Dünyada Güzellik Ahirette Güzellik

Kimine göre de dünyadaki hasene, imandır, salih ameldir, güzel ahlaktır, faydalı ilimdir, helal kazançtır, hayırlı eş ve evlattır. Ahiretteki hasene ise afiyettir, cennet ve cennetteki nimetlerdir.

Peygamber Efendimizin ashabından biri hastalanmış, Efendimiz de âdeti gereği onu ziyarete gitmişti. Adam bitkin düşmüş, hatta olayı nakleden Enes (r.a.)’ın ifadesiyle ‘küçülüp civciv kadar kalmıştı’.

Efendimiz, hastanın durumuna hayret etti ve ona; Allah’a dua ettiği zaman nasıl dua ettiğini ve O’ndan ne istediğini sordu. Hasta da:

«- Allahım, âhirette beni ne ile cezalandıracaksan onu bana dünyada iken hemen ver.» diye dua ediyordum” dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.):

“- Sübhanallah, senin buna gücün yetmez. “Allah’ım sen bize dünyada da iyilik-güzellik ver, âhirette de iyilik-güzellik ver ve bizi, ateş/cehennem azabından koru.” diye dua etseydin ya” buyurdu. Enes sözüne devamla “sonra Resulullah bu adam için dua etti, Allah da ona şifa nasip etti”1 demiştir.

HASTAYA OKUNMASI TAVSİYE EDİLEN DUA

Peygamber Efendimizin hastaya okumasını tavsiye ettiği bu dua, Bakara suresinin 201’inci ayetinden iktibastır.

Bu hadis-i şerif ile Bakara suresinin 200-201’inci ayetlerini birlikte değerlen-dirdiğimizde insanları dua edip Allah’tan istekte bulunmaları açısından üç kısma ayırmamız mümkündür:

a) Bazı kimseler, işlemiş oldukları günah ve suçlarının cezasını bu dünyada çekmek isterler, ahirette mutlu ve mesut olmayı dilerler, onun için Allah’a böyle dua ederler. Yukarıdaki hadis-i şerifte görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz bunu tasvip etmemiş, Allah’a hem bu dünyası için, hem de ahireti için dua etmesini söylemiştir.

b) Öyle insanlar da vardır ki Allah’tan sadece dünyalık talep ederler, dünyevi istekte bulunurlar, “ya Rabbi bize ne vereceksen dünyada ver” derler. Onlar ahirtlerini düşünmezler, zira ahirete inanmazlar, işleri güçleri dünya ve dünyalıktır. Allah Teâlâ, böyle dua edenlerin ahirette hiçbir nasiplerinin olmayacağını belirtmiştir. Bu husus Bakara suresinin 200’ncü ayetinde şöyle belirtilmiştir: “İnsanlardan öylesi vardır ki: Ey Rabbimiz! Bize ne vereceksen dünyada ver’ diye dua ederler. Bunların ahiretteki nimetlerden hiçbir nasibi yoktur.”

c) Öyle kimseler de var ki dualarında Allah’tan hem dünyaları için, hem de ahiretleri için iyilik güzellik isterler: “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ve güzellik ver, âhirette de iyilik ve güzellik ver ve bizi ateş azabından koru” diye niyazda bulunurlar.”2

Yüce Rabbimiz böyle dua edilmesini güzel bulup tasvip etmiş ve örnek dua olarak bizlere bildirmiştir. Nitekim devamındaki:

“İşte bunlar yaptıkları duaların hayır ve bereketlerini fazlasıyla görürler. Allah hesabı çok çabuk görür.”3ayet-i kerimeden bu husus açıkça anlaşılmaktadır.

Peygamber Efendimize Medine hayatı boyunca hizmet etme şerefine nail olan Enes b. Malik (r.a.)’ın belirttiğine göre ayet-i kerimede zikredilen dua, Peygamber Efendimizin en çok sevip yapmış olduğu dualardan biri idi:

“Resûl-i Ekrem (s.a.v.) çoğu zaman:‘Allah’ım! Bize dünyada da iyilik-güzellik ver, âhirette de iyilik-güzellik ver ve bizi cehennem azabından koru!’4diye dua ederdi.”

SÖZÜ AZ MANASI ÇOK  

Peygamber Efendimizin çokça okumuş olduğu ve ümmetine de okumalarını tavsiye ettiği bu dua ayetinin sözü özlü ve kısa, ihtiva ettiği mana ise şümullü ve geniştir. Dua üç kısa cümleden oluşmaktadır:

a) Rabbimiz bize dünyada da iyilik-güzellik ver,

b) Ahirette de iyilik-güzellik ver.

c) Ve bizi ateş azabından koru.

Hz. Aişe validemiz belirttiğine göre Peygamber Efendimiz böyle sözü kısa, manası geniş özlü duaları severdi..5

HASENE KELİMESİNİN MANASI

Ayette geçen ve Peygamber Efendimizin dualarında sıkça zikrettiği ‘hasene’ kelimesi lügat itibariyle ‘hasen’ kelimesinin müennesi/dişili olup güzel, güzellik, iyilik, iyi hal, iyi amel, hayırlı iş gibi manalara gelmektedir.

Hasene kelimesi dilimizde de daha çok “ahlâk-ı hasene/güzel huylar; a’mâl-i hasene/ güzel işler gibi isim tamlaması şeklinde kullanılmaktadır. Yine dilimizde kullanılan ‘hasenât’ kelimesi de ‘hesene’ sözcüğünün çoğulu olup ‘güzel ameller, iyi işler, insanların iyiliği için yapılan hayırlı işler, iyilikler demektir. Hasene ve hasenât kelimelerinin zıttı, kötülük, fenâlık, suç, kabahat, günah gibi anlamlara gelen ‘seyyie ve seyyiât’ kelimeleridir. Kur’an-ı Kerim’de “İnne’l-hasenâti yüzhibne’s-seyyiât: İyilikler, güzel ameller ve hayırlı işler kötülükleri, küçük günahları yok eder”6 buyrulmuştur.

Konumuz olan âyet-i kerimedeki ‘hasene’ ile neyin kastedildiği hususuna gelince bu konuda müfessirlerin değişik görüşleri zikredilmiştir. Merhum Ömer Nasuhi Bilmen’in ifadesiyle, “İnsanın nefsine, bedenine, servetine ait olup nailiyeti/elde edilmesi ile mesrur olacağı her nimet bir hasenedir. İbadet ve taat de birer hasenedir.”7

Tabiinin önde gelen alim ve zahitlerinden Hasen Basri (ö.110/728)’ye göre dünyadaki hasene ilimdir, ibadettir. Ahiretteki hasene ise cennettir.8

Yine tabiin âlimlerinden ve ilk müfessirlerden Süddi (ö.127/745)’ye göre dünyadaki hasene helâl rızıktır, ahiretteki hasene ise mağfiret/günahların bağışlanmasıdır, sevaptır.9

Kimine göre de dünyadaki hasene, imandır, salih ameldir, güzel ahlaktır, faydalı ilimdir, helal kazançtır, hayırlı eş ve evlattır. Ahiretteki hasene ise afiyettir, cennet ve cennetteki nimetlerdir.10

Hz. Ali (r.a.)’dan  gelen bir rivayete göre de hasene dünyada saliha kadındır, ahirette de cennettir.11

Kâsım İbn Abdürrahman da haseneyi şöyle tarif etmiştir; “kime şükreden bir kalp, zikreden bir dil, sabreden bir beden verilmişse ona dünyada da ahirette de hasene verilmiştir ve cehennem azabından korunmuştur.”12

İbn Kesir’in de dediği gibi, aslında ayette belirtilen dünyadaki hasene bütün güzellikleri, iyilikleri içerisine alır ve bütün kötülükleri de reddedip dışarıda bırakır. Çünkü dünyadaki güzellik; sıhhat, afiyet, geniş ev, güzel eş, bol rızık, faydalı ilim, sâlih amel, iyi bineğe sahip olmak ve insanlar arasında hayırla anılmak gibi matlup olan bütün dünyevi iyiliklere şamildir. Başka bir ifade ile ‘Yâ Rabbi, bana dünyada hasene/güzellik ver’ diye dua eden kimse, bütün bunları Allah’tan istemiş olur. Müfessirlerin hasenenin izahı için söylemiş olduklarının hiçbirisi arasında çelişki yoktur. Çünkü bu söylenenlerin hepsi dünyadaki iyiliklerdendir.

Âhiretteki hasene’ye gelince; bunun en üstün derecesi cennete girmektir. Buna bağlı olarak, mahşer yerindeki büyük dehşetten emin olmak, hesabı kolay vermek ve benzer diğer hususlar zikredilebilir.

Ayetin sonundaki cehennem ateşinden korunmak ise, dünyada farzları yerine getirip haramlardan kaçınmak ve Peygamber Efendimiz’in sünnetine ittiba etmekle mümkündür.13

Dipnotlar: 1) Müslim, Zikir, 23. 2) Bakara Suresi, 2/201. 3) Bakara Suresi, 2/202. 4) Buharî, Deavât, 55; Müslim, Zikir, 27. 5) Ebû Dâvud, Salât 358, (1482). 6) Hûd Suresi, 11/114. 7) Ömer Nasuhi Bilmen, Tefsir, I, 203. 8) Şirbînî, es-Sirâcü’l-münîr, I, 153. 9) Şirbînî, es-Sirâcü’l-münîr, I, 153. 10) Bkz. Tefsiru İbn Ebî Hâtim, II, 358. 11) Şirbînî, es-Sirâcü’l-münîr, I, 153. 12) Tefsiru İbn Ebî Hâtim, II, 359. 13) İbn Kesîr, Tefsir, I, 243-244; İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XI; 192.

Kaynak: Doç. Dr. Durak Pusmaz, Altınoluk Dergisi, 365. Sayı, Temmuz 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.