Dini Sohbet Eden Kişi İki Şeye Dikkat Etmeli!

Dini sohbet edecek kişi rızkını helalinden yemeye ve beraber bulunduğu kişilerin manevi keyfiyetine dikkat etmeli ve bunların tesiri altında olduğunu asla unutmamalıdır.

Sohbetler, mânevî yolun bir nevî üniversitesidir. Bu üniversitede kaliteli bir eğitim verilebilmesi için sohbetleri ciddiyetle, gerekli hazırlıkları yaparak ve yüksek bir keyfiyetle icrâ etmek, alınan ders ve hikmetleri de imkân nisbetinde tatbike çalışmak lâzımdır. Yani sohbeti, sırf bir okuma-dinleme faâliyetine dönüştürmemek îcâb eder. Okumak, işin başlangıcı ve anahtarıdır. Sohbette daha ileri gidilerek duygu derinliğine girilmeli ve hâl transferi olmalıdır. Sırf okumakla kalınacak olursa, sohbet kâmil mânâda tahakkuk etmez. Zira kişi kitabı evinde kendi başına da okuyabilir. Sohbette, beraberlik ve müştereklikten doğan bir rahmet, rûhâniyet ve muhabbet iklîmi hâsıl olur ki, gönüller asıl bu sâyede irşâd olur.

Sohbetçi, okuyacağı metni evvelâ kendisi okuyup anlamalı ve güzelce hazmetmelidir. Zira yeterince kavranamayan bir husûsun anlatılması da mümkün olmaz.

SOHBETÇİNİN İTİNA GÖSTERMESİ GEREKEN İKİ HUSUS

Sohbetçi, bilhassa seherlerini güzelce ihyâ etmeli, mânevî vazifelerine son derece ihtimam göstermelidir. Hayatın değişen şartları karşısında sabır, tevekkül ve teslîmiyetle hareket etmeli, kalbî muvâzenesini hiçbir zaman bozmamalı, varlıkta kendini benlikten, yoklukta ise bedbinlikten muhâfaza etmelidir. Helâl ve haram hudutlarına riâyet etmeli, bunlar arasındaki şüphelilerden de sakınmalıdır. Şu iki husûsa bilhassa îtinâ göstermelidir:

1- Ağzına giren lokmanın helâliyeti.

2- Beraberinde bulunduğu kişilerin mânevî keyfiyeti.

Zira insan bu iki şeyin şiddetli tesiri altındadır.

Ayrıca sohbetçide liyâkat şarttır. Sohbet, ehil kimseler tarafından yapılmalıdır. Uygun vasıflı kimseler bu hususta yetiştirilmelidir. Hattâ bir sohbet meclisinde sohbetçiden daha ehil biri varsa, sohbetçi en başta bir Fâtiha, üç İhlâs’ı okuttuktan sonra sohbeti o kişiye bırakmalıdır.

Sohbet meclisine, bir mâbede girer gibi ibâdet heyecanıyla girmek gerekir. Sohbetçi, “Din kardeşlerimle birlikte Allâh’ı zikredeceğim.” düşünce ve heyecanı içinde olmalı, kalbini mâsivâya dâir düşüncelerden arındırıp sohbetin rûhâniyetine hazırlamalıdır.

Sohbetler, uyuyanı uyandıracak canlılıkta olmalıdır. Tabiî ki bu canlılık, hem sohbet edenin hem de dinleyenlerin gönül kıvâmına bağlıdır. Bununla birlikte sohbetçi, cemaati uyutacak şekilde sohbet ederse, mes’ul olur.

Sohbetin bir câzibe merkezi olması lâzımdır ki, cezb ve incizâb, yani karşılıklı mânevî çekim ve meyil meydana gelsin. Bunu temin edecek en mühim husus da gönüller arasında bir cereyan hattı olan muhabbettir. Bu hatta kopukluk olursa karşılıklı mânevî alışveriş de kesilir, yani o sohbetten bir fayda beklenemez.

Bir mü’minin hangi makamda hangi sözü söyleyeceğini de iyi düşünmesi lâzımdır. Söylemiş olduğu sözlerin ilâhî kameralar tarafından sürekli kaydedildiğini hiç unutmamalıdır.

HİKMETLİ VE TESİRLİ SÖZ SÖYLEMELİ

Sohbet, veciz sözlerle, pırlanta ifâdelerle yapılmalı, kullanılan her kelime dikkatle seçilmelidir. Rasûlullah:

“Muhakkak ki bir kısım sözler, sihir (gibi bir tesir gücüne sahip)tir.” buyurmuştur. (Buhârî, Nikâh, 47) Yani bâzı sözler, kalpte bü­yü­le­yi­ci bir te­sir meydana ge­ti­rir.

Hazret-i Ali buyurur:

“Nükteli ve hikmetli söz ve davranışlarla ruhlarınızı dinlendirin! Zira bedenlerin yorulduğu ve zayıfladığı gibi ruhlar da yorulur.”

Bu ise, li­sâ­na hâ­ki­mi­yet ve mak­sa­da en uy­gun ke­li­me­le­ri se­çe­bil­mek­le müm­kün­dür. Bu kud­re­tin zir­ve­si ise, Kur’ân-ı Ke­rîm’dir. Kur’ân âyetleri, fesâhat ve belâğatin zirvesinde olup büyük bir mûcizedir. Bu sebeple Kur’ân’ın hikmet dolu hitaplarından güzelce istifâde edilmelidir.

Kur’ân-ı Kerîm, nerede nasıl konuşmak gerektiğine, yani söz söyleme âdâbına büyük ehemmiyet verir. Şöyle ki:

قَوْلًا لَيِّنًا : Zâlimlere karşı bile yumuşak söz,

قَوْلًا مَيْسُورًا : Yoksula karşı gönül alıcı, tesellî edici söz,

قَوْلًا كَر۪يمًا : Anne-babaya karşı tatlı ve güzel söz,

قَوْلًا سَد۪يدًا : Bütün insanlara karşı doğru söz,

قَوْلًا مَعْرُوفًا : Yetimlere ve muhtaçlara güzel söz,

قَوْلًا بَل۪يغًا : Tebliğ için açık, net ve hikmetli söz söylemeyi telkin eder.

Yine Rabbimiz şöyle buyurur:

“…İnsanlara güzel söz söyleyiniz!..” (el-Bakara, 83)

Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler!..” (el-İsrâ, 53)

İnsanın kalbi dâimâ Cenâb-ı Hak ile beraberliğin huzûru içinde olursa, lisânından hikmet incileri hâlinde Kur’ânî hakîkatler duyulmaya başlar.

Kur’ân âyetlerinden sonra en fasih ifâdeler olarak Peygamber Efendimiz’in hadîs-i şerîfleri gelir. Hadîs-i şerîfler sehl-i mümtenîdir, yani kolayca söylenebilecekmiş gibi görünür, fakat son derece belâğatli, akıcı ve özlü sözlerdir. Bu yönüyle beşer sözünün zirvesini teşkil eder.

Ondan sonra Hak dostlarının ifâdeleri gelir ki, bunlar da Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîflerden süzülen hikmet damlalarıdır. İnsanların iç dünyasına ayna tutarak kendilerini görmelerini ve nefislerini daha yakından tanımalarını sağlarlar. Böylece insanın rûh dünyasına istikâmet verirler.

Velhâsıl, sohbet edenler hazırlıklarını Kur’ân-ı Kerîm, hadîs-i şerîfler ve Hak dostlarının hikmet dolu ifadelerinden yapmalıdırlar. Lisanlarını ilâhî hakikatleri serdeden hikmet pınarları hâline getirmeye çalışmalıdırlar.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Sohbet ve Adabı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • merhaba okudum hisseme düşeni aldım

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.