Çocuklara Adab-ı Muaşereti Nasıl Öğretelim?

Okul öncesi dönemdeki çocuklara âdâb-ı muâşereti (adab kurallarını) nasıl öğretelim?

Çocuklara öğretilebilecek adab-ı muaşeret kuralları...

SU İÇME ÂDÂBI

İçecek ve su içerken çocukların ekseriyetinin ayakta içtiğini müşâhede etmekteyiz. Bu hususta hazırlanan son derece öğretici videolar ve çizgi filmler, internetten araştırılıp çocuklara izlettirilebilir. Ayakta su içmenin sağlığa zararlı olduğunu, çocuk çizgi film yoluyla daha kolay öğrenir.

Anneler, çocukları su istedikleri zaman bardağı sağ ellerine verip sesli besmele çekmeli, çocuk da tekrarlamalıdır. Suyu eline alan çocuğa oturması söylenmeli, çocuk suyu içip bitirene kadar beklenmelidir. Çocuklar, aceleci davranıp suyu tek yudumda içebilirler. Bu durumda baştan nefes ala ala içmesi söylenir. Bardağın içine nefes solumaması, her fırsatta dile getirilir.

YATMA-UYKU ÂDÂBI

Günümüz çocukları, bebeklikten kalma alışkanlıkla zaman zaman yüzü koyun yatmaktadırlar. Zaten çocuğumuzu gece yatırdığımız pozisyonda bulmamız neredeyse imkânsızdır. Sabaha kadar dönüp dururlar. Çocuklarımızı uyutmadan evvel, her gece pijama giyilmesi, dişlerin fırçalanması, tuvalete gidilmesi, âileye “iyi geceler” dileklerini iletmesi sağlanmalıdır. Anne ya da baba, çocuğu kim yatıracaksa, birlikte yatağa oturup bir süre sohbet edilir, hikaye okunabilir, masal anlatılabilir.

Uyku öncesi öğrenilen bilgilerin beyin tarafından gece boyu tekrar edildiği, bilimsel bir gerçektir. Ardından uyku duâsı okunur. Anne ya da baba, sesli şekilde Fâtiha, Âyete’l-Kürsî, İhlâs, Felâk, Nâs sûrelerini her gece okumalıdır. Bazı çocuklar dinlemez, yatakta döner durur, hattâ şımarır. Bu durumda sayılan her sûre değil, biri ya da birkaçı okunur. Bir süre sonra evlâdımızın bu sûreleri öğrendiğini ve uykuya dalmadan evvel sûre/duâ okuma alışkanlığı kazandığını görürüz. Hattâ her âilenin kendine ait duâsı olmalı, bu duâyı çocuk yapmalıdır. Bu, çocukların çok hoşuna gidecektir.

Çocuklara yatmadan evvel Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sağ tarafına ve bacaklarını karnına doğru çekerek yattığı hatırlatılmalıdır. Bebeklikten itibaren anneler, çocuklarını ilk yatırışta sağa yatırmalıdır. Zaten çocuk uyku içerisinde dönecektir. Gece yapılan kontrollerde yüzü koyun yatan çocuğumuzu uygun pozisyona çevirmemiz, onun sağlığı açısından iyidir.

Uyanık vakitlerde çocuğumuza yüzü koyun yatmanın, midemiz, kalbimiz ve iç organlarımıza olan zararı anlatılır, bu davranıştan vazgeçmesi sağlanır. Bizler ebeveynler olarak erken yatarsak çocuklarımız da erken yatar. Bir evde ışıklar ne zaman sönerse, çocukların uyku vakti odur, öyle değil mi? Bu sünneti yaşamalı ve yaşatmalıyız. Tatil zamanlarında âilece akşamları beraber vakit geçirilip uyku saati geciktirilmiş olabilir. Ama bunun dışında belli bir saat ve zaman disiplini, hayatın bütünü için şarttır.

KAPI ÇALMA-İZİN İSTEME ÂDÂBI

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- mahremiyete çok önem vermiş, bilhassa ev içi mahremiyet hususunda önemli tavsiyelerde bulunmuştur. Ashâbını her yönden olduğu gibi bu yönden de terbiye etmiştir. Bilhassa dinlenme vakitlerinde kapı çalma âdâbı önem kazanmaktadır. Uykuda olan bir insan, durmadan çalan zilden, kapı sesinden son derece rahatsız olur, sinirlenir. Bunu âdâbına uygun olarak yapmak gerekir.

Uzman görüşüne göre, çocuklarımızın 2 yaşından sonra odaları ayrılmalıdır. Çocuklar gece korkuyor, yalnız uykuya dalamıyorsa; onların yatağında biraz yanlarına uzanıp uykuya geçişi sağlanabilir. Çocuklarımıza, anne-babaların odalarının özel olduğu, kapıyı çalmadan oraya girmemek gerektiği uygulamalı bir şekilde öğretilir.

Bu hususta âile fertleri bir drama çalışması yapabilir. Çocuklarımıza kapı çaldıktan sonra kapının sağında veya solunda beklememiz gerektiği mutlaka söylenmelidir. Çünkü ev sahibi ya da odada bulunan kişi, açık kapıdan içerisinin görünmesini istemeyebilir. Nebevî sünnete göre, kapı bir kez çalınır ve kenarda beklenir. İkinci kez çalınır beklenir, üçüncü ve son kez çalınır, açılmazsa oradan uzaklaşılır. “Kapı çalma”nın içine, zile basmak da dâhildir. Kapının dürbününden veya kapıda bulunan herhangi bir açıktan, delikten içeriyi gözetlemek aslâ uygun değildir. Çocuklar, merak duygusunun tesiriyle bu davranışı yapabilirler. Hattâ kapısı açık bulunan komşu evine serbestçe girebilirler. Misafirliğe gittikleri evlerde yatak odası dâhil her odaya girip çıkabilirler. Onlara bunun uygun olmadığı, nâzik bir dille anlatılır. Gerekirse ev sahibinden özel bölümleri kapalı tutması istenebilir.

Zaten uygun bir üslup kullandığımız zaman çocuklar, bu hususta ısrar etmeyecektir. Çünkü onların fıtratı kurallara uymaya uygundur. Bu hususla alâkalı hikâyeler, çocuk kitapları okunup öğrenme pekiştirilirse, çok daha güzel olur.

VELHÂSIL

  1. Ahlâk eğitiminde altın kural, “Bu doğru, bu yanlış!” gibi itici sınırlar çizmek değil; doğru-yanlış becerisini kazandırmaya çalışmak olmalıdır. Zaten Yüce Rabbimiz, bu körpe yavruları eğitilmeye meyilli kılmıştır.
  2. Çocuklarımızın âdâb-ı muâşeret kurallarını uygulayan fertler olmalarını istiyorsak evvelâ bizler bunları ayrıntılı bir şekilde hayatımızda uygulamalıyız. Atalarımız, “Görgülü kuşlar, gördüğünü işler.” dememiş midir?
  3. Âdab eğitiminde anne-baba tutarlı olmalı, birinin söylediğini diğeri tekzib etmemelidir. Hele ki, “O daha çocuk; ne anlar, büyüdükçe öğrenir!” sözünden kaçınılmalıdır. “Ağaç yaşken eğilir.”
  4. Çocuklarımıza yaklaşımımız dâimâ tebessümle, sevgi odaklı ve Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i merkeze alan bir anlayışla olmalıdır. Meselâ sol eliyle yemek yiyen bir çocuğa, “Şeytan da seninle yemek yedi, şeytanı lokmana ortak ettin…” denilmemelidir. Filhakika bu doğrudur, ama bunu öğretmenin zamanı okul öncesi değildir. Bu, çocuğu korkutabilir.
  5. Âdâb eğitimini, çocuğumuzun yaş ve gelişim özelliğine göre tedrîcen, kararlılıkla, sabırla yerine getirmek, ana hedefimiz olmalıdır.
  6. Bu hususta zamanın imkânları olan yazılı, görsel, interaktif malzemeleri mutlaka kullanılmalıdır.
  7. Bu vesîleyle zaman zaman çekirdek âile sınırlarından çıkılmalı, çocuklarımızın büyükanne, büyükbaba, dede, nine görgüsüne ve kültürüne âşinâ olması sağlanmalıdır.
  8. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in örnekliğinden sonra Anadolu, Türk-İslâm ve Osmanlı kültürü, çocuklarımız için en güzel sermayedir.

Rabbimiz, yavrularımızı göz aydınlığımız ve ümmete hayırlı neferler eylesin. Bizleri ve onları râzı olduğu hâllerle hâllendirsin, râzı olmadığı hâllere düşmekten muhafaza buyursun. Âmin…

Kaynak: Fatma Çatak, Şebnem Dergisi, Sayı: 156

İslam ve İhsan

İSLAM’DA SAYGI VE HÜRMET ADABI

İslam’da Saygı ve Hürmet Adabı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.