Cennet Nimetleri

Cennet’te hangi nimetler var? Cennet nimetleri nelerdir? İşte Allah’ın Cennet ehli için hazırladığı nimetler...

Kur’ân-ı Kerîm’de Cennet nîmetlerini tasvir eden pek çok âyet-i kerîme bulunmaktadır. Bunların bazıları şöyledir:

“Îmân edip sâlih ameller işleyenlere, kendileri için altından ırmaklar akan Cennetler olduğunu müjdele! Oradaki bir meyveden kendilerine rızık olarak verildikçe:

«–Bu, daha evvel bize lûtfedilen bir meyveye (benziyor).» derler.

İşte bu şekilde onlara, daha evvel bildikleri rızıklara benzer nîmetler ihsân edilir (ama ebatları ve lezzetleri çok farklı ve üstün olur). Orada kendileri için tertemiz eşler vardır ve onlar orada ebedî kalırlar.” (el-Bakara, 25)

(Allâh’ın azâbından korkup rahmetine sığınan) takvâ sahipleri, mutlakâ Cennetlerde ve pınar başlarında olacaklardır. Kendilerine;

«–Oraya selâmet ve emniyetle girin!» (denilir).

Biz, onların sînelerindeki her türlü kîni söküp atmışızdır. Artık onlar birbirleriyle kardeş olmuş, tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar.

Orada kendilerine hiçbir zahmet dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.” (el-Hicr, 45-48)

“İşte onlara, alt taraflarından nehirler akan Adn Cennetleri vardır. Orada altın bileziklerle ziynetlenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler giyecekler ve koltuklar üzerine dayanıp kurulacaklar. Bu ne güzel bir karşılık ve ne güzel bir kalma yeridir!” (el-Kehf, 31)

CENNET’TEKİ NİMETLER

Cennet’e giren mü’minler, korku ve hüznü unutur, bunlarla bir daha aslâ karşılaşmazlar. Allah Teâlâ onları korkulardan halâs eylediği gibi hayal ötesi nîmet ve lezzetlere de nâil kılmıştır. Âyet-i kerîmelerde Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“«Ey âyetlerime îmân edip de hâlis Müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur ve aslâ mahzun olmayacaksınız. Siz ve eşleriniz büyük sürur ve neş’eler içinde Cennet’e girin!»

Altın tepsiler ve kadehlerle etraflarında dönülür dolaşılır. Orada canlarının çektiği ve gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Onlara şöyle denir:

«Siz, orada ebedî kalacaksınız. İşte bu size, yapmış olduğunuz sâlih ameller sebebiyle ihsân edilen Cennet’tir. Orada sizin için pek çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz.»” (ez-Zuhruf, 68-73)

“Allah Teâlâ onları o günün şerrinden korur ve (yüzlerine) bir aydınlık, (gönüllerine de) sevinç verir. Sabretmelerine mukâbil onlara Cennet’i ve oradaki ipekleri lûtfeder. Orada koltuklara yaslanırlar ve ne (yakıcı bir) Güneş görürler, ne de dondurucu bir soğuk!

(Cennet ağaçlarının) gölgeleri üzerlerine sarkmış ve meyveleri de bol bol önlerine eğdirilmiş, emirlerine âmâde kılınmıştır.

Yanlarında, gümüş kaplar ve billûr kâselerle, gümüş beyazlığında şeffaf kupalarla dolaşılır. Sâkîler bunları ihtiyaca göre tayin ve takdir ederler.

Onlara orada bir kâseden içirilir ki onun karışımında zencefil vardır. Bir pınar ki kendisine Selsebîl denir.

Etraflarında öyle ölümsüz gençler dolaşır ki, onları gördüğünde, etrafa saçılmış inciler sanırsın.

Nereye baksan orada, (sonsuz bir) nîmet ve ulu bir saltanat görürsün!

Üzerlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır, gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. Rab’leri onlara tertemiz bir içecek ikram etmektedir.” (el-İnsân, 11-21)

CENNET’İN KÖŞKLERİ VE MESKENLERİN ÇEŞİTLERİ

Cennet’te içinden dışı, dışından da içinin görülebildiği şeffaf köşkler vardır ki bunlar hadîs-i şerîfte beyân edildiği üzere; “Sözünü güzel ve hoş söyleyen, tatlı dilli, yemek yediren, oruca devam eden, gece herkes uyurken Allah için namaz kılan kimseler içindir!” (Tirmizî, Cennet 3/2527, Birr 53/1984)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöy­le buyurmuşlardır:

“(Cennet’te mü’mine lûtfedilen) çadır,[1] delinmiş incilerden mâmul, çok geniş (bir saraydır). Bu­nun semâya doğru uzunluğu, otuz (veya altmış) mildir. Bu çadırın her bir köşesinde mü’min için bir aile vardır. Onları diğerleri göremez (yani birbirlerini görmezler).” (Buhârî, Bed’ü’l-Halk 8, Tefsîr 55/2; Müslim, Cennet, 23-25)

CENNET’TE NELER OLACAK VE OLMAYACAK?

Bir gün Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Cennet ehli orada yiyip içerler, ama hiç tükürmez, büyük veya küçük abdeste çıkmaz ve sümkürmezler!”[2] buyurmuşlardı.

Ashâb-ı kirâm şaşkınlıkla:

“‒Peki, o hâlde yedikleri yemekler nasıl çıkacak?” diye sordular.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“‒Sadece hoş kokulu bir geğirti ve misk gibi kokan bir ter çıkarırlar. İnsanın kendiliğinden nefes alması gibi, onlar da kendiliklerinden Cenâb-ı Hakk’ı tesbîh eder (ulûhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder) ve O’na hamd ederler.” buyurdular. (Müslim, Cennet, 18)[3]

CENNET’TE İNSANIN GÜZELLİĞİ NASIL OLACAK?

Cennet’e girenler dâimâ bol nîmetler içerisinde ferahlayıp huzur bulacak, aslâ sıkıntı ve darlık görmeyeceklerdir. Cennetliklerin gözleri sürmeli, vücutları kıl ve tüyden âzâdedir. Son derece yakışıklı ve güzeldirler. Yaşları da 30 veya 33’tür.[4]

Cennet’te yorulmak ve tâkatten düşmek de yoktur. Yine Cennet o kadar latîf ve temiz bir yerdir ki, orada hiç toz bulunmaz. İnsanın vücudunda, meselâ burnunda ve kulağında kir olmaz. Hiç kimsede kötü huy yoktur. Çirkin ve lüzumsuz söz söylemekten berîdirler. Herkes birbirini sever ve kardeş gibi birbirinin yüzünü görmek ister.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Cennet’e ilk girecek kimselerin yüzleri, dolunay gibi parlak olacaktır. Onların ardından gireceklerin yüzleri ise, semâdaki en parlak yıldız gibi aydınlık olacaktır. Orada insanlar, küçük ve büyük abdest bozmaz ve tükürüp sümkürmezler. Onların tarakları altındandır. Terleri misk gibi kokar. Buhurdanlıklarında tüten hoş koku, Cennet’in hoş kokulu ağacındandır. Eşleri hûrilerdir. Cennetliklerin hepsi de babaları Âdem’in şeklinde yaratılmış olup boyları altmış arşındır.” (Buhârî, Enbiyâ 1, Bed’ü’l-Halk 8; Müslim, Cennet, 14-19)[5]

Hadîs-i şerîfte de bildirildiği üzere Cennet ehli, Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’ın sûretinde olacaktır. Yani uzunluğu, güzelliği, kemâli, noksan ve ayıptan sâlim oluşuyla Hazret-i Âdem’e benzeyeceklerdir. Onun boyu, altmış zirâ‘ idi.[6] İnsanlar o günden bugüne; boy, ömür, güzellik gibi hemen her hususta noksanlaşa noksanlaşa gelmişlerdir. Cennet’te ise bütün insanlar hep aynı boyda olacaklardır.[7]

Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulmaktadır:

“…Onların Cennet’teki kapları altındandır… Orada her birine, baldırının iliği etinin üstünden görünecek kadar billûr gibi güzel ikişer kadın verilecektir. (Cennet’te hiç kimse bekâr kalmayacaktır.)[8] Cennetliklerin kalpleri, tek bir kalp gibi aynı duyguları taşıdığından, aralarında ne anlaşmazlık olacak ne de birbirlerine buğz edeceklerdir. Sabah-akşam Allah Teâlâ’yı tesbîh edeceklerdir.” (Buhârî, Bed’ü’l-Halk 8, Enbiyâ 1; Müslim, Cennet 14, 17)

Bu rivâyetlerden, kadınlara lûtfedilecek nîmetlerin, erkeklerden daha az olduğu gibi bir vehme kapılmamak îcâb eder. Erkeklerle kadınlar, nîmetlere nâil olma hususunda eşittirler. Ancak bazı hususlarda fıtratlarına uygun olarak farklılıklar olabilmektedir. Erkeklere hûriler verilirken kadınlara da yaratılışlarına ve hâllerine uygun başka nîmetler ihsân edilecektir. Nitekim Cennet’e giren sâliha hanımlar orada dünyadakinden çok daha güzel ve mükemmel bir sûrette yaratılacaklar, her yönden tertemiz kılınacaklar ve hayrın kemâline ulaşmış olacaklardır. Ayrıca Cennet’e giren sâliha mü’minlerin, hûrilerden her bakımdan çok daha üstün olacağı da anlaşılmaktadır.

Ayrıca Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Cennet (sâliha) annelerin ayakları altındadır!”[9] buyurmak sûretiyle kadını hak ettiği şeref ve mevkiye yükseltmiştir. Nitekim şu hadîs-i şerîfler de sâliha bir hanıma verilen üstün değeri göstermektedir:

“Dünya geçici bir faydadan ibârettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı; dindar, sâliha bir kadındır.” (Müslim, Radâ, 64; Nesâî, Nikâh, 15; İbn-i Mâce, Nikâh, 5)

“Bana dünyanızdan, (sâliha) kadın ve güzel koku sevdirildi; namaz da gözümün nûru kılındı.” (Nesâî, Işretü’n-Nisâ, 10; Ahmed, III, 128, 199)

Şu hususu da zikretmek lâzımdır ki, dünyada birkaç evlilik geçirmiş olan bir kadının Cennet’te onların en müttakîsiyle evleneceği ifâde edilmiştir.

CENNET’TE MÜMİNLERE VERİLEN NİMETLER

Cennet ehline ikram edilen nîmetler, kendilerine rahatsızlık veren bir elemi veya sıkıntıyı gidermek için değildir. Oradaki yeme-içmeleri de açlık ve susuzluk sebebiyle değildir. Kezâ güzel koku kullanmaları da kötü kokulardan kurtulmak için değildir. Ancak bunlar, arka arkaya birbirini takip eden zevk ve nîmetlerdir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Burada senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak kalmak! Yine burada sen susuzluk çekmeyecek, sıcaktan da bunalmayacaksın!” (Tâhâ, 118-119)[10]

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Kim Cennet’e girerse dâimâ nîmetler içinde olur, hiç üzüntü ve sıkıntı çekmez, elbiseleri eskimez, gençliği tükenmez!” (Müslim, Cennet, 22)

“Bir münâdî şöyle seslenir:

«Siz Cennet’te hep sıhhatli olacak, ebediyyen hastalanmayacaksınız. Devamlı hayatta olacak, ebediyyen ölmeyeceksiniz. Hep genç kalacak, hiç yaşlanmayacaksınız. Hep nîmet ve saâdet içinde yaşayacak, hiç keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz.»

Bu hâl, şu âyet-i kerîmede haber verilen hakîkattir:

«…Onlara: “İşte bu, yapmış olduğunuz sâlih ameller sebebiyle size lûtfedilen Cennet’tir.” diye nidâ edilir.» (el-Aʻrâf, 43)” (Müslim, Cennet, 22)[11]

Dipnotlar:

[1] Bkz. er-Rahmân, 72.

[2] Bkz. el-Bakara, 25; Âl-i İmrân, 15; en-Nisâ, 57.

[3] Ayrıca bkz. Buhârî, Bed’ü’l-Halk 8, Enbiyâ 1.

[4] Bkz. Tirmizî, Cennet, 12/2545.

[5] Ayrıca bkz. Tirmizî, Kıyâmet 60, Cennet 5; İbn-i Mâce, Zühd, 39.

[6] Zirâ‘: Dirsekten orta parmak ucuna kadar bir uzunluk ölçüsü. Arşın, endâze. 68, 75 ve 90 cm.lik farklı türleri bulunmaktadır.

[7] Bkz. Buhârî, Enbiyâ 1, İsti’zân 1; Müslim, Cennet, 28.

[8] Bkz. Müslim, Cennet, 14.

[9] Nesâî, Cihâd, 6; Ahmed, III, 429; Süyûtî, I, 125.

[10] Kurtubî, Tezkire, s. 984.

[11] Ayrıca bkz. Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 41.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

CENNET İLE İLGİLİ BİLGİLER

Cennet ile İlgili Bilgiler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Allah razı olsun.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.