ellerinin ulaşabileceği her yerden ve her şeyden sorumlu olduklarını anlamışlardır. Açlığınsa sadece mîdenin acıkmasından ibâret olmadığını, asıl ruhların aç kalmasının insanı çok daha ciddî hastalık ve buhranlara sürükleyebileceğini idrâk etmişlerdir.

"BİRBİRİNİZE MERHAMET ETMEDİKÇE CENNETE GİREMEZSİNİZ"

Emsalsiz örnek şahsiyetimiz Hazret-i Muhammed Mustafa -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ashâbına bir gün:

“Nefsim kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz müddetçe cennete giremezsiniz.” buyurmuşlardı. Ashâb-ı kirâm:

“Yâ Rasûlâllah! Biz hepimiz merhametliyiz.” dediler. Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem-  buyurdular ki:

(Benim kastettiğim) merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhamet değildir. Bilâkis bütün mahlûkâta şâmil olan merhamettir, (evet) bütün mahlûkâta şâmil merhamet!..” (Hâkim, IV, 185/7310)

Yani Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şefkat ve merhameti, cihanşümûl bir vasfa sahipti. Zira O’nun mübârek gönlü, bütün mahlûkâta Hâlık’ın nazarıyla bakış tarzı kazanmıştı. Bunun içindir ki O, düşmanına bile merhametle bakabilen bir ruh asâletine sahipti.

MÜŞRİK ORDUSUNA KARŞI MERHAMET

Nitekim Bedir Gazvesi’nde ordular karşı karşıya gelmiş, Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-  Efendimiz, savaş yapmadan anlaşmak için müşriklere elçiler göndererek son îkazlarını yapmaktaydı. Bu esnâda Hakîm bin Hizâm’ın da aralarında bulunduğu bâzı müşrikler, Müslümanların havuzundan su içmeye geldiler. Müslümanlar onlara mânî olmak istedikleri zaman Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem- :

“Bırakınız içsinler!” buyurdu. Gelip içtiler. Daha sonra ise Hakîm hâriç bu müşriklerin hepsi, kılıç çektikleri İslâm ordusu tarafından öldürüldü. Hakîm ise ileride hidâyetle şereflenecekti. [3]

Yine Müslümanlara yıllarca her türlü zulmü revâ gören Mekke müşrikleri açlık ve kıtlığa mâruz kaldıklarında Rahmet Peygamberi Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem-  onlara erzak göndermişti. Böylece vaktiyle ambargo uygulayıp kendilerini açlıktan ölüme terk etmiş olanlara, İslâm’ın ne kadar yüksek bir ahlâk anlayışına sahip olduğunu tebliğ etmişti.

Yine Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem-, her fırsatta Yaratan’dan ötürü yaratılanlara şefkat, merhamet, nezâket ve bilhassa gönül kırmama ve kimseden incinmeme hassâsiyetini telkin ediyordu. Bu sâyede kalpler inceliyor, nezâket ve zarâfet zirveleşiyor, İslâm’ın güler yüzünü temsîl edecek bir gönül kıvâmı inşâ ediliyordu. Hattâ Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-  hayvanların bile bakımı ve temizliği hususunda pek çok tavsiyelerde bulunuyor, bilhassa koyun ve keçilerin üzerindeki kir ve tozların temizlenmesini istiyordu. [4]

Dipnotlar: 1) Hâkim, Müstedrek, IV, 352; Heysemî, Mecmau’z- Zevâid, I, 87. 2) Hâkim, II, 15/2166a. 3)İbn-i Hişâm, II, 261. 4) Heysemî, IV, 66-67.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, HAK DOSTLARININ ÖRNEK AHLÂKINDAN -2, Erkam Yayınları.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.