Dünya Malı Nîmet Midir, Yoksa Fitne midir?

Ârifler, dünyayı “Allah’tan gâfil olmaya götüren her şey” olarak târif etmişlerdir. Hak’tan gâfil olansa, güneş karşısında gözlerinin üzerine parmaklarını kapatmış kimseye benzer. O kimse parmaklarını kaldırmadan hiçbir şey göremez, hiçbir hakikatin farkına varamaz. Ancak gaflet parmağını gözünden çekebilenler, ilâhî kudret akışlarına nazar kesilir, ilâhî saltanat ve azameti seyrederek irfân ile dolarlar. 

Kimde bir güzellik varsa, bilsin ki ödünçtür. Hayatta bize verilen her şey, ölümün kapısında elimizden tamamen alınmaktadır. Mal, mülk, güzellik, zindelik, her şey. O hâlde bu imtihan dünyasında her neye sahipsek bunların hepsi, ilâhî mahkemede hesabı bizden istenecek birer emanetten ibarettir. Dolayısıyla sahip olduklarımız, bizi; «Benim, benim!» hırsına sürükleyerek ebedî âlemimizi helâke sebebiyet vermemelidir. Dünya nîmetlerinin adeta bir devremülk olduğunu hatırdan çıkarmamalıyız.

Dünya mıknatıs gibidir, bütün samanları çeker; ancak özlü buğday, onun çekişinden kurtulur.

Her şeyin tesir kuvveti, o şeyin vasfına sahip veya yakın olanlar üzerinde gerçekleşir. Meselâ gönlü sefaletlere meyilli değersiz kimseyi bu dünya kolayca kendisine râm eder. Ama ulvîliklere yücelen bir gönle tesiri erişmez. Bir leş, ancak köpeğin iştahını çeker, esir eder, bülbülü ise aslâ… Dünyanın nefse hoş gelen ve dünyevî arzuları okşayan pek çok oyuncakları vardır. Onlara kanarak ebedî olan yurdun saâdetini kazanmaktan geri kalmak ne büyük bir aldanıştır.

ALLAH'IN İMTİHAN TUZAĞI DÜNYA MALIDIR

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Dünyada varlığı çok olanlar, âhirette sevapları az olanlardır. Yalnız sağına, soluna ve ardına, şöyle, şöyle ve şöyle verenler müstesnâdır. Fakat onlar da ne kadar azdır.” (Buhârî, İstikrâz 3, Rikāk 14)

Biz de helâlden kazanıp infak etmeliyiz. Hazret-i Ebû Bekir ve Abdurrahman bin Avf gibi cömert sahâbîleri kendimize numûne almalıyız. Kendimiz için kifâyet miktarıyla yetinip fazlasını Hak yolunda infâk etmeliyiz ki, kazandığımız o helâl mal, bizi Cennet yolcusu eylesin.

Mevlânâ Hazretleri buyurur:

“Allâh’ın imtihan tuzağı dünya malıdır; dünya malı bizi sarhoş eder, aldatır. Dünyaya gönül verenlerin can gözü, bu yüzden kördür. Çünkü onlar, balçıktaki acı ve tuzlu suyu içerler.”

İnsan, ihtiyaçlarının esiridir. Bu bakımdan olgun olmayan gönülleri, dünya malı kolayca esareti altına alır. Ancak ihtiyacı asıl gideren dünya malı değil, Cenâb-ı Hak’tır. Dünya malı ile sarhoş olup da bu gerçeği göremeyenler, ebedî bir âmâlığa dûçâr olurlar. Allah Teâlâ buyurur:

“O zaman: «Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin, oysa ben, gören bir kimseydim.» der.” (Tâhâ, 125)

Bu âmâların durumu ebedî bir mahrûmiyettir. Böyle bir hâle düşmemek için dünya hayatında iken bütün hâcetlerin yegâne kapısını iyi bilmek ve o kapının eşiğine teslim olmak zarûrîdir. O kapı da Allâh’a teslîmiyet ve infak kapısıdır. Aksi hâlde âyette buyrulduğu gibi dünya malı yerinde kullanılmazsa, ihtiyaçlarımızı gideren bir nîmet değil, bizi ebedî ihtiyaç içinde bırakacak bir fitne ve âfete dönüşür.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Mesnevî Bahçesinden İNSAN DENİLEN MUAMMÂ, Erkam Yayınları.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.