Devamlı Abdestli Bulunmanın Faziletleri

Sürekli abdestli olmanın faydası nedir, sevabı var mıdır?

Abdestin faziletiyle ilgili hadisler ve hadislerin açıklaması...

1- Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:

“Müslüman -veya mü’min- bir kul abdest alır ve yüzünü yıkarsa, gözleri ile bakarak işlediği bütün günahlar, abdest suyu -veya suyun son damlası-[1] ile yüzünden akar gider. Ellerini yıkadığında, onlarla tutarak işlediği günahlar, abdest suyu -veya suyun son damlası- ile ellerinden çıkar gider. Ayaklarını yıkadığı zaman, onlarla yürüyerek işlediği günahlar, abdest suyu -veya suyun son damlası- ile ayaklarından çıkar gider. Neticede bu kimse, günahlardan arınmış olur.” (Müslim, Tahâret, 32. Ayrıca bkz. Tirmizî, Tahâret, 2/2)

2- Ebû Hüreyre (r.a) der ki: Resûlullah Efendimiz’in şöyle buyurduğunu işittim:

“Şüphesiz ki benim ümmetim, kıyamet gününde, abdest izlerinden dolayı «Yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olanlar!» diye çağrılacaktır. Artık, nûrunu artırmaya gücü yeten kimse bunu yapsın!” (Buhârî, Vudû’, 3; Müslim, Tahâret, 35)

3- Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah kabristana geldi ve:

“Selâm size ey mü’minler diyarının sâkinleri! İnşâallah bir gün biz de sizin yanınıza geleceğiz. Kardeşlerimizi görmüş olmayı istedim!” buyurdu.

Ashâb-ı Kirâm:

“–Biz sizin kardeşleriniz değil miyiz, yâ Resûlallah?” diye sordular.

Resûl-i Ekrem:

“–Sizler benim ashâbımsınız, kardeşlerimiz henüz gelmemiş olanlardır” buyurdu.

Bunun üzerine Ashâb-ı Kirâm:

“–Ümmetinizden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksınız, ey Allah’ın Resûlü?” diye sordular.

Resûlullah de onlara:

“–Bir adamın alnı ve ayakları beyaz olan bir atı olduğunu düşünün. Adam bu atını, hepsi de simsiyah olan bir at sürüsü içinde tanıyamaz mı?” diye sordu.

Sahâbe-i kirâm:

“–Evet, tanır ey Allah’ın Resûlü!” cevabını verdi.

Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurdu:

“–İşte kardeşlerimiz de abdestten dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları parlak olarak geleceklerdir. Ben, önceden gidip havuzumun başında ikrâm etmek için onları bekleyeceğim. Dikkat edin! Birtakım kimseler yabancı devenin sürüden kovulup uzaklaştırıldığı gibi benim havuzumdan kovulacaklardır. Ben onlara «Buraya gelin!» diye nidâ edeceğim. Bana:

«–Onlar senden sonra hâllerini değiştirdiler, (senin Sünnet’ini takip etmeyip başka yollara saptılar)» denilecek. Bunun üzerine ben de:

«–Uzak olsunlar, uzak olsunlar» diyeceğim.” (Müslim, Tahâret, 39; Fedâil, 26. Ayrıca bkz. Nesâî, Tahâret, 110/150; İbn-i Mâce, Zühd, 36; Muvatta’, Tahâret, 28; Ahmed, II, 300, 408)

4- Sevbân (r.a.) der ki: Resûlullah şöyle buyurdu:

“İstikâmet üzere olun, (ancak) her şeyi mükemmel bir şekilde yapamazsınız. Şunu bilin ki en hayırlı ameliniz, namazdır. Ancak mü’min kimse, devamlı abdestli bulunmaya gayret eder.” (İbn-i Mâce, Tahâret, 4; Muvatta’, Tahâret, 36; Ahmed, V, 276, 282; Dârimî, Tahâret, 2)

HADİSLERİN AÇIKLAMASI

Resûlullah Efendimiz:

“Allah temizdir, temizliği sever” (Tirmizi, Edeb, 41/2799)

“Temizlik imanın yarısıdır” buyurmuştur. (Müslim, Tahâret, 1)

İSLAM’DA TEMİZLİĞİN ANLAMI

Bu sebeple İslâm, temizlik dîni olarak bilinmektedir. Cenâb-ı Hak, kullarının maddî ve mânevî her türlü kirden arınmalarını istemektedir. İslâm’ın, yeni iman eden kimseye gusletmeyi,[2] ibadet edecek kişiye de abdest almayı emretmesi bundan kaynaklanır. Müslümanlar da dinlerinin gereği olarak temizliğe çok ehemmiyet vermişler, fıkıh ve ilmihal kitaplarının başına önce “Tahâret” bahislerini koyarak uzun uzun îzâh etmişlerdir. Zira temizlik, meleklere yaklaştırıp şeytandan uzaklaştıran ve kabir azâbından kurtaran güzel bir haslettir.

Ayrıca temizlik, rûhun yücelip ihsân mertebesine çıkmasına ve Allah’a yaklaşmasına yardım eder. Bu yüzden âyet-i kerimede:

“…Allah temizlenenleri sever” buyrulmuştur. (Bakara 2/222)

Zira abdestin mâddî temizlik yönü, mâneviyata da tesir ederek insanın içini nurlandırır ve günahların gönle taşıdığı zulmeti birazcık da olsa aydınlatır. Bu ise, iyiliklerin yazılıp hataların silinmesi mânâsına gelir. Dolayısıyla, gerek tıbbî gerekse mânevî yönden tam bir temizlik vesilesi olan abdestin fazileti, kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Abdest âzâları açıkta olduğu için çabuk kirlenir. Bu sebeple onları günde beş defa yıkamak, insana maddî ve mânevî sıhhat verdiği gibi aklen ve zihnen uyanık olmasını da sağlar.

Bütün bunları dikkate alarak bir mü’min, abdestini büyük bir îtinâ ile almalı, âhiretteki nûrunun ziyâdeleşmesi için gayret sarfetmelidir. Bunun yolu da, abdest uzuvlarını, farz olan yerlerin ötesine geçecek şekilde ve üçer defa yıkamak, mümkünse kıbleye dönmek, besmele ile başlamak, niyet etmek, ağız ve burnu güzelce temizlemek, abdest dualarını okumak ve suyu israf etmemektir.

MİSVAK KULLANMANIN FAZİLETİ

Abdest alırken misvak kullanmak da mühim bir sünnettir. Resûlullah, misvak kullanmanın faziletini beyan ederek şöyle buyurmuştur:

“Misvak, ağzı temizler, Rabbin rızâsını kazandırır.” (Nesâî, Tahâret, 5/5)

“Eğer ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim, her namaz (hazırlığın)da misvak kullanmalarını emrederdim.” (Buhârî, Cum’a, 8)

Allah Resûlü, sâir vakitlerde de misvağa ehemmiyet verirdi. Gece teheccüd için kalktığında hemen misvakla dişlerini temizler, abdest alır ve namaz kılardı. (Müslim, Müsâfirîn, 139)

Yine evine girdiği zaman ilk yaptığı işi, dişlerini misvaklamak olurdu. (Müslim, Tahâret, 43-44)

Diğer taraftan abdest, kul hakkı dışındaki küçük günahları ve bilmeden işlenen hataları temizler.

PEYGAMBERİMİZİN İLTİFAT ETTİĞİ KİŞİLER

Hadislerimizde Resûlullah Efendimiz’in; “Benim ümmetim” ve “Kardeşlerim” diye iltifat ettiği kişiler, abdest alıp namaz kılan, ibadetlerine dikkat ederek örnek bir hayat yaşayan Müslümanlardır. Onlar, kıyamet günü, nurlu ve parlayan uzuvlarıyla diğer insanlardan ayrılacak ve Allah’ın Resûlü’ne yakın olacaklardır.

Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle anlatır:

Resûlullah Efendimiz şöyle buyurdular:

“–Havuzum Eyle ile Aden arasındaki mesafeden daha geniştir. O kardan daha beyaz, sütle karışık baldan daha tatlıdır. Onun bardaklarının adedi, yıldızların sayısından daha çoktur. Ben, bir adamın yabancı insanların develerini havuzundan kovduğu gibi bazı insanları ondan uzaklaştıracağım.”

Ashâb-ı Kiram:

“–Yâ Resûlallah! O gün bizi tanır mısınız?” diye sordular.

Allah Resûlü:

“–Evet, o gün sizin, hiçbir ümmette olmayan bir sîmânız olacak. Benim yanıma abdest izlerinden dolayı yüzleriniz nurlu, elleriniz ve ayaklarınız parlak olarak geleceksiniz.” buyurdular. (Müslim, Tahâret, 36-37)

Bu müjdelerin şuuruna eren her mü’min, abdestini mükemmel bir şekilde almaya ve imkân nisbetinde devamlı abdestli olmaya gayret eder. Fakat, devamlı abdestli bulunmak herkesin muvaffak olamayacağı kadar zor bir meseledir. Bundan dolayı, dördüncü hadiste bu güzel hâl, imanın kuvvetli olması şartına bağlanmış ve faziletinin büyüklüğüne işaret edilmiştir. Yani, ancak abdestin kıymetini bilen ve âhiretteki faydalarına kesin olarak inanan kimseler, devamlı abdestli durmaya ehemmiyet verirler.

ABDESTLİ BULUNMANIN FAZİLETİ

Devamlı abdestli bulunmaya çalışmak, Allah Resûlü’nün mübarek sünnetlerinden biridir. Nitekim Resûlullah Efendimiz’in, tuvaletten çıktığında hemen abdest aldığı nakledilir. (İbn-i Sa’d, I, 369)

Resûlullah yatarken bile abdest almayı tavsiye etmiştir. (Buhârî, Vudû’, 75)

İbn-i Abbâs (r.a.) şöyle buyurur:

“Sakın abdestsiz uyuma! Zira ruhlar hangi halde alınırsa kıyamet günü o hâlde diriltilir.” (Beyhakî, Şuabu’l-îmân, VI, 391/4386. Krş. Şuab, XI, 191/8388)

Abdestliyken yenisini almak da faziletli bir davranış ve nûr üstüne nûrdur. Resûlullah, abdesti olsun veya olmasın, her vakit yeniden abdest alırdı. Ümmetini buna teşvik için de:

“Kim abdestli olduğu hâlde yeniden alırsa, Allah Teâlâ bu sebeple kendisine on hasene yazar” buyururdu. (Tirmizî, Tahâret, 44/58, 59)

Abdestin ve devamlı abdestli bulunmanın faziletini gösteren şu rivâyetler, meseleyi daha iyi anlamamıza yardım edecektir:

Resûlullah, bir sabah Hz. Bilâl’i (r.a.) yanına çağırıp:

“–Bilâl! Hangi ameli yaparak benden önce Cennete girdin? Ne zaman (rüyamda) Cennete girsem, ayakkabılarının tıkırtısını önümde duyuyorum. Dün gece de Cennete gitmiştim, ayakkabılarının tıkırtısını yine önümde duydum…” diye sordu.

Bilâl (r.a):

“–Yâ Resûlallah, her ezan okuyuşumda, muhakkak iki rekât namaz kılarım. Abdestim bozulduğunda da hemen abdest alır ve üzerimde Allah’ın iki rekât namaz hakkı olduğunu düşünürüm” dedi.

Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz:

“–İşte bu ikisi sâyesinde!” buyurdu. (Tirmizî, Menâkıb, 17/3689; Ahmed, V, 354)

CENNETİN SEKİZ KAPISINI AÇAN AMEL

Ukbe bin Âmir (r.a) şöyle anlatır:

Develerimizi sırayla güdüyorduk. Bir gün nöbet bana gelmişti. Vazifemi yaptım, develeri akşam yerlerine getirdikten sonra, Peygamber Efendimiz’in yanına vardım. Allah Resûlü, ayakta insanlara konuşma yapıyordu. Şu mübarek sözlerine yetiştim:

“Bir Müslüman güzelce abdest alır, sonra kalkar kalbiyle ve yüzüyle tam olarak yönelerek iki rekât namaz kılarsa, Cennet ona vâcib olur!”

Bunları işitince:

“–Bu ne güzel!” dedim.

Önümde duran birisi:

“–Az evvel söyledikleri daha güzeldi!” dedi.

Baktım o Hz. Ömer (r.a.) imiş. Sözlerine şöyle devam etti:

“–Seni gördüm, daha yeni geldin. Az evvel Efendimiz  şöyle buyurdu:

«Sizden kim güzelce abdest alır, sonra da: “Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh” derse, kendisine Cennetin sekiz kapısı da açılır. Hangisinden isterse oradan Cennete girer.»” (Müslim, Tahâret, 17. Krş. Müslim, Müsâfirîn, 294) (İNSANI CENNET VE CEHENNEME GÖTÜREN NEDENLER)

[1] Hadisimizdeki; “Müslüman -veya mü’min-”, “abdest suyu -veya suyun son damlası-” şeklindeki ihtimalli ifadeler, hadisi nakleden râvinin tereddüt etmesinden kaynaklanmaktadır. Bu durum, muhaddislerin hadis naklederken ne kadar hassas davrandıklarını göstermektedir.

[2] Ebû Dâvûd, Tahâret, 129/355.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Efendimiz’den Hayat Ölçüleri, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

ABDEST NEDİR?

Abdest Nedir?

ABDESTİN FAZİLETİ

Abdestin Fazileti

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.