Devleti ve Toplumu Mahveden Hususlar

VİDEOLAR

Yazar Bahadır Yenişehirlioğlu, Osman Nuri Topbaş’ın kaleme aldığı Tarihe Yolculuk eserinden “Bugünleri Ziyaret” kesitini seslendiriyor. Erkam Tv hesabına abone olarak video serisini takip edebilirsiniz…

BUGÜNLERİ ZİYARET

Delikanlının önünde şimdi bir vîrâne vardı; kültür, dil ve târihinin talan edildiği bir vîrâne... Genç sordu:

“–Târih Baba! Buradaki arslan yürekli delikanlılara ne oldu? Burada yağız yiğitler vardı; ne oldu onlara?”

Târih Baba mahzunlaştı. Gözlerinden boşalan yaşlar sakalını ıslatmaya başladı:

“–Evlâdım! Az evvel gördün ya; yüce bir sevdâ ile onların kimi Kosova’ya, kimi Niğbolu’ya, kimi Viyana’ya, kimi Çanakkale’ye gitti. Sonuncuları da İstiklâl harbine koştu. Onlar, târihin şeref sayfalarına îmanları, ilimleri, irfanları, malları, canları ve kanlarıyla imza attılar. Sonra da seni mirasçı bıraktılar. Şimdi sana düşen, o mukaddes mîrâsa sâhip çıkmaktır! Sakın ye’se kapılma; sen onların torunusun! Osmanlı Devleti’nin 623 senelik şan ve şeref dolu târihini temessül etmiş bir şahıs gibi konuşturan şu mısraları dinledin mi hiç:

A’sâra[1] sorarsan, beni söyler sana kimdi?

Bir başka denizdim, kürenin rub’u[2] benimdi!..

A’sâr elimin çizdiği mecrâdan akardı,

Üç kıt’ada mağrûr atımın izleri vardı...

Hançerdi hayâlim, bütün akvâm[3] ona kındı,

Gûyâ küre şeydâ-yı irâdemdi,[4] kadındı...

A’sâbına[5] kalbimdeki âhengi verirdim,

Kasdeylediğim şekli verir, rengi verirdim...

Dünyâ bilir iclâlimi,[6] “ben böyle değildim!”

«Ben altı asırdan beri bir def’a eğildim!..»

Evet evlâdım! Sen bir defa da olsa eğilmek zorunda kaldın. Niçin? Çünkü vasıflı insanların ve buna muvâzî olarak da güçlü dînî ve millî şevk ve ideallerin azalmış, hattâ yön değiştirmişti. İşler, cılız şahsiyetlerin ellerinde perişan olmuştu. Bu itibarla bilesin ki:

Toplumu mahveden şey, vasıflı insan noksanlığıdır. Osmanlı’nın başlangıcında nasıl ki zirve şahsiyetler devleti yüceltmişlerse, son demlerinde de cılız kimseler cüceleştirdiler. Vasıflı insan yokluğu ve eksikliği sebebiyle son Osmanlı’da orman bakanı bir Rum idi. Ticâret kötü niyetli etnik grupların eline geçmişti. Siz liyâkatli adam yetiştiremeyince insanlarınızı yabancılar yetiştirir oldu. Bu yabancılar, sizin gençlerinizi kendi memleketlerine götürüp onlara bir nevî kalb ameliyatı yaptılar. Böylece onları iç dünyâları batılı, sadece dış dünyâları, yâni apoletleri Türk olarak aranıza geri gönderdiler. Böyle yetişen kimselerin dışı sizden, içi ise birer yabancı oldu... Tahterevalli oyunu gibi biri gitse, bir benzeri geldi. Maskeli dolaştıkları için temiz halk, onların iç dünyâlarını sezemedi. Sezse de elinden bir şey gelmedi. Şu hâdise pek ibretlidir:

1911’de İtalyanlar eski bir Osmanlı toprağı olan Trablusgarb’a (Libya’ya) saldırmışlardı. İttihatçıların hâin sadrâzamı İbrahim Hakkı Paşa, burasını âdeta işgâle âmâde bir hâle getirmişti. Oradaki askeri Yemen’e sevk etmiş, askerî vâli ve kumandanı da bir bahâneyle İstanbul’a çağırmıştı. Hâlbuki kendisi, Roma büyükelçiliğinden sadrâzamlığa intikal etmiş bulunuyordu. İtalyanlar’ın niyetlerini, herkesten iyi bilmesi gerekirdi. Ancak bütün bunlar bir tarafa, Trablusgarb çıkarması hakkındaki İtalyan ültimatomu kendisine ulaştığında dahî Osmanlı ordusunda müşâvir olarak çalışmakta bulunan İtalyan asıllı Robilan ile «briç» oynamaktaydı. Arz edilen ültimatomu:

«–Şuraya koyun; oyunum bitsin!..» diyerek saatler sonra açmak gibi bir gaflet ve ihânet göstermişti.

Hâsılı böyle gaflet tezâhürleri neticesinde de milletinizi âbideleştiren emânet, liyâkatle taşınamaz oldu. Yâni yüce ve kudsî hisler, faâliyetler ve emânetler ihmâl edildiği an çöküş başladı... Tahribat fecî oldu. Muhteşem bir millete yazık oldu...”

Dipnotlar:

[1] A’sâr: Asırlar.

[2] Rub’: Dörtte bir.

[3] Akvâm: Kavimler.

[4] Şeydâ-yı irâdem: İrâdemin âşığı, irâdemle hareket eden.

[5] A’sâb: İnsan vücûdundaki sinirler.

[6] İclâl: Büyüklük, ululuk, yücelik.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Tarihe Yolculuk, Erkam Yayınları