Cevahir Minaresi

Süleymaniye Camisi’nin minaresi neden parlıyor?

İnşaatına başlandıktan bir müddet sonra Mimar Sinan tarafından caminin yapımına ara verilerek külliyeye ait binaların inşaatına başlanır. Bu yüzden caminin tamamlanması epeyce gecikir. Hatta caminin pek çok bölümü bitmiş, sadece kubbesinin yapılması kalmıştır. Sultan Süleyman ise yaşlandığı için ölmeden camisinin tamamlanıp ibadete açıldığını görmek istemektedir.

Bir yandan da Mimar Sinan’ı çekemeyenler, Mimar Sinan aleyhinde dedikodu yapmaktadırlar. Cami çok büyük inşa edildiği için kubbesinin çökmeden durup durmayacağına yönelik sürekli tartışmalar yapılmaktadır. Hâlbuki Mimar Sinan, yapılan temellerin iyice oturması için bir müddet beklemesi gerektiğine inanmaktadır. Çünkü kubbe yapıldıktan sonra temel dengelerinin değişmesi cami için hiç de hayırlı olmayacaktır.

Her kafadan bir ses çıkadursun, aradan geçen aylar içinde kulaktan kulağa yayılan dedikodular, İran’a ulaştığında aslından çok şey kaybetmiştir.

İran şahına durum şu şekilde bildirilir: “İstanbul’da büyük bir mabedin yapımına başlayan Osmanlı Devleti, hazinesinde parası kalmayınca mabedin yapımına ara vermiştir.”

Sürekli Osmanlı Devleti ile rekabet hâlinde olan İran şahının beklediği fırsat sonunda eline geçmiştir. Şah Tahmasb, dostluk gösterisinde bulunmak adına elçisi vasıtasıyla Osmanlı Devleti’ne yardım etmek ister! Kıymetli mücevherlerle ve taşlarla dolu bir mücevher sandığı hazırlatarak elçisi ile Sultan Süleyman Han’a gönderir. Kanuni Sultan Süleyman, İran şahının ve elçisinin sözlerini duyunca devletin itibarının ve şerefinin bu kadar küçük düşürülmesine çok sinirlenir. Mimar Sinan’a son ve kat’i emrini verir: “Camiyi en kısa sürede bitir!”

CEVAHİR MİNARESİ NEDEN PARLIYOR?

İran hazinesine ne mi olmuştur? Sultan Süleyman, yapılan yardımı geri çevirmez. Taşların bir kısmını elçinin gözü önünde etrafındakilere dağıtır.

Şahın gönderdiği bu taşlar, caminin taşları yanında kıymetsizdir, diyen Sultan Süleyman’ın emriyle sandıkta kalan zümrüt, yakut ve elmas nevinden diğer mücevherler bir havanda un ufak edilerek yapımı devam eden bir minarenin harcına karıştırılır.

Gün ışığı vurduğunda pırıltısıyla diğerlerinden hemencecik ayırt edilen bu minareye halk arasında “cevahir minaresi” adı verilmiştir.

 

İslam ve İhsan

SÜLEYMANİYE CAMİÎ TARİHİ

Süleymaniye Camiî Tarihi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.