Cehennem Ateşinin Yakmayacağı Vasıflar

İlâhî kameraların altında bulunduğunun şuuru içinde, Allâh’ı görürcesine O’nu tâzîm eden; O’nun azamet ve kudreti karşısında tir tir titreyen, Oʼnun verdiği vazife ve mes’ûliyetin ağırlığıyla gözyaşı dökebilen bir müʼmin olabilmek…

Yüklendiği emânetin vebalini omuzlarında hisseden, kendisine zimmetli muzdariplerin maddî ve bilhassa mânevî ıztıraplarını vicdanında duyan ve bu gayretle, gözyaşı kadar alın teri de döken bir mü’min olabilmek… İşte Cehennem ateşinin yakamayacağı vasıflar…

Dînini, vatanını, din kardeşini, kardeşliğini, birlik ve beraberliğini muhafaza için; kendisinin, ailesinin ve milletinin ırz ve namusunu tasallutlardan sıyânet için gözlerine uyku girmeden hudutları bekleyen; cihad, tebliğ ve hizmet insanı bir mü’min…

İşte böyle bir kul; nûruyla cehennemi söndürebilecek derecede rahmet-i ilâhiyyeye mazhar olmuş bir mü’mindir.

Her iki mübârek gözün en mükemmel misâli; rikkat, şefkat, rahmet, gayret, zarâfet ve haşyet hasletlerinin kemâli; Fahr-i Kâinât Efendimiz;

ADÂLET VE RAHMET PEYGAMBERİ…

Hicretin ikinci yılı… Milâdî takvimle, 14 Mart 624 günü…

Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, 313 ashâbıyla Bedir’dedir. Karşılarında kendilerinin üç katı sayıda, silâh ve teçhizatıyla da üstün Kureyş müşriklerinin ordusu… Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- geceyi bir ağacın altında; Allah için gözyaşı dökerek, dergâh-ı ilâhîye içli içli duâlar ve niyazlarla geçirir. Huzur dolu bir uykuya dalan ashâbını maddî ve mânevî himâye ve muhafaza için, kıyamlarla, secdelerle sabahlar…

O Rahmet Peygamberi, Cenâb-ı Hak’tan zafer niyâz eder. Medine’de karargâhını bulan İslâm kandilinin nurlu ışıkları, ufuklara ulaşmalıdır. Onu tahdit eden her türlü engeli bertarâf etmenin adı, cihaddır, fetihtir… Gönüller fethi…

İSLÂM ASÂLET VE ŞAHSİYETİ

Müslümanlar erken gelip Bedir Kuyularının bulunduğu mevkie yerleşmiş, kuyu sularından istifade için bir havuz teşkil etmişlerdi.

Kureyş ordusu gelince Hakîm bin Hizâm’ın da bulunduğu bir kısım müşrikler, müslümanların havuzundan su içmeye geldiler. Müslümanlar onlara mânî olmak istedikleri zaman Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Bırakınız içsinler!” buyurdu. Gelip içtiler.

Saatler sonra kılıç kılıca harbe tutuşacakları insanlara ikramda bulunmak İslâm asâlet ve şahsiyetinin ne müthiş bir tezâhürüydü.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2013 Ay: Mart Sayı: 97

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.