Çağımızda Rasulullah’ı Yaşamak

Çağımızda Rasulullah'ı nasıl yaşayabiliriz? Muhammmedi bir ahlâk için yapmamız gerekenler nelerdir?

O (s.a.v.), bir zaman diliminin, bir coğrafyanın, bir kavmin önderi değildi.

O (s.a.v.) bütün zamanların, bütün coğrafyaların ve bütün insanlığın önderi idi.

O (s.a.v.)’nu Rabbi terbiye etmiş ve terbiyesini güzel yapmıştı.

O (s.a.v.)’nu insanlığa “Üsve-i Hasene - Güzel Örnek” olarak göndermişti.

O (s.a.v.)’nun ahlâkının yüceliğine Halik Teala bizzat şahitlik etmişti. (Kalem suresi, 4)

O (s.a.v.) da, Rabbani bir eğitimle gerçekleşmiş olan bu yüce ahlâkla insanlığa önder olarak gönderildiğinin şuurundaydı.

Yaşadığı çağda bir nesli ateş çukurunun kenarından aldı ve saadet iklimine taşıdı.

Ahlâkının, yani muazzez şahsiyetinin iç dokusunu, yine bizzat Halik Teala, “alemlere rahmet” olmak belirledi.

O (s.a.v.) gelmişse bir yere rahmet gelmiş demekti.

O (s.a.v.)’nun rüzgarı esmişse bir yürekte, bir coğrafyada, rahmet rüzgarı esmiş demekti bu.

“Ahlâki erdemleri tamamlamak için gönderildim” diyen O (s.a.v.) idi.

Ve “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” diyen, O’nu Peygamberlik görevi ile donatandı. Böylece ahlâki erdemlerin kök hücresine, Rahman ve Rahim’den, Rauf’tan kaynaklanan bir öz suyu yüklenmiş olmaktaydı.

O (s.a.v.) bedevi bir toplumdan medeni bir toplum çıkaracaktı.

MÜSLÜMAN KİMDİR?

Aradan 14 asır geçti.

“Müslüman” hala ve ancak, Rasulullah’ı birebir yaşamaya gayret eden kişidir. O (s.a.v.)’nunla aynileşen, O (s.a.v.)’nla bütünleşen, O (s.a.v.)’nu birebir kendi kişiliğine taşıyan, O (s.a.v.)’nun boyasına boyanan kişidir.

İslam’ı en güzel O (s.a.v.) yaşadı çünkü.

İslam’ın kitabını, Kur’an’ı en güzel O (s.a.v.) yaşadı çünkü.

“O’nun ahlâkı, yani kişiliğinin bütünü Kur’andı” çünkü. O (s.a.v.) canlı Kur’an oldu çünkü.

O (s.a.v.)’nu yaşamak Kur’an olmaktır çünkü.

O (s.a.v.)’nu yaşamadan Müslümanlık olmaz, eksik yaşayan eksik Müslüman olur çünkü.

O (s.a.v.)’nu yaşamak, bugün de has insan, doğru insan, gerçek insan, yani insan olmanın adıdır.

İnsan-ı kâmil O (s.a.v.)’dur çünkü.

İnsanın doruğu, zirvesi, ufku, hatta ufuk ötesi O (s.a.v.)’dur.

Bütün ufuklara çık, öteki ufuklarda O (s.a.v.)’nun güzelliğini görür; meftun olur, O (s.a.v.)’na doğru koşma coşkusu hissedersin yüreğinde.

O (s.a.v.)’nu öğrenmek, insanlık için bütün zamanların temel eğitim sorumluluğudur.

İnsanoğlu’nun elifbası, O (s.a.v.)’nu heceleyerek başlamalıdır.

İnsanoğlunun yaşadığı bütün problemlerde, O (s.a.v.)’ndan uzaklaşmanın, O (s.a.v.)’nunla araya mesafelerin girmesinin etkisi vardır.

Şöyle, bakmalı ve süzmeli hayatlarımızı. Kişilik­lerimizi süzmeli.

Ne var hayatımızda, kişiliklerimizde “Muham­med ahlâkı”ndan, ya da ne yok?

Müslümanlığımız ne kadar O (s.a.v.)’nun Müslü­manlığına benziyor, ya da benzemiyor?

Tarih okur gibi okumamalı Rasulullah (s.a.v.)’ı.

Tarihte dondurmamalı. Buz dolabına koymamalı.

Hayatımızın en ince kıvrımlarına Rasulullah (s.a.v.)’tan ışıklar taşımalı.

Madem ki ilahi tanıklıkla “Güzel”dir O (s.a.v.), o güzellik yaşadığımız dünyaya taşınmalı ve hayatlarımızla diri kılınmalı.

MUHAMMEDİ AHLÂK

Çağımızda Rasulullah’ı yaşamalı.

“Muhammedi ahlâk” üzere biçimlenmiş bir toplum olsaydık, bir “Rahmet toplumu”, insanlık ondaki sırrı çözmeye gelirdi muhakkak.

Bugün insanlığın yaşadığı her bunalım, O (s.a.v.)’nun ahlâkına, erdemine duyulan derin özlemin yansımasıdır.

Müslümanlar olarak yaşadığımız kişilik sancılarının özünde, O (s.a.v.)’nunla aramıza girmiş mesafeler kol gezmektedir.

Yere göğe, taşa toprağa, ağa­ca kuşa, insana merhameti kuşan, Hazreti Muhammed (s.a.v.)’e doğru yol alırsın.

Hayatından yalanı çıkar.

Dürüstlüğü kuşan.

Müstekıym ol.

Hazreti Muhammed (s.a.v.)’in yoluna girersin.

Ailene sevgi, şefkat kuşan, göz göze gel eşinle, ağzına bir lokma sun, eşinle kırda koşu yap. Bazan evde söküğünü dik. O (s.a.v.)’nun saadet iklimine yönelirsin.

Rabbinle beraber ol gece gündüz, Kur’an’a doy namazda, bazan ayakların şişinceye kadar kıyamda kal, bazan göğsünden Kur’an tilavet ederken kazan kaynamasına benzer sesler gelsin, bazan kumlara kapan ve göz yaşı dök, bazan kollarını aç gökleri kucaklarcasına, O (s.a.v.)’nun dünyasından duygular aksın dünyana.

Çocukların başını okşa bazan. Yetimlere kol kanat ger.

Namazda bile sırtına çıkarsa torunların, onların keyfini bozma. Korkma Rabbin gücenmez sana. Peygamberim böyle yapmıştı, dersin.

Yanında yörende fakirler, garipler bulunsun. Yemeğini paylaş onlarla. Çileyi paylaş onlarla.

Cömertliğin rüzgar gibi essin etrafında. O (s.a.v.)’nun güzelliğinden esintiler ulaşır dünyana.

Kimseyi incitme. Kimseyi dövme, kimseye sövme, hakaret etme. “Birinizin bende hakkı varsa gelsin alsın, birinizi incittiysem işte sırtım gelsin vursun” de. Bunu diyebilecek bir hassasiyet kuşan, ahiret kaygısı taşı, O (s.a.v.)’nun, kuyumcu terazisinden daha hassas hayat disiplini yerleşsin dünyana.

Emin insan ol. O (s.a.v.) “Muhammedül emin”di. İnsanlar canından, malından, ırzından emin olsun seninle paylaştıkları dünyada. Düşmanların bile saygısına mazhar olursun.

Sevgi yüklen yürekler dolusu. Ashab, O’nu  anlatırken “Her birimiz, Rasulullah (s.a.v.)’ın en çok bizi sevdiğine inanırdık” diyecektir. Bu, muhatabını, hayatı birlikte yaşadığı insanları, toplumu, sevgiye doyurmak anlamına geliyor. “Muhabbetten Muhammed oldu hasıl, Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl” denmiş ya... Dağı taşı, Uhud’u seven bir Peygamberin var, O (s.a.v.)’nun kalb alemine yakınlaşırsan, sevgilerle donanır dünyan.

İçinde, kalbinde, hayatında O (s.a.v.) olsun.

Birlikte yaşa. Eline tutunarak yaşa. Bir Mescid-i Nebevi iklimi teneffüs et yaşadığın ortamlarda. Tazele kendini Rasulullah (s.a.v.) ile. Eskiyen, pörsüyen, yorulan duygularına, uzuvlarına Peygamber merhemi sür. Çağın hastalıklarından kurtulursun.

Yüzünde O (s.a.v.)’ndan hatıra kalmış tebessüm çiçekleri açsın. Çağın abus çehresine bir Peygamber aydınlığı gelsin.

Çağımızda Rasulullah (s.a.v.)’ı yaşamak.

Çağı yeniden inşa etmek demektir.

Bir ba’sü badel mevttir çağ için, insanlık için.

Bu, ihmal edilemez sorumluluğudur İslam ümmetinin.

Geçmişe gönderme sevgilerini, hasretlerini, geç­mişte bırakma, al içine O (s.a.v.)’nun sevdasını ve yürü çağın yüreğine.

Bütün çağlar O (s.a.v.)’nun önderliğine muhtaç. Bütün çağlar  O (s.a.v.)’nu arıyor.

O (s.a.v.)’nun izinde isen, görsün bunu dünya. Muhammed ümmetini görsün dünya.

Kaynak: Ahmet Taşgetiren, Altınoluk Dergisi, 2013 - Nisan, Sayı: 326, Sayfa: 003

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Yazı gerçekten çok etkileyiciydi. Okurken ağladığımı belirtmek isterim. İslamı tam olarak yaşamak için mücadele edeceğim ne olursa olsun.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.