Caminin Dini Estetik Değeri Olmalı

İstanbul’da yeni ilçelerde ya da eski semtlerin ara sokaklarında sıkışmış üst katı cami olarak kullanılan, çatısında soba borusuna benzeyen minareleriyle ortaya çıkan sakil yapılar dikkat çekiyor.

İstanbul Bağcılar İlçe Müftüsü Hasan Hüsnü Sula, geleneksel İslam mimarisiyle uyuşmayan, altı dükkan, üstü cami, kubbesi ayrı, minaresi farklı yapıların yakışmadığını belirterek, "Caminin her şeyden önce dini estetik değerinin olması gerekir. Ecdadın yaptığı camilere bakılması, onların baz alınması gerekir." dedi.

İstanbul’da yeni ilçelerde ya da eski semtlerin ara sokaklarında sıkışmış üst katı cami olarak kullanılan, çatısında soba borusuna benzeyen minareleriyle ortaya çıkan sakil yapılar dikkat çekiyor.

Camilerin bina güvenliğinin yanı sıra dış görünümünün estetiğinin de önemli olduğuna işaret eden Müftü Sula, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Aslında camilerimiz, İstanbul açısından baktığımızda, yani bir tarihi camiler var, bir de 20- 25 sene önce Bağcılar’da olduğu gibi yeni ilçe olan yerlerde temelden el karma harçla yapılan camiler var. Bunlar kentsel dönüşümlerde mutlaka artık cami secdeye varmadan önce biz onu bir kıyama kaldırmalıyız. Yani cami secdeye varmasın, yani varırsa cemaatin üzerine secdeye varır.” diye konuştu.

Özellikle son zamanlarda yapılan cami tipine karşı olduğunu bunun hem madden hem de manen sıkıntı doğurduğunu vurgulayan Sula, altı dükkan üstü caminin doğru bir tarz olmadığını ifade etti.

Sula, ecdadın yaptığı camilere bakılması, onların baz alınması gerektiğini belirterek, dükkanın yanından merdivenle çıkılan, kubbesi ayrı, minaresi farklı yapıların yakışmadığını da kaydetti.

DİNİ ESTETİK DEĞER

Caminin her şeyden önce dini estetik değerinin olması gerektiğini kaydeden Sula, “Elbette göze hitap etmesi lazım. Gerçi estetik değer derken herkesin estetik değeri de değişiyor. Esenler’de baktım bir cami aynı haç gibi yapmış minaresini. Olacak iş değil tabi. Bunun da standartları var. Tabi cami estetiğiyle ilgili Diyanet İşleri Başkanlığı’mızın çalışmaları var. En son Üsküdar’daki camiye bizzat Cumhurbaşkanımız müdahale etti malumunuz.” değerlendirmesinde bulundu.

“Caminin hayatın merkezi olması lazım.” diyen Sula, insanın eşiyle, çoluğuyla, çocuğuyla pikniğe, maça gider gibi camiye gitmesi gerektiğini belirtti.

Sula, “Benim gönlümde o var, istiyorum ki cami öyle bir yer olsun ki kadınıyla, genciyle, çocuğuyla gelsinler, oradaki manevi iklimi teneffüs etsinler. Bunun için çalışmak lazım maddi manevi. Madden güzelleştirmek, manen cami kadın kolları, cami gençlik kolları, çocuk kolları, onları cezbedecek şeyler koymak lazım.” ifadelerini kullandı.

İyi durumda olmayan, çirkin görünen, sakil duran cami binalarına müftülüklerin müdahale etme yetkilerinin olduğunu vurgulayan Sula, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Camiler mülkiyeti açısından baktığınızda bazen derneklerin, bazen hazine arazisi, bazen vakıflar üzerinedir. Bazı camilere Vakıflar Anıtlar Yüksek Kurulu karışır, siz bir çivi bile çakamazsınız. Ancak kanuna göre camilerin idaresi, yönetimi, müştemilatının sorumluluğu müftülüğe aittir. Müftülük bakacak inceleyecek, gerekirse dernek yetkililerini devreye geçirecek, vakfa aitse Diyanet Vakfı'yla bu işi çözecek, Vakıflara aitse de onlara bilgi verecek. Düzelttirmek durumunda.”

CAMİ OLDUĞU BELLİ OLSUN DİYE NELER YAPILIYOR?

Şişli Ergenekon Caddesi’ndeki çatısında teneke borudan yapılma minaresi uçmasın diye her iki yandan demir çubuklarla desteklenmiş Sultan Beyazıdı Veli Cami’nin görevlisi, buranın yaklaşık 25 yıl önce yapıldığını söyledi. Görevli, turistik cadde üzerindeki arsası Sultan Beyazıd’ın vakfiyesi olan binanın inşa edildiği günden beri aynı durumda olduğunu kaydetti.

Şişli Müftülüğü, binanın apartman gibi bir yer olduğunu, cami olduğu belli olsun diye en üst katına böyle bir şey yapıldığını söylüyor.

Taksim'de İstiklal Caddesi’nin girişinde bir işhanının üst katında yer alan ve merdivenlerle çıkılan cami çatısındaki soba borusu gibi minaresiyle dikkat çekiyor.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.