Doğu Türkistan'daki Dramın Tarihi Arka Planı

Genç Dergi Yazı İşleri Müdürü Süleyman Ragıp Yazıcılar, Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Genel Sekreteri Dr. Alimcan Ataullah ile Doğu Türkistan'ın tarihini ve bugün yaşadığı zulmü konuştu.

Türk halkı bu konuya en azından Gazze`ye gösterdiği hassasiyeti göstermelidir. Orada neler yaşanıyor, neler oluyor, bunları bilmesi önce Müslümanlık sonra Türklük borcudur.

Sizi tanıyabilir miyiz?

Adım Alimcan Ataullah. Aslen Doğu Türkistanlıyım. Marmara İlahiyat İslam Hukuku`nda Yüksek Lisans ve Doktora`yı bitirdim. Şimdi Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Genel Sekreteri olarak görev yapıyorum.

DOĞU TÜRKİSTAN, TARİHTEKİ İLK İSLAM CUMHURİYETİ

Doğu Türkistan’ın son iki yüz yılını kısaca bir özetleyebilir misiniz?

O topraklar her zaman Osmanlı ile hep irtibatta olmuştur. 1880’lerde Abdulaziz Han`a elçi göndermiş, Abdulhamit Han`a elçi göndererek Osmanlı`ya tâbi olduğunu göstermiş, Osmanlı adına para bastırıp hutbe okutmuştur. Osmanlı`nın güçsüzleşmesiyle; Rusya ve Çin harekete geçip Batı Türkistan`ı Rusya, Doğu Türkistan`ı Çin işgal ediyor, 1880`den sonra. Ondan sonra orada mücadele bitmiyor.

12 Kasım 1933`te Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kuruluyor. Bu tarihteki ilk İslam cumhuriyetidir.

Ondan önce Doğu Türkistan diye bir devlet yok yani?

Osmanlı’nın bir parçası o zamanlar. Osmanlı güçsüzleşince Mançur Çinliler orayı istila ediyor ve sürekli mücadele veriliyor. Dediğim gibi, 1933`te de tarihteki ilk İslam Cumhuriyeti kuruluyor.  Bu cumhuriyet bir buçuk sene devam ediyor. Batı Türkistan`ı işgal eden Rusya, bundan çok rahatsız olup Çin`le işbirliği yapıyor ve ülkeyi yıkıyor. Bu cumhuriyetin tüm işlev noktaları vardı. İdari bölgeleri, parası, anayasası, pasaportu…

Afganistan ve başka ülkeler bu ülkeyi resmen tanıyor o tarihte. Lakin ardından işgal ediliyor ve devlet ortadan kalkıyor.

DİLİMİZ 4 DEFA DEĞİŞTİRİLDİ

Ya sonra?

Mücadele sürekli devam ediyor ve 1944`te Doğu Türkistan Cumhuriyeti kuruluyor. Yani ikinci bir cumhuriyet kurulmuş oluyor.

Tabii bu cumhuriyetimizin de ömrü çok uzun sürmüyor ve 1949 yılında, ikinci dünya savaşının ardından, Çin topraklarımızı işgal ediyor ve bugün hala devam eden zulüm dönemi tüm şiddetiyle ortaya çıkmış oluyor. 1965`ten itibaren Mao, Kültür Devrimi diye bir devrim başlatıyor ve şehirdekileri köylere, köydekileri şehirlere atıyor. Tartaklaştırma deniyor buna.

Kültür devrimi adı altında eskiye ait ne varsa yıktırıyor. Herkesi birbirine düşürüyor. Bu süreçte Doğu Türkistanlıların kültür varlıklarının çoğu yok edilip yakılmıştır. Benliğimiz silinmek isteniyor. 1980-1990 arası rahatlama olsa da 1990’dan sonra zulüm gene başladı.

Bu zulmün boyutlarını anlamak için 60 senede dilimizin 4 defa değiştirildiğini söylemem sanırım kâfi.

Yeniden son yıllara gelecek olursak?

1990’dan 11 Eylül`e kadar kürtaja ve sömürüye tâbi tutuluyoruz. 11 Eylül’den sonra Çin’in yüzü birden değişti ve daha da vahşileşti. Çünkü ABD ve Avrupa`nın  İslam dünyasına karşı cephe tutması ve Afganistan’ı işgal etmesi Çin’i harekete geçirdi.

Yani şöyle: Çin ABD`ye dedi ki;  Afganistan`a işgale geleceksen, Müslüman Doğu Türkistan’ı terörist ilan edeceksin! Çünkü orada da Müslümanlar var ve onlar da aynı Afganistan’daki gibi terörist. Sen bunu kabul edersen, ben de senin Afganistan ve Irak işgalini kabul ederim, göz yumarım.

ÇİN, İSLAM DÜNYASININ BAŞSIZ KALMASINI LEHİNE KULLANDI

ABD tamam diyor ve Birleşmiş Milletler Doğu Türkistan’daki bütün faaliyetleri terör faaliyeti olarak algıladı, Doğu Türkistan`ı tamamen kendi kaderine bıraktı. Bir de Çin, İslam dünyasının güçsüz ve başsız kalmasını iyi kullandı. Mesela Filistin konusunda Müslümanların yanında olduğunu söyledi, gösteriş yaptı.  Bütün Müslümanlarca Amerika’nın karşısında Çin var gibi gözüktü ve dost gibi algılandırıldı.

Çin bu siyaseti iyi bildiği için, bir yandan Müslümanlara destek verir gibi görünürken diğer yandan Doğu Türkistanlıları ezmeyi şiddetle arttırdı. İslam ülkeleri bu yüzden yaşanan olaylara pek ses çıkaramadı.  1998`de Mesut Yılmaz döneminde Doğu Türkistan Bayrağı Türkiye`de yasaklandı.

Bunlardan da güç alan Çin, 11 Eylül`den sonra kaderine terk edilmiş Doğu Türkistanlıları yok etmek için düğmeye bastı. Anayasasında, “Özerk bölgeler kendi lehçesiyle eğitim yapmalıdır” kanunu olmasına rağmen elli küsur senedir orada ilkokuldan üniversiteye kadar okutulan Uygurca yasaklandı.

Şu an özerk bir bölge Doğu Türkistan değil mi?

Özerk gözüküyor. Bağımsızlık mücadelemiz devam ediyor çünkü işgal edildi topraklarımız. Şu an Doğu Türkistan Cumhuriyeti yok. Oraya Çin, Sincan Özerk Bölgesi diyor.

Son olaylar bu sürecin doğal uzantısı olarak baş gösterdi değil mi?

Evet. Çünkü en son olarak 15-25 yaş arasındaki Müslüman genç kızlar Çin`in çeşitli bölgelerine götürülüp zorla çalışmaya mecbur bırakıldı. Yasayla yapılıyor bu. Buna karşı çıkan ise bölücülükle suçlanıyor, para cezasına çarptırılıyor. Son olayların altyapısında bu vardır. Oralara giden kızlarımızın birçoğu tecavüze uğradı, tartaklandı, kötü muamele gördü, intihar etti.

Bu Doğu Türkistanlıları çok rahatsız etti ve malum olaylar baş gösterdi. Çinlilerin arasında Uygur kızları kötü kadın muamelesi görüyor. Sokakta yürürlerken Çinliler onlara saldırıyor. Ve o gün, bunu gören Türk erkekler karşı çıkıyor, kavga oluyor ve Çin müdahale ediyor.

O gece 5-6 bin Çinli, gece saat ikide Uygurlar`a saldırıp sopalarla onları dövüyor. Aldığımız bilgiye göre, basına yansıyanın aksine, o gece 400-500 kişi öldürüldü. Onlar çığlık atarken Çinliler video kaydı yapıyor ve bunu internette yayınlıyor. Bıçak kemiğe dayanıyor ve Urumçi’de Doğu Türkistanlılar karşılık veriyor.

Kaldı ki Urumçi, çoğunluğun Çinli olduğu ve İslami bağların çok kuvvetli olmadığı bir yer. Oradaki halk bile artık dayanamıyor ve karşılık veriyor. Çin hükümeti beş kişiye deli raporu verip ortadan sıyrılmak istiyor. Halk tepki için sokağa dökülüyor suçlular bulunsun diye ama polis ateş açıp 400-500 Uygur`u şehit ediyor. Sokakta olan Çinlilerle Uygurlar birbirine giriyor.

Başkaldırma olduğunu düşünen Çin, etnik çatışma havası estirerek, oradaki milis Çinlilerin eline sopa ve silah vererek etnik çatışmayı körükleyip Uygur`ları öldürtüyor.

Bu olay hala devam ediyor ve üç günlük olayda en az 3000 Uygur şehit edilmiştir. Bu olaylar yeni değildir, bu olaylar 1949`da başlayan Çin işgalinin faşist uygulamaları başladığından beri sürüyor. Çinliler bunu bir etnik çatışma havasıyla dünyaya gösteriyor. İnsanlarımız orada can derdine düştüler. Önceden listeye aldıklarını toplamış durumdalar. Olaya karışanları idam edeceklerini söylüyorlar.

Türkiye Doğu Türkistan’da ne manaya geliyor?

Doğu Türkistanlılar Türkiye`yi kurtarıcı olarak görüyorlar. Başbakanın bizi sahiplenmesi kurtuluş ışığı olarak görülmektedir. Doğu Türkistan adına başbakanımıza teşekkür ederim. Ziyareti sırasında Çin`in böylece gerçek yüzü, nifak iç yüzü ortaya çıkmıştır. Bu duruş Türkiye`nin İslam dünyasının lideri olduğunu ve 600 yıllık Osmanlı geleneğinin kaybolmadığını kanıtlıyor, ben böyle yorumluyorum.

Doğu Türkistan’daki dostlarımızın bizlerden beklentileri neler? Nasıl bir hassasiyete sahip olmalıyız?

Doğu Türkistan, İslam Coğrafyası`nın toprağıdır. Müslüman bir topluluktur. Türk milletinin ana damarı buradadır. Tarihi akrabalığımız vardır. O yüzden Türk halkı bu konuya en azından Gazze`ye gösterdiği hassasiyeti göstermelidir. Orada neler yaşanıyor, neler oluyor, bunları bilmesi önce Müslümanlık sonra Türklük borcudur diye düşünüyorum.

Doğu Türkistan’daki sorunlar nasıl çözülür sizce?

Bunun çözümü, tam bağımsızlıktır. Diğer Türki Cumhuriyetler gibi tam bağımsız olmadan, İslam ve Türk dünyası bu mevzuyu tam sahiplenmeden bu problem çözülmez.

Kaynak: Genç Dergi, sayı; 35

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.