Cuma Hutbesi

Sözlükte “bir topluluk karşısında yapılan etkileyici konuşma” anlamına gelen hutbe, Cuma ve bayram namazı farzlarından önce okunur. Cuma namazı hutbesini dinlemek farz mıdır? Cuma namazı hutbesinin hükmü nedir?

Cuma âyetindeki “Allah’ın zikrine koşunuz” ifadesindeki “Allah’ın zikri”nden maksat, Cuma namazı ve hutbedir. Hz. Peygamber hutbesiz hiçbir Cuma namazı kıldırmamıştır. Hutbe şart olmasaydı kimi zaman onu terkederek farz olmadığını gösterirdi. İbn Ömer ve Hz. Âişe’den Cuma namazının hutbe sebebiyle iki rekât kılındığı nakledilmiştir.( Serahsî) Hutbe, birilerine hitap etmek ve bir şeyler söylemek demektir.

Hutbenin amacı, Allah’ın yüceliğini ve üstünlüğünü dile getirme yanında, haftada bir gün bir yerde toplanmış olan mü’minlerin, o yörede en üst düzey yönetici ya da bilgin bir imam tarafından din ve dünya işleri konusunda bilgilendirilmesidir. Buna göre, vakit girdikten sonra, en az bir kişinin huzurunda hutbe okunması gereklidir. Hutbe sırasında hiçbir cemaat bulunmayıp da daha sonra namazda bulunacak olsa namazları caiz olmaz.

Cemaatin hutbeyi işitmeleri şart değildir. Mutlak hazır bulunmaları yeterlidir. Hutbe sırasında yolcu bile olsa, bir mükellef erkeğin bulunması yeterli görülmektedir.

CUMA HUTBESİNİN RÜKNÜ

Ebû Hanife’ye göre hutbenin rüknü Allah Teâlâ’yı zikretmekten ibarettir. Bu yüzden hutbe niyetiyle yalnız “elhamdülillâh” veya “sübhânallâh” yahut “lâ ilâhe illallâh” demek suretiyle hutbe şartı yerine getirilmiş olur. Çünkü “Allah’ı zikretmeye koşun” âyet-i kerimesinde, zikrin azı ile çoğu arasında bir ayırım yapılmamıştır. Hz. Osman’ın halife olunca ilk Cuma hutbesinde “elhhamdülillâh” dedikten sonra dili tutulmuş ve minberden inerek Cuma namazını kıldırmıştır. Ancak bu kadarla yetinmek yaygın uygulama ile çelişeceği için mekruh olur.

Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre, hutbe denecek kadar uzun bir zikrin yapılması gerekir. Bu da “tahıyyât duası” kadar hamd ve salavât ile müslümanlara duayı içine almalıdır.

Hanefîlere göre hutbe hamd, salavat ve dua yanında, öğüdü de kapsadığı için bunun Arapça olması şart değildir. Her toplumun kendi anladığı dilde irad edilmeli ki insanlar verilen bilgi ve öğütleri anlayabilsinler. Şâfiî ve Mâlikîler’e göre ise hutbenin Arapça olması geçerlilik şartıdır.

İmam Şâfiî’ye göre hutbenin beş rüknü vardır: Her iki hutbede Allah’a hamdetmek, Hz. Peygamber’e salavat getirmek, takvâyı tavsiye etmek, tercihen birinci hutbede bir âyet okumak ve ikinci hutbede mü’minlere dua etmektir. Sonuncu madde dışında Hanbelîler’e göre de hutbenin rükünleri Şâfiîler gibidir.

CUMA HUTBESİNİN VÂCİPLERİ

İmam Mâlik’e göre hutbenin rüknü, mü’minler topluluğuna hitaben müjdeli veya sakındırıcı ifadeler taşımasıdır. Hutbenin vâcipleri şunlardır:

a) Hutbeyi ayakta ve insanlara karşı yönelerek okumak,( Ebû Dâvud, Salât, 21 9-222 .)

b) Küçük ve büyük abdestsizlikten temizlenmiş olmak,( Buhârî, Cum’a, 1-6)

c)Avret yeri kapalı bulunmak.

CUMA HUTBESİNİN SÜNNETLERİ

Hutbeyi ikiye ayırmak, bunların arasında bir tesbih veya üç âyet okunacak kadar oturmaktır. Bu yüzden buna iki hutbe denir. Bu iki hutbeden her biri hamd’i, şehadet kelimesini, salat-ü selâmı ihtiva etmeli ve birinci hutbe, bir âyet-i kerime tilâvetiyle bir öğüdü, ikinci hutbe de mü’minler hakkında duayı içine almalıdır.( Müslim, Cum’a, 33, 60; Tirmizî, Cum’a, 11 , H. No: 506) Bu ikinci hutbede hatibin sesi birinci hutbedekinden daha alçak bulunmalıdır. Bunlar da hutbenin sünnetlerindendir.

Her iki hutbeyi uzatmamak da sünnettir. Tıvâl-i Mufassala’dan, yani “Huccurât” sûresiyle “Burûc” sûresine kadar olan sûrelerin herhangi birinden uzunca okumak özellikle kış mevsiminde mekruhtur. Cemaati nefret ettirmemek gerekir.( Kâsânî, a.g,e, I, 26 3 vd; İbnu’l-Humâm, age, I, 421 ; İbn Âbidîn, age, I, 758, vd; el-Fetâvâ’l-Hindiyye, I,146)

Hatip minbere çıkıp oturduğu zaman, onun önünde bir müezzinin ezan okuması gerekir. Hz.Peygamber döneminde okunan ezan budur. Sâib İbn Yezzîd (r.a) şöyle demiştir: “Hz Peygamber, Hz. Ebûbekir ve Ömer dönemlerinde Cuma günü okunan ezan ilk ezandı. Hz. Osman, halife seçilip nüfus da çoğalınca,Medine çarşısında Zervâ denilen yerde ikinci bir ezan daha ilave etti. Hz. Peygamber’in kıldırdığı namazlarda bir kişi müezzinlik yapıyordu.” (Nesâî, Cum’a, 15, H. No: 1390; Şevkânî, age, III, 262)

Hatip ilk ezandan sonra ayağa kalkar,( Cum’a, 62 /11 ; Nesâî, Cum’a, 18) gizlice eûzü okuyarak, açıktan Allah’a hamd ve senâda bulunur, hutbesini cemaate karşı sunar. Güç kullanarak alınan bir beldede hatip sol elinde tutacağı bir kılıca dayanarak hutbesini okur. Bu durum İslâm’ın kuvvet ve hakimiyetinin sembolü olup, İslâm mücahidlerinin dayandıkları gücü gösterir. Hutbe bitince kâmet getirilir. Bunlar da hutbenin sünnetlerindendir.

Hutbenin sünnetlerini terk etmek mekruh olduğu gibi, hutbe okunurken konuşmak ve konuşanı uyarmak da mekruhtur. Yine hutbe dinleyenlerin sağa sola bakması, selâm verip alması da mekruh sayılmıştır. Ebû Hüreyre’den rivayete göre, Nebî (s.a.s), “Cuma günü imam hutbe okurken arkadaşına “sus” diyen kimse boş konuşmuş olur.” (Nesâî, Cum’a, 22 ; Ebû Dâvud, Salât, 22 8, 22 9, H. No: 1112 ; İbn Mâce, İkâme, 86, H. No: 111 0; Tirmizî, Cum’a, 16 , H. No: 512 .) buyurmuştur. Selmân (r.a), Nebî (s.a.s)’in kendisine şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Cuma günü, emrolunduğu gibi iyice temizlenen, sonra evinden çıkıp Cuma namazına giden ve namaz kılıncaya kadar susan hiçbir kimse yoktur ki bu ameli, önceki Cuma ile aradaki günahlarına keffaret olmasın.” (Nesâî, Cum’a, 23) Ebû Hüreyre’nin rivayetinde, bu kişinin iki Cuma arası ve ek üç günde işlediği günahlarının bağışlanacağı belirtilir. (Müslim, Cum’a, 26 ; İbn Mâce, İkâme, 81, H. No: 1090)

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, İslâm İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İSLAM TARİHİNDE İLK CUMA NAMAZI VE İLK HUTBE

İslam Tarihinde İlk Cuma Namazı ve İlk Hutbe

CUMA NAMAZININ KILINIŞI

Cuma Namazının Kılınışı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.