Denizlerin Fatihi Hızır Reis

Denizlerin Fatihi Barbaros Hayrettin Paşa’nın kısaca hayatı ve yaptıkları...

Bir kara devleti olarak kurulan Osmanlı, zaman içerisinde denizlerde de hâkimiyetini tesis edecektir. Asya’dan gelen Osmanoğullarının denizcilikle ilgili bir bilgisi ve tecrübesi yoktur.

Osmanlı’nın güçlenmesinden sonra devlete pek çok Müslüman denizci katılır. Bunlardan birisi de Barbaros lakaplı Hayrettin Paşa’dır. Asıl adı Hızır olup, korkulu rüyası olduğu batılılar tarafından, kızıl renkteki sakalından ötürü Barbaros lakabını alır.

HAYRETTİN NE DEMEK?

Dinin hayırlısı demek olan ‘Hayrettin’ adını ise kendisine bizzat Yavuz Sultan Selim verecektir.

Midilli adasında dünyaya gelen Barbaros ve kardeşleri denizciliğe ticaret ile başlarlar. Zamanla ticaretleri gelişir ve büyük bir filoya sahip olurlar. 1513’te bir adayı ele geçirerek burada bir hâkimiyet kurduktan sonra Afrika’ya uzanan deniz yolu üzerinde söz sahibi olurlar.

HIZIR REİS

Hayrettin, Cezayir’de yaşanan karışıklığı fırsat bilerek bölgeyi zapt ederek Cezayir sultanı olur. Haçlıların kendisine saldırmasının ardından Yavuz Sultan Selim’e hadiseleri anlatan ve yardım talep eden bir mektup yazar. Yavuz Sultan Selim mektubu alır ve memnuniyetini ifade etmek için şöyle der: “Hızır Reis nasirüddündir, (dinin yardımcısıdır) hayreddindir. (dinin hayırlısıdır)”

DENİZLERİN FATİHİ

Hızır Reis, Kanuni Sultan Süleyman zamanında da Osmanlı’ya hizmet eder ve taltif edilerek Kaptan-ı Derya ilan edilir. Haçlıların denizlerde Osmanlı’yı alt etmek için düzenlediği sefer olan Preveze Deniz Harbi’nde, kendi donanmasından katbekat büyük Haçlı donanmasını üstün denizcilik aklıyla hezimete uğratır. Tarih Hızır Reis’i “Denizlerin fatihi” olarak kaydedecektir.

Kaynak: Gökhan Gökçek, Altınoluk Dergisi, Sayı: 401

İslam ve İhsan

BARBAROS HAYRETTİN PAŞA KİMDİR?

Barbaros Hayrettin Paşa Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.