Duanın Kabulünün Şartları

Duânın kabulü için âdabına ve şartlarına riâyet etmek lâzımdır. Bu şartların cümlesi mevcud olduğu bir durumda kabul olunma ciheti gâlib ise de kabul olunması yine meşiyyet-i ilâhiyyeye bağlıdır. Binâenaleyh Allah, dilerse kabul eder, dilemezse etmez. Fakat kul, âdabına riâyet ederek duâyı bırakmamalıdır.

Duânın kabûlünün şartları şöyledir:

  • Kazâya muvâfık olmak, yani sünnetullaha uygun bulunmak.
  • O kimse hakkında duânın kabûlü hayırlı olmak.
  • İstenilen şey muhal olmamak.

Duânın kabûlünün âni olmasına kullar umûmiyyetle tahammül edemiyecekleri için, istenilen şeyin bir müddet sonra verilmesi me’mûl olduğu gibi duâsı mikdarı o kimsenin üzerinden bir şerrin def’ine sebeb olmak veyahud bilmediği bir cihetten duâsının eseri hâsıl olmak ihtimâline binâen duâya kabul olunmadı nazariyle bakılmamalı ve “duâm kabul olunmuyor” denilmemelidir.

Allah Teâlâ Hazretleri icabet husûsunu, istimrara; yâni geniş zamana delâlet eden muzârî sîgasıyle beyan buyurmuştur ki, bir zamanla mukayyed değildir, demektir. Kulun hakkında hayırlı olan bir zamanda kabul eder.

Yine âyet-i celîlede:

ayeticelile

“Rabbiniz size: «Bana duâ edin ki duânızı kabul edeyim» dedi. O kimseler ki bana kulluk etmeğe büyüklendiler; pek yakında zelil ve hakîr olarak cehenneme girerler.” (Gâfir [Mü’min] sûresi, 60)

Duâ, Cenâb-ı Hak’tan, insanların muhtaç oldukları şeyleri tazarrû ve niyaz ederek kemâl-i tevazû ile istirham edip istemeleridir. Kulların Allah’a olan ihtiyaçlarını arz eylemeleridir. Duânın kabulünün en mühim şartlarından biri de duâ esnasında Allah Zü’l-celâl Hazretlerin’den gayri hiç bir şeye güvenmeyerek teveccüh-i tâm ile ve kat’î sûretde Hak Teâla Hazretlerine yönelmektir.

DUÂDA İKİ HASLET ARANIR

Duada iki haslet aranır. Birincisi izzet-i rubûbiyyeti bilmek, ikincisi ubûdiyyetten olan zilleti idrâk edip Rabbinin himayesine ilticâ ve ihsanından müstefîd olmasını arzu eylemektir.

ayeticelile_rububiyyet

Ayeti kerimede yüce Allah buyurmuştur ki:

“Ey müşrîkler! Sizin âciz ma’bûdlarınız mı hayırlıdır, yoksa muztar olan kimse duâ etdiğinde onun duâsına icabet eden ve istediğini veren ve o muztar kalan kimseye isabet eden kötülüğü kaldıran ve sizi yeryüzünün halîfeleri kılan Allah Teâlâ mı hayırlıdır? Allah'la beraber bunları icad ve kullarının ihtiyacını def eden bir ma'bud var da ona mı ibadet edersiniz? Düşünceniz ne kadar az ve kısadır. Zîra Kâdir’i bırakıp âcize ibâdet edersiniz. " (Neml 62)

Yâni, Ey müşrikler! Sizin Allah’a ortak koştuğunuz putlar mı hayırlıdır, yoksa musibetlerden bir musîbete veya fakîrlik ve hastalık gibi derd ve elemlerden muztar kalıb halâsına çâre arayan bir kimse duâ ettiği zaman duâsını kabul edib musîbeti âfiyete ve fakrini gınaya ve hastalığını sıhhate tebdîl etmekle sâhil-i selâmete çıkaran Kâdir ve Kayyum mu hayırlıdır?

Elbette kullarının ihtiyâcını def eden ve duâsını kabul edip istediğini veren Allah Teâlâ Hazretleri bunlardan hiç birine kâdir olamayanlardan hayırlıdır. Binaenaleyh ma’bûd bi’l-hakk O’dur. O’ndan gayri ibâdete lâyık yoktur. Ve Allah Teâlâ Hazretleri size yeryüzünde tasarrufa kudret verendir. Dolayısıyle Zât-i Ecell ü A’lâya ibâdetiniz lâzımdır.

Allah’la beraber başka bir ma’bûd var mı ki gayre ibâdet edersiniz ve siz her ân arkası arkasına gelen ni’metlerin kimden geldiğini düşünmeniz gayet az olduğundan Azîz ve Kavî Allah’ı bırakıp âciz ve zelîle ibâdet edersiniz.

Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Dualar ve Zikirler, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

DUASI KABUL OLANLAR - DUANIN KABUL OLDUĞU YER VE VAKİTLER

Duası Kabul Olanlar - Duanın Kabul Olduğu Yer ve Vakitler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.