Dil ve Renklerimizin Farklı Olmasının Hikmeti

Anne ve babamız bir olmasına rağmen dil ve renklerimiz neden farklı? Diller neden farklı? İnsanların ten renkleri neden farklı? Dil ve renklerimizin farklı olmasının hikmeti...

Zaman zaman her birimizin aklına gelen ve kolayca anlayamadığımız bir husus, insanların aynı ana babadan (Hz. Âdem ve Havvâ’dan) üremelerine rağmen renklerinin ve dillerinin farklı oluşudur. Bu hususu, Yüce Allah, varlığının belgelerinden biri olarak bildiriyor:

“Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması, O’nun varlığının belgelerindendir. Doğrusu bunlarda, âlimler için ibretler vardır.” (Rûm, 30/22)

Yüce Allah, yarattığı bu âlemde her şeyi belli kurallara bağladığı için ister istemez karşılaştığımız her şeyde hemen bir sebep arama ihtiyacı duyarız. Bir ana babanın çocukları olan insanların renklerinin ve konuştukları dillerin farklı oluşu bizi bunun sebepleri üzerinde düşünmeye sevk ediyor. Acaba neden böyle diye düşünüyoruz. Bu hususta belki kendimizi ve karşımızdakini ikna edecek bazı sebepler bulmamız mümkündür.

AFRİKALILARIN TENİ NEDEN ESMER?

Meselâ; siyah derili ırkın asıl vatanı; güneşi, ormanı ve vahşî hayvanı bol yörelerdir. Bu insanlar bu yörelerde uzun zaman genetik mutasyonlar sonunda bu bölgelere uyumlu hale gelmişlerdir. Zira güneşte yanan bir kişinin derisinin kızarması ve sonunda esmerleşmesi canlının güneş ışınlarına karşı bir koruma mekânizmasıdır. Çünkü metabolizma, güneş ışınlarının deriden geçişini azaltarak melanin” denilen özel bir boya maddesi (pigment) üretir. Bunun sonucu deri kızarır, kalınlaşır ve giderek esmerleşir. Afrika, Arabistan gibi kızgın güneşli tropikal ve çöl iklimlerinin hüküm sürdüğü bölgelerde yaşayanların siyah ya da koyu esmer renkli olmaları, canlı sistemin kendi kendini koruma ve doğaya uyum sağlama mekânizmasına güzel bir örnektir.[1]

DİLLER NEDEN FARKLIDIR?

Dillerin farklı olmasını da belki şöyle açıklamak mümkündür: İnsanlar zamanla kendi istekleriyle veya istemeden, birbirlerinden ayrıldılar. Birbirlerinden uzak bölgelerde yaşarken yeni yeni dil ve konuşma husûsiyetleri geliştirdiler. Zamanla bu, birbirinden tamamiyle farklı dillerin oluşmasına neden oldu.

Fakat bu ve benzeri açıklamalar, insanların renklerinin ve dillerinin farklı olmasını tam olarak açıklamaz. Yani insan bu tür açıklamalardan tam olarak ikna ve tatmin olmaz. Çünkü bunlar, dillerin ve renklerin farklı olmasını bilimsel olarak isbât eden şeyler değildir. İşte Yüce Allah, insanların hayret ve ibretle gördükleri bu hususları, varlığının, ilminin, kudretinin birer belgesi olarak bildiriyor.

Şu husus da unutulmamalıdır ki aynı dili konuşan, aynı millete mensup insanların birbirlerini tanımaları, anlamaları, anlaşmaları için aynı dili konuşmanın önemi büyüktür. İnsanlar birbirlerini, dostlarını gözleriyle veya sesleriyle tanırlar. Demek ki aynı dili konuşmak dost ve düşmanın ayırt edilmesinde çok mühim bir faktördür. Dillerin farklı olması, belki seslerin farklılığı anlamına gelmektedir.[2] Her insanın, gözün fark ettiği özel bir şekli olduğu gibi, kulağın ayırdığı bir nağmesi, sesi vardır. Bu bakımdan her yönüyle birbirine benzeyen iki ses, konuşma hemen hemen yoktur. İşte bu, Allah’ın kudretinin eseridir.

İnsanların renklerinin farklı oluşu, organların hatlarına, şekillerine ve güzelliklerine işaret etmektedir. Nitekim hiç bir insanın hiç bir şekilde bir diğerinin aynısı ve tıpkısı olması asla söz konusu değildir.[3] Tek yumurta ikizleri bile her ne kadar dış görünüş itibariyle birbirlerine çok benzer görünseler de yakından incelemeye alındıkları takdirde birbirlerine çok benzemedikleri, tamamen ayrı ve farklı oldukları görülür. Her yaratılan insanın bütün organları ve husûsiyetleriyle birbirinden tamamen farklı olması, Allah’ın kudretinin belgelerindendir.

[1] Burhan Pekin, g.e., s. 130.

[2] Fahreddîn Râzî, Tefsîr, VI,708 (Türkçesi: Çev. Suat Yıldırım ve ark. Ankara, 1994, XVIII,96)

[3] İsmail Hakkı Bursevî, Muhtasar Rûhu’l-Beyân Tefsiri, İhtisâr Eden: Muhammed Ali Sâbûnî, VI, 310- 311.

Kaynak: Prof. Dr. Mehmet Bulut, Delilleriyle İslam Akaidi, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

İNSAN NASIL YARATILDI?

İnsan Nasıl Yaratıldı?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.