Câfer-i Sâdık Hazretlerinin Oğluna Vasıyeti

Câfer-i Sâdık (r.a.), oğlu Mûsâ Kâzım Hazretleri’ne şu hikmetli tavsiyelerde bulunmuştur:

“Yavrucuğum, vasiyetimi iyi dinle, söylediklerime dikkat et! Eğer söylediklerime dikkat edecek olursan, mes’ut ve huzurlu yaşar, hamd ederek ölürsün.

Oğlum! Allah Teâlâ’nın taksîmine rızâ gösteren zengin olur, başkasının elindekine göz diken ise muhteris olur ve gönül fakiri olarak ölür… Kendi günahını küçük gören kişi, başkasının küçük günahını büyük görür. Başkasının günahını küçük gören, kendi günahını büyük görür.

Evlâdım! Başkasının kusurunu arayıp ayıbını ortaya döken kişinin, kendi evindeki kusurları ortaya dökülür. İsyan kılıcını kınından çıkaran kişi, o kılıçla kendini keser. Kardeşine kuyu kazan, kazdığı kuyuya kendisi düşer. Sefih insanlarla düşüp kalkan kişi, hor görülür. Âlimlerle düşüp kalkan, hürmet görür. Kötü yerlere girip çıkan, töhmete uğrar.

Yavrucuğum! İnsanların îtibârını zedelemekten sakın, yoksa senin îtibârın da zedelenir. Seni ilgilendirmeyen hususlara girmekten uzak dur, yoksa bu sebeple zelil olursun!

Yavrucuğum! Lehine de olsa aleyhine de olsa, hakkı/doğruyu söyle! Böyle yaparsan toplum arasında şânın yücelir.

Yavrucuğum! Allâh’ın Kitâbı’nı oku, selâmı yay, iyiliği emredip kötülüğü nehyet, sana gelmeyene git, seninle konuşmayanla önce sen konuş ve isteyene ver! Koğuculuktan sakın! Çünkü söz taşımak, insanların kalbine düşmanlık tohumları eker. İnsanların ayıplarıyla uğraşmaktan sakın! Çünkü insanların ayıplarıyla uğraşan, onların hedefi olur…

Yavrucuğum! Ziyaret edeceksen hayırlı kimseleri ziyaret et! Fâcirleri ziyaret etme! Çünkü onlar, içinden su fışkırmayan katı bir kaya, yaprakları olmayan kuru bir ağaç ve çimeni çıkmayan çorak bir arazi gibidirler.”

Mûsâ Kâzım g, muhterem babası Câfer-i Sâdık Hazretleri’nin bu vasiyetine, ömrü boyunca büyük bir titizlikle riâyet etmiştir.[1]

[1] Ebû Nuaym, Hilye, III, 195-196; İsmâil bin Muhammed, Siyeru’s-Selefi’s-Sâlihîn, s. 723-724.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.