Cahiliye Dönemi’nden Asr-ı Saadet’e

Peygamber Efendimiz cahiliye toplumundan nasıl bir Asr-ı Saadet toplumu çıkardı?

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbına, yani kendisine tâbî olanlara para dağıtmadı, servet dağıtmadı, makam-mevkî de vaat etmedi onlara. Onlara zirve bir şahsiyet sergiledi. Çünkü insanlar karaktere hayrandır.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN İKİ EMANETİ

Bizlere Efendimiz’in en mühim mirası, karakter ve şahsiyet mirasıdır. O mirası yaşamamızı ve yaşatmamızı arzu etti.

“Size iki emânet bırakıyorum; Kur’ân ve Sünnet’imdir.” buyurdu. (Bkz. Muvatta’, Kader, 3)

Peygamber Efendimiz’in şahsiyeti, dürüstlüğü, doğruluğu, güzel ahlâkı, kendisine îmân etmeyen kişiler tarafından dahî tasdik edildi.

Nitekim tebliğe başladıktan sonra en yakın akrabalarına;

“–Şu dağın arkasında düşman var desem kabul eder misiniz?” dedi. Hepsi;

“–Sen el-Emîn’sin, es-Sâdık’sın, içimizde en doğru insan Sen’sin.” dediler. (Bkz. Buhârî, Tefsîr, 26)

Demek ki bir Müslüman dâimâ bir şahsiyet ve karakter tevzî edecek, kendisine îtimâd edilecek.

Bugün Bosnalı Boşnakların, Arnavutların Müslüman olmasının en büyük sebebi budur. 1. Murad Han’dan sonra gelenler, Anadolu’nun, Konya’nın, Kayseri’nin temiz halkını getirip oralara yerleştirdiler. Onların hâliyle oranın halkı da Müslüman oldu.

Câhiliye devrinin kaba-saba insanları İslâm ile şereflenip Efendimiz’in taht-ı terbiyesinden geçtikten sonra, zarif, ince ruhlu bir şahsiyet kazandılar ve “gerçek bilenler”den oldular, gerçek ilmi tahsil etmiş oldular.

Ne oldu? Tefekkür gelişti:

–İnsan vücûdunun bir damla sudan,

–Kuşun basit bir yumurtadan,

–Ağacın ve meyvelerin yok denilecek kadar küçük bir çekirdekten meydana gelişleri ve emsâlleri üzerinde uzun uzun, derin derin tefekkürler başladı…

–Hayat, Allah rızâsına endekslendi.

–Merhamet, şefkat ve hakkı tevzîdeki derinlik zirveleşti.

–Sahâbe-i kirâmda; Allah Rasûlü’nün hâliyle hâllenmek, en büyük gâye oldu.

–Riyâzat hâli yaşandı.

–Aşırı tüketim, oburluk, lüks, gösteriş; sahâbe neslinin tanımadığı bir hayat tarzı oldu.

–“Yarın bu nefsin konağının mezar olacağı” telâkkîsi gelişti.

Velhâsıl Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, 23 yıl boyunca sergilediği kumandanlık, eğitimcilik, hukukçuluk, riyâset gibi vazifelerde en müstesnâ üsve, en büyük örnek şahsiyet oldu.

Dolayısıyla her insan, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şerefli hayatı ve Sünnet-i Seniyye’sinde, kendisine örnek alabileceği davranışların en güzelini ve mükemmelini bulabilir.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ÖRNEKLİĞİ

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kıyâmete kadar gelecek bütün insanlığa hayatın her safhasında eşsiz örnekler tevzî etti. Nitekim O:

Din liderliği ile örnektir. Devlet reisi olarak örnektir. İlâhî muhabbet bağına girenlere örnektir. Rabbin nîmetlerine gark olduğu zamanlar, şükür ve tevâzuu ile örnektir. Zor zaman ve mekânlardaki sabır ve teslîmiyeti ile örnektir. Ganimet karşısındaki cömertliği ve istiğnâsı ile örnektir. Âile efrâdına şefkati ile örnektir. Zayıflara, kimsesizlere, kölelere merhameti ile örnektir. Mücrimlere af ve müsâmahası ile örnektir:

Eğer servet sahibi, zengin bir kişi isen, bütün Arabistan’a hâkim olan O yüce Peygamber’in tevâzu, istiğnâ ve cömertliğini tefekkür et!

Eğer zayıf teb’adan biri isen, Mekke’de zâlim ve gâsıp müşriklerin idâresi altında yaşayan mazlum Peygamber’in hayatından örnek al!

Eğer muzaffer bir fâtih isen, Bedir ve Huneyn’de düşmanına galebe çalan cesaret ve teslîmiyet Peygamberi’nin hayatından ibret al!

Allah göstermesin, eğer mağlûbiyete uğradığın olursa, o zaman da Uhud Harbi’nde şehid düşen veya yaralanan ashâbının arasında kendi yarasına aldırmadan sabır ve şecaatle dolaşan mütevekkil Peygamber’i hatırla!

Eğer muallim isen, mescidde Suffe Ashâbı’na ince, rakik ve hassas gönlünün feyzini aktararak ilâhî emirleri öğreten Peygamber’i düşün!

Eğer talebe isen, kendisine vahiy getiren Cibrîl-i Emîn’in önünde edep, dikkat ve iştiyakla oturan Peygamber’i tasavvur et!

Eğer öğüt veren bir vâiz veya emin bir mürşid isen, Mescid-i Nebevî’nin içinde ashâbına sohbet ederek hikmetler saçan Peygamber’i dinle! O’nun tatlı sesine kulak ve gönül ver!

Eğer hakkı tutup kaldırmak istiyorsan ve bu hususta seni destekleyen bir yardımcın dahî yoksa, Mekke’de her türlü yardımdan mahrum iken zâlimlere hakkı îlân edip onları hidâyete davet eden Peygamber’in hayatına bak!

Düşmana galebe çalıp onun belini kırdınsa, bâtılı perişan edip hakkı îlân ettinse, Mekke’nin fethi günü gâlip bir kumandan olduğu hâlde, mukaddes beldeye büyük bir tevâzu ile devesi üzerinde secde edercesine giren şükür hâlindeki Peygamber’i gözünün önünde canlandır!

Eğer çiftlik sahibi bir kişi isen ve oradaki işlerini yoluna koymak istersen, Benî Nadîr, Hayber ve Fedek arâzisine mâlik olduktan sonra onları ıslah ve en iyi şekilde idâre edecek şahısları iş başına getiren O dirâyetli Peygamber’den örnek al!

Eğer kimsesiz biri isen, Abdullah ve Âmine’nin yetimleri, ciğerpâreleri olan biricik Mâsûm’u, O nurdan Yetim’i düşün!

Eğer yetişmiş bir genç isen, Mekke’de amcası Ebû Tâlib’in sürüsüne çobanlık yapan peygamber namzedi gencin hayatına dikkat et!

Eğer ticaret kervanlarıyla yola çıkan bir tâcir isen, Şam’a ve Yemen’e giden kâfilelerin en ulusu olan Zât’ın ahvâlini mülâhaza et!

Eğer hâkim isen, Mekke uluları birbirine girip vuruşacağı sırada Hacer-i Esved’i Kâbe’deki yerine koyma hususunda O’nun âdil ve firâsetli davranışını düşün!

Ve tekrar gözünü tarihe çevirerek Medîne’de, Mescid-i Nebevî’de oturup darlık içindeki fakirle varlık sahibi zengini huzûrunda eşit tutarak insanlar arasında en âdilâne bir sûrette hüküm veren O Peygamber’e bir bak!

Eğer bir zevc isen, Hazret-i Hatice’nin ve Hazret-i Âişe’nin zevci olan O mübârek Zât’ın temiz sîretine, derin hissiyâtına ve şefkatine dikkat et!

Eğer bir baba isen, Fâtımatü’z-Zehrâ’nın babası ve Hazret-i Hasan ile Hazret-i Hüseyin’in dedesi olan O yüce Zât’ın onlara karşı davranışlarındaki ahvâlini öğren!

Velhâsıl senin sıfatın ne olursa olsun, hangi ahvâl içinde bulunursan bulun, her dâim Hazret-i Muhammed Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i kendin için en mükemmel bir mürşid ve en güzel bir rehber olarak bulursun...

Çünkü O’nun muallimi Allah Teâlâ’dır; kılavuzu Kur’ân-ı Kerîm’dir.

Bu bahsi Mehmed Âkif’in şu güzel mısrâlarıyla nihâyetlendirelim:

Dünya neye sahipse, O’nun vergisidir hep;

Medyûn O’na cem’iyyeti, medyûn O’na ferdi.

Medyûndur O Mâsûm’a bütün bir beşeriyyet,

Yâ Rab, bizi Mahşer’de bu ikrâr ile haşret…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Gençlerle 12 Soru-Cevap, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ NE ÖĞRETTİ, NASIL ÖĞRETTİ, NE HASIL ETTİ?

Peygamber Efendimiz Ne Öğretti, Nasıl Öğretti, Ne Hasıl Etti?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.