Cin ve Şeytanlardan Korunma Yolları

Cin ve şeytanlardan korunmanın yolları nelerdir? Allah’a nasıl sığınılır? Peygamber Efendimiz cinlerin şerrinden ve göz değmesinden nasıl korunurdu? İşte cin ve şeytandan korunma duaları...

Ehl-i sünnet âlimlerine göre insanlarla cinle­rin birbirlerine tesir etmeleri mümkün­dür. Zira Kur’ân’da, fâiz yiyenlerin kıya­met günü şeytanın çarptığı kimselerin kalkışı gibi kalkacakları ifâde edilmiştir. (Bakara, 275)

Yine Kur’ân’da şöyle buyrulur:

“Allah, onların hepsini bir araya topladığı gün, «Ey cinler (şeytanlar) topluluğu! Siz insanlarla çok uğraştınız» der. Onların insanlardan olan dostları ise: «Ey Rabbimiz! Biz birbirimizden faydalandık ve bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık» derler. Allah da buyurur ki: «Allah’ın dilediği zamanlar hâriç, içinde ebedî kalacağınız yer ateştir.» Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.” (En‘âm, 128)

Bir hadîs-i şerifte de şeytanın insan bedeninde kanın dolaştığı gibi do­laştığı bildirilmiştir. (Buhârî, Ahkâm, 21; Bed’ü’1-halk, 11)

  • Şeytanlardan veya kötü cinlerden korunmanın birinci ve en sağlam yolu, Allah ve Resûlü ile çok iyi bir münasebet kurmak, Kur’ân ve Sünnet’i hayatımızın her alanına tatbik etmek, gönülde derinleşerek iffetli ve nezih bir hayat yaşamaktır.
  • Bir taraftan bunları yaparken, diğer taraftan da şeytanların sızabileceği hiç bir boşluk ve günah penceresi bırakmamak gerekir. Mâneviyat âlemimizde açılan bir gedik, onların sızmasına zemin hazırlayabilir. Zira cinler ve şeytanlar, insanların günah işleyerek açtıkları menfezlerden girerler ve onları çepeçevre kuşatırlar. Bu sebeple, işlenen her günah, şeytan ve habis cinlere açılan kapı ve pencere durumundadır.

Günümüzde bir kısım gazete, televizyon, gayr-i meşrû eğlence yerleri ve internet siteleri âdeta şeytanın yayın organları gibi çalışmaktadır. Bunlar insanları devamlı günahlara sevk etmekte, yaratılış maksadına zıt mecralara sürüklemektedirler. İnsan bu tür vâsıtalara ne kadar yakın olursa imtihanı o derece şiddetlenir, saatleri günahlarla dolu olarak veya en azından boş ve faydasız bir şekilde geçer.

  • Diğer bir husus da yalnız kalmamaktır. İnsan, günaha meyilli bir varlıktır. Bilhassa yalnız kaldığında şeytan bu fırsatı değerlendirir, vesveseleriyle onu yoldan çıkarır. Diğer insanlarla beraberken yapamadığı günahları yalnızken daha kolay yaptırır. O hâlde, cemaat halinde bulunmak, insanların kendilerini kontrol edip birbirleriyle yardımlaşmalarını sağlar. Tabiî ki bu beraberlik sâlih kimselerle olmalıdır. Zira kötü insanlarla beraber olmak, etrafımızdaki şeytanları artırmaktan başka bir işe yaramaz.
  • Şeytanlardan korunmak için Kur’ân-ı Kerîm okumalıyız.

PEYGAMBERİMİZ CİNLERİN ŞERRİNDEN VE GÖZ DEĞMESİNDEN NASIL KORUNURDU?

Ebû Saîd (r.a) şöyle demiştir:

“Resûlullah (s.a.v) (çeşitli dualar okuyarak) cinlerin şerrinden ve göz değmesinden Allah’a sığınırdı. Muavvizeteyn sûreleri (Felâk ve Nâs) nâzil olunca bunları okumaya başladı ve diğer okuduğu duaları bıraktı.” (Tirmizî, Tıbb 16/2058; İbn-i Mâce, Tıbb, 33; Nesâî, İstişare, 37; Ahmed, IV, 144)

Yine yatağına giren kişi Âyetü’l-Kürsî’yi[1] okuduğunda Cenâb-ı Hakk’ın ona bir muhâfız vereceği ve sabaha kadar şeytanın kendisine yaklaşamayacağı haber verilir. (Buhârî, Vekâlet, 10)

Resûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Evlerinizi kabristana çevirmeyiniz. Şüphesiz şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden kaçar.” (Müslim, Müsâfirîn, 212)

  • Fiilî ve kavlî dua ile Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etmeliyiz. Âyet-i kerimede şöyle buyrulur:

“Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın! Çünkü O işitendir, bilendir.” (A‘râf, 200; Fussılet, 36)

ŞEYTANDAN KORUNMA DUASI

Yüce Rabbimiz şeytandan korunmamız için bizlere şu duayı öğretmektedir:

وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِ. وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ

“De ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından ve vesveselerinden sana sığınırım! Onların yanıma gelmelerinden de sana sığınırım ey Rabbim!” (Mü’minûn, 97-98)

Allah Resûlü’nün, hayatın akışı içinde yaptığı günlük dualara devam etmek gerekir. Sabah kalkınca, akşam yatarken, eve girip çıkarken, yemek yerken ve bitirince, tuvalete girip çıkarken… devamlı dua hâlinde olup Cenâb-ı Hak ile irtibâtımızı kuvvetlendirmeliyiz.

  • Allah’ın zikrinden gâfil kalmamalıyız. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Takvâ sahibi mü’minler, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğunda Allah’ı hatırlar, durup düşünürler. Bir de bakarsın ki derhal gerçeği görüvermişlerdir.” (A‘râf, 201)

Resûlullah Efendimiz’in haber verdiğine göre Cenâb-ı Hak, Yahyâ’ya (a.s), insanlara şöyle söylemesini emretmiştir:

“…Allah Teâlâ size, kendisini çokça zikretmenizi emretti. Bunun misali şudur: Bir kişi düşünün, düşmanları peşinden süratle geliyor ve onu yakalamak istiyorlar. O zât ancak sağlam bir kaleye sığınınca kendisini onlardan koruyabiliyor. Kul da böyledir. Kendisini şeytandan ancak Allah’ın zikri ile koruyabilir...” (Tirmizi, Edeb 78/2863; Ahmed, IV, 130, 202)

“Kul Allah’ı zikretmeye devam ederse şeytana karşı, bu adamdan daha iyi korunmuş, daha muhkem bir yere sığınmış olur.” (Ahmed, IV, 130, 202)

BESMELENİN FAZİLETLERİ

Şeytanlar bir eve girmek, orada gecelemek, evdeki nimetlerden faydalanmak, orada insanları aldatmak ve günahlar işletmek isterler. Buna mânî olan şey, kişinin eve girerken Besmele çekmesidir. Bir kimse evine girerken Besmele çekerse, bunu duyan şeytanların lideri, adamlarına, büyük bir üzüntüyle, o gece bu evde kalamayacaklarını söyler. Bununla birlikte onlar, yemekten faydalanabilecekleri ümidiyle yemek vaktini beklerler. Şayet o evde yemek yenirken Besmele çekilmezse, şeytanlar büyük bir zevkle karınlarını doyurur ve yemeğin bereketini alıp götürürler. İnsanın zikrullahı terk etmesi, onlar için bir gıda, bir beslenme ve güçlenme vesilesi olur. Sonra da ev halkını aldatmaya çalışırlar. Eğer yemek yenirken Besmele çekilirse, o evden hiçbir şekilde istifade edemeyeceklerini anlayarak orayı terk etmek mecbûriyetinde kalırlar.[2]

  • Hadîs-i şeriflerde, şeytanın, ezan ve kâmeti işitince büyük bir korku ve dehşete kapılarak kaçtığı haber verilir.[3] Fakat şeytanın vazifesi insanları saptırmak ve yoldan çıkarmak olduğu için, tekrar tekrar dönüp geri gelir.
  • Abdestli bulunmaya ve temizliğe dikkat etmek îcâb eder. Cinler insanlara daha çok cünüplük, hayız ve nifas hallerinde musallat olup, onları farklı şekil ve seviyelerde baştan çıkarabilirler.
  • Allah’ın sâlih kullarından dua almak gerekir.
  • Îcâb ettiğinde inançlı psikiyatrist ve hekimlere gidilmelidir.

ŞEYTANIN HİLESİ

Aslında şeytan, niyetini bozmayan kişiye zarar veremez. Çünkü “şeytanın hilesi cidden zayıftır.”[4] Ona güç veren, insan nefsinin hevâ ve hevesleridir. Nitekim Allah Resûlü (s.a.v) şöyle buyurur:

“Kadı zulmetmediği müddetçe Allah Teâlâ onunla beraberdir (yardımcısıdır). Zulme yer verdiği zaman Allah onu terk eder ve şeytan yanına gelerek kendisinden hiç ayrılmaz.” (Tirmizî, Ahkâm, 4/1330)

Âyet ve hadislerden, Allah Teâlâ’nın şeytanları büsbütün serbest bırakmadığı, onların da belli kâidelere uymak mecbûriyetinde olduğu anlaşılmaktadır. Allah’ı zikretmeyi unutan ve kötü niyet besleyen kişilerin işlerine ortak olabilmeleri hususunda şeytanlara izin verildiği görülüyor. Fakat gönlü uyanık olan, her zaman Allah’ı zikreden, evine Besmele’yle giren, sofrasına Besmele’yle oturan ve Allah’ın emirlerine riâyet eden kimselerin ne evlerinden ne de işlerinden şeytanın faydalanması mümkün değildir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Gerçek şu ki, iman edip de yalnız Rab’lerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) bir hâkimiyeti yoktur. Onun hâkimiyeti, ancak kendisini dost edinenlere ve onu Allah’a ortak koşanlaradır.” (Nahl, 99-100)

[1] Bakara, 255.

[2] Müslim, Eşribe, 102, 103; Ebû Dâvûd, Et‘ime, 15; Ahmed, V, 382, 397; Hâkim, IV, 121.

[3] Buhârî, Ezân, 4; Amel fi’s-salât, 18; Sehv, 6; Bed’ü’l-Halk, 11; Müslim, Salât, 19; Ebû Dâvûd, Salât, 31; Nesâî, Ezân, 20, 30.

[4] Nisâ, 76.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

MELEKLERE İMAN NEDİR?

Meleklere İman Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.