Cennet ve Cehennem Ebedi midir?

Ahiret ebedi midir? Cennet ve cehennemde ebedi olarak mı kalacağız? İşte Peygamber Efendimiz’in cevabı.

Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz rahmet, merhamet ve ihsânının bir tecellîsi olan Cennet yaratılmış olup şu anda mevcuttur.[1] İmtihan yurdu olan şu dünyada tüketilen fânî nefeslerin neticesinde, Kur’ân ve Sünnet’in nûrânî istikâmetinde hayatını takvâ üzere tanzim edenlere lûtfedilecek olan, idrâk ve hayal ötesi nîmet ve güzelliklerle dolu ebedî bir ikrâm-ı ilâhîdir.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde kıyâmet günü ölümün kesileceğini ve böylece Cennet ile Cehennem’e girecek olan kimselerin buralarda ebediyyen kalacağını şöyle haber vermişlerdir:

“Kıyâmet günü ölüm (müşahhas hâle gelerek) alaca bir koç sûretinde getirilip Cennet’le Cehennem arasında durdurulur. Sonra:

«–Ey Cennet halkı, bunu tanıyor musunuz?» diye sorulur.

Onlar da başlarını uzatıp bakarlar ve:

«–Evet, bu ölümdür!» derler.

Sonra:

«–Ey Cehennem halkı, bunu tanıyor musunuz?» denilir.

Onlar da başlarını uzatıp bakarlar ve:

«–Evet, bu ölümdür!» derler.

Bunun üzerine emredilir ve ölüm kesilir. Sonra (da Cennet ve Cehennem ehlinin duyacağı bir şekilde):

«–Ey Cennet ehli! Ebediyet üzeresiniz, artık ölüm yok! Ey Cehennem halkı! Ebediyet üzeresiniz, artık ölüm yok!» denilir.”

Bundan sonra Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

(Rasûlüm!) Sen onları pişmanlık ve üzüntü günü hakkında uyar. Çünkü onlar (derin) bir gaflete dalmış oldukları hâlde ve henüz îmân etmemişken (bakarsın, hesapları görülmüş ve) iş olup bitmiştir!”[2] âyetini tilâvet buyurdular.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, (bu âyet-i kerîmeyi okurken, gaflet içerisinde olanları göstermek için) mübârek eliyle dünyaya işaret buyurmuşlardır. (Müslim, Cennet, 40)

Dipnotlar:

[1] Bkz. Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 8.

[2] Meryem, 39.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

CENNET İLE İLGİLİ BİLGİLER

Cennet ile İlgili Bilgiler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.