Çocukluk Çağı Obezitesi Artıyor

Türk Böbrek Vakfı (TBV) Başkanı Timur Erk, "obezite ile mücadele" kapsamında düzenlenen toplantıda, çocukluk çağı obezitesinde her geçen gün görülen artışın gelecek nesilleri tehlikeye attığına dikkati çekerek, Türkiye'de 3 milyonun üzerinde belirlenmiş obezin 1,8 milyonunun 0-18 yaş aralığındaki çocuklar olduğunu kaydetti.

Obeziteye bağlı komplikasyonların kalp sağlığından böbrek sağlığına kadar çok yönlü olduğunu anlatan Erk, endokrinoloji, metabolizma, kardiyoloji ve nefroloji gibi pek çok tıp alanını ilgilendiren obeziteyle mücadele konusunda aileler ve öğretmenlere çok iş düştüğünü söyledi.

Erk, özellikle böbrek sağlığı yönünden, sağlıklı nesiller için çocuklarda beslenme odaklı çalışmalara devam ettiklerini ifade ederek, vakfın 2017 yılının ana hedefini "Çocuklarda Obezitenin Önlenmesi" olarak belirlediğini bildirdi.

ÇOCUKLARDA OBEZİTENİN ÖNLENMESİ 

Çocuklukta ortaya çıkan obezitenin genellikle erişkin çağda da devam ettiğini ve tüm dünyada çocukları tehdit ettiğini belirten Erk, şu bilgileri paylaştı:

"Obezite, genç yaşlardan başlayarak Tip-2 diyabet riskini artırıyor, hem çocuklar hem de erişkinlerde hipertansiyon ve böbrek hastalıklarına yol açıyor. 20. yüzyılda arttığı belirtilen ömür süresi, obeziteye bağlı hastalıklar nedeniyle gerileme riskiyle karşı karşıya. Çocukluk çağındaki obezitenin başlıca nedeni beslenme alışkanlıklarındaki değişikler. Son yıllarda hazır gıda üretiminde mısır şurubundan elde edilen nişasta bazlı şeker yoğun olarak kullanılıyor. İnsan metabolizmasıyla uyumlu olmayan bu şeker, yüksek glisemik indeks değeri nedeniyle obeziteyi tetikleyici bir öğe olarak karşımıza çıkıyor. Çocuklarımız şeker eklenmiş meşrubat ve atıştırmalıklara her yerde kolayca ulaşabiliyorlar. Sonuçta obezite ve buna bağlı kronik hastalıklar tehlikesiyle yüz yüze kalıyorlar. Öte yandan hareketsizlik ve bilgisayar başında oturularak geçirilen sürenin gittikçe artması da obeziteyi kolaylaştıran bir diğer faktör. Sonuçta, çocuklarda obezite bugünden önlem alınması gereken bir halk sağlığı sorunu olarak karşımızda duruyor."

Erk, çocukların fazla miktarda gazlı içecek tükettiğini dile getirerek, gelecek yıl çocuklarda obezitenin önlenmesi kapsamında Sağlık Bakanlığı ile çeşitli çalışmalara başladıklarını belirtti.

Paketlenmiş endüstriyel şekerli gıdaların mümkün olduğunca azaltılması gerektiğine işaret eden Erk, "Çünkü içinde ucuz olduğu için mısır nişasta şurubundan elde edilmiş şeker var. Bunları yerine elimizden geldiği kadar Türkiye'nin milli içeceği olan ayranı ya da geleneksel meyve kompostosunu tercih edeceğiz. Daha az gazlı içecek içeceğiz. Paketlenmiş şekerli gıdalar yerine doğal, Türkiye'de üretilen kuru kayısı, fındık, fıstık, ceviz ve kuru üzüm gibi gıdaları tercih etmekte fayda var. Kuru gıdaları 12 ay bulabiliyoruz. Biz çocuklara diyoruz ki, her şeyi turfanda olarak yiyin. 12 ay domates yemenize gerek yok. Domatesi zamanında yemekte fayda var." diye konuştu.

Erk, 3 milyon obez içinde çocuk payını azaltmayı hedeflediklerini vurgulayarak, "Çocuklara spor yaptırmalıyız. Şeker tüketimini azalttırmalıyız. En önemli konu obeziteyi ortaya çıkaran bütün unsurlardan uzak durmalıyız. Hareket çok önemli" ifadelerini kullandı.

ÇOCUKLARA HAREKET EDEBİLECEK GENİŞ MEKANLAR BIRAKILMALI 

Prof. Dr. Olcay Evliyaoğlu da obezitenin hayat kalitesini bozan sonuçlara yol açtığına değinerek, obeziteyi önlemenin iki ayağını "aile" ve "devlet" şeklinde sıraladı.

Mutlaka kahvaltı yapılması gerektiğini dile getiren Evliyaoğlu, şunları önerdi:

"Kahvaltı yapmayan çocuklarda obezitenin daha sık olduğunu biliyoruz. Beslenme alışkanlıkları geleneksel tencere yemekleri ile olmadır. Televizyon seyrederek değil, bir sohbet ortamında ve bir sosyal olaymış gibi beslenme yapılmadır. Sağlıklı besinler çocuklara sunulmalıdır. Ailelerin hareketi desteklemesi gerekiyor. Sadece çocuk için değil, hafta sonları aile yürüyüşü şeklinde. Sadece spor merkezi götürmek değil, düzenli olarak çocuğun hareket edebileceği ortamları sağlamak gerekir. Devlet ayağında da beslenme ve hareket ekseninde gideceğiz. Okul kantinlerinde gazlı içecekler artık satılmıyor. Bunların devam etmesi lazım. Okuldaki beslenmenin çok iyi ele alınması gerekiyor. Çocuklara hareket edebilecek geniş mekanların bırakılması gerekiyor. Bunu yaparken onlara zaman bırakmak gerekiyor."

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA BESLENME MÜCADELESİ

Prof. Dr. Lale Sever, obezitenin, kronik böbrek hastalığının önlenebilir risk faktörlerini arasında bulunduğuna dikkati çekerek, 2014 istatistiklerine göre Türkiye'de erişkin çağdaki diyaliz tedavisine ihtiyacı olan hastaların yüzde 35'inde böbrek yetmezliğinin nedeninin şeker hastalığı, yüzde 27'sinde ise hipertansiyon olduğunu aktardı.

Obezitenin böbrek hasarının, şeker hastalığı ve yüksek tansiyon ile sınırlı kalmadığını, böbrekleri direkt olarak da etkilediğini anlatan Sever, "Fazla vücut ağırlığı, böbreklerin iş yükünü artırır ve böbrek dokusunun genç yaşlardan itibaren bozulmasına neden olur. Ayrıca fazla kalori alımı böbrek hücrelerini doğrudan zedeler. Bu bilgiler ışığında obezitenin önlenmesi ile pek çok kişinin böbrek hastalığından korunabileceğini söyleyebiliriz." dedi.

Sever, obezitenin, çocukluk çağından itibaren başlayan bir sağlık sorunu olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

"Obez çocukların böbrek fonksiyonlarındaki bozulma, henüz klinik duruma yansıyan belirtiler vermez. Ancak, bu çocuklarda insülin direnci ve kan basıncı normal kilodaki yaşıtlarına göre yüksektir ve bu çocuklar hem şeker hastalığı ve hem de ciddi hipertansiyon adayıdırlar. Öte yandan çocuk yaşlarda başlayan obezitenin daha sonraki yıllarda da sürdüğü bilinmektedir. Okul öncesi dönemde şişman olan çocukların üçte biri obez erişkinler olarak yaşamaya devam eder. Okul çağında obez olan çocukların ise erişkin dönemdeki obezite riski yüzde 50'ye ulaşır. Bu risk ergenlik dönemindeki obezler için daha da artar. Sonuç olarak eğer obeziteden kurtulmak ve onun zarar verdiği başlıca hedef olan böbreklerimizi korumak istiyorsak mücadeleye çocukluk çağında başlamamız gerekiyor."

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.