Dünyada Eşitsizlik Neyle Başladı?

Dünyanın farklı yerlerindeki 63 arkeolojik yerleşimde konutların boyutlarını kıyaslayan araştırmacılar, ekonomik eşitsizliklerin organize tarımın başlamasıyla belirginleştiğini ortaya koydu.

Bilim adamları, tarih öncesi çağlarda ekonomik eşitsizliğin ilk kez tarımın başlamasıyla toprağın ekilmesi ve büyük hayvanların evcilleştirilmesiyle belirginleşmeye başladığını ileri sürdü.

ABD'nin Washington Eyalet Üniversitesi önderliğinde 13 diğer kurum ve kuruluşun katkısıyla gerçekleştirilen geniş kapsamlı bilimsel çalışmada araştırmacılar, dünyanın farklı yerlerindeki 63 arkeolojik yerleşimdeki konutların boyutlarını kıyaslayarak, söz konusu toplumlarda ve yaşadıkları çağlardaki eşitsizlik oranlarını saptamaya çalıştı.

Araştırmacılar, bunun için İtalyan sosyolog ve istatistikçi Corrado Gini'nin yaklaşık yüzyıl önce ekonomik eşitsizliği ölçmek üzere geliştirdiği Gini katsayısını kullandı. Refahın tam olarak eşit dağıldığı farazi bir durumun "0", tüm refahın tek kişide toplandığı farazi durumun "1" ile gösterildiği Gini kat sayısında belirli bir toplumdaki ekonomik eşitsizlik durumu iki uç arasında bir değer alıyor. Değer 1'e yaklaştıkça eşitsizlik, sıfıra yaklaştıkça eşitlik daha baskın hale geliyor.

Araştırmalar, arkeolojik alanlardaki konut ebatları üzerine yaptıkları kıyaslamalarda, göçebeliğin refah birikimini ve nesilden nesile aktarımını zorlaştırdığı avcı toplayıcı topluluklarda Gini katsayısının 0.17 olduğunu, küçük ölçekli ve düşük yoğunluklu tarım yapan topluluklarda 0.27'ye, daha büyük ölçekli tarım toplumlarında ise 0.35'e çıktığını hesapladı.

Bulgular tarımsal üretimin gelişmesi ve yerleşik hayata geçilmesiyle ekonomik eşitsizliğin giderek arttığını ortaya koydu.

KOŞUM HAYVANLARI 

Öte yandan araştırmacılar, ekonomik eşitsizliğin gelişimi açısından kadim topluluklar arasında ciddi bir fark olduğunu keşfetti. Ekonomik eşitsizlik, Yeni Dünya'daki eski toplumlarda belirli bir tepe noktaya ulaştıktan sonra istikrarlı bir seyre dönerken, Eski Dünya'da artmayı sürdürdü.

Bilim adamları Asya, Orta Doğu ve Avrupa'daki toplulukların sığır, at ve manda gibi büyük hayvanları evcilleştirmiş olmasının bunda etkili olduğu görüşünde.

Tarımda kullanılan koşum hayvanları, Avrupa'da ve Asya'da zenginlerin daha fazla toprağı işleyebilmesini ve daha geniş alanlara yayılmasını sağlayarak, kuşaktan kuşağa varlık aktaran bir toprak sahipleri sınıfı ile topraksız köylü sınıfını yarattı.

Ayrıca Eski Dünya'da bronz çağına geçilmesi, metalin işlenerek silah yapılmasını ve atlı süvari sınıfının ortaya çıkmasını sağladı. Bu durum toprağa dayalı ekonomik eşitsizliği kalıcı hale getirdi.

Araştırmacılar tarih öncesi çağda Eski Dünya'da Gini katsayısının 0.59'a kadar çıktığını tespit etti. Bu, günümüzdeki çağdaş sanayi toplumlarının birçoğundan daha düşük bir değer. Örneğin "2016 Allianz Global Refah Raporuna" göre, ABD'de Gini katsayısı 0.81 düzeyindeydi.

EŞİTSİZLİĞİN BEDELİ

Araştırmanın başyazarı, Washington Eyalet Üniversitesi arkeoloji ve antropoloji profesörü Tim Kohler, ekonomik eşitsizliğin, sosyal hareketliliği önleyerek toplumun dinamizmini zedelediğine dikkati çekti. Eşitsizliğin az olduğu toplumlarda yaşam beklentisinin daha yüksek, güvenin ve dayanışma duygusunun daha fazla olduğuna vurgu yapan Kohler, "İnsanların eşitsizliğin sağlık açısından, toplumsal hareketlilik açısından, dayanışma ve güven duygusunun yerleşmesi açısından yok edici sonuçları olduğunu anlaması gerekiyor. Toplumu eşitsiz kılarak kendimize yardımcı olmuyoruz." ifadesini kullandı.

Kohler, inceledikleri tarih öncesi devirlerde ekonomik eşitsizliğin arttığı dönemleri ardından büyük savaş ve şiddet dalgalarının izlediğini, eşitsizliğin hiçbir zaman kendiliğinden dengelenmediğini hatırlattı.

Araştırmanın sonuçları "Nature" dergisinde yayımlandı.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.