Cabir Bin Abdullah (r.a.) Kimdir?

 Cabir Bin Abdullah radıyallahu anh küçük yaşta Allah Resûlüne biat eden bir genç... Babası da annesi de Müslüman olan bir bahtiyar... Babasıyla birlikte Medine'den Mekke'ye gelen ve ikinci Akabe biatında bulunma şerefine eren bir yiğit. Yetmiş kişilik heyetin en küçük üyesi...

Babası, Abdullah ibni Amr İbni Haram (r.a.) Uhud Gazvesinde ilk şehit düşen sahabî... Annesi, Enise (Üneyse) binti Aneme de Resülullah (s.a.)'a ilk biat eden hanımlardan. Hicretten on altı yıl önce 607 (m.) senede Medine'de dünyaya gelen Cabir Bin Abdullah, Hazrecoğullarının Benî Seleme kabilesine mensuptur.

Küçük yaştan itibaren Resûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimizle beraber olmanın bereketiyle o, en çok hadis rivayet eden sahabilerden olmuştur, ilmini, edebini ve güzel ahlakını Efendimizden aldı. Gönlünü onun nuruyla doldurdu. Ondan ilim öğrendi. Hadislerini ezberledi ve etrafına yaydı. 1540 hadis-i şerif rivayet ettiği nakledilir. Onun hadisleri rivayet etme konusunda göstermiş olduğu titizliği biz şu hadisede görmekteyiz.

ASHABI YILDIZLAŞTIRAN HAREKETLER

Cabir (r.a.) "Üzerinde mazlum hakkı bulunan kimsenin cennete giremiyeceğine" dair hadisi bizzat kendisi Resûlullah (s.a.v)'dan duymamıştı. Ashab'dan Abdullah ibni Uneys (r.a.)'ın bildiğini ve onun Resûlullah'tan duyduğunu haber aldı. Fakat bu sahabinin Şam'a yerleştiğini öğrendi. Şam bir aylık bir mesafedeydi. Gidip gelmek bir hayli güçtü. Ama bu hadisi de öğrenmeliydi. Cabir (r.a.) yılmadı ve kararını verdi. Bir deve satın alarak Medine'den çıktı. Bir ay süren uzun bir yolculuktan sonra Şam'a vardı. Abdullah İbni Uneys (r.a.)'ı bulup, hadisi ona sorarak öğrendi ve gönlü huzura erdi.

İşte ashabı yıldızlaştıran hareketler!.. O sevgilinin sözüne verilen değer, baha biçilmez kıymet!... Onun adına yanlış bir söz nakletmemek için gösterilen gayret!.. Allahım bizleri de onlara layık et!... Amin.

Cabir (r.a.) Bedir ve Uhud Gazvelerine iştirak edemedi. Dokuz kızkardeşine bakmak vazifesi ona verildi. Babası harbe giderken Cabir'e şöyle vasiyette bulundu: "Oğlum! Vallahi ben geride, Resûlullah'tan sonra bana senden daha sevimli kimseyi bırakmıyorum. Benim borçlarım var. Onları sen öde. Kardeşlerine iyi şeyler tavsiye et!.. Şu kızların kimsesiz kalmalarını düşünmesem senin gözümün önünde şehit olmanı isterdim." Babası bu sözleriyle Cabir'in gönlündeki şehadet özlemini teskin etti. Kendisi de Uhud'a katıldı ve şehit oldu.

ALLAH'IN PERDESİZ KONUŞTUĞU SAHABİ

Cabir ve ailesi babalarının nâşını alıp kendi kabristanlıklarına getirmek istediler. Ancak Resûlullah (s.a.v) Efendimizin: "Şehitleri öldürüldükleri yerde gömünüz. "emrini duydular. Ailecek babalarının başında ağlamaya başladılar. İki Cihan Güneşi Eendimiz de yanlarından geçerken onlara:"Ağlamayınız!.. Melekler kanatlarıyla ona gölge yapmaktadırlar!.."buyurdu. Babalarının imanı ve şehadet özlemi ile ilgili duygularını dile getirerek onları teselli etti ve Allah Teala'nın iltifatına nail olduğunu haber verdi. Şöyle ki:

"Ya Cabir! Allah Teala herkesle perde gerisinden konuşurken, babanla yüzyüze konuştu. Ey kulum! İste benden vereyim." buyurdu. Baban da: "Ya Rabbi! Senin yolunda tekrar öldürülmem için beni dünyaya geri göndermeni veyahut bize verdiğin nimetleri arkada kalanlara bildirmeni niyaz ederim." dedi. Allah Teala da şu ayetleri indirdi. Mealen:

"Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayın, bilakis onlar diridirler. Rableri katında rızıklanmaktadırlar. Allah'ın lutfundan verdiği nimetle sevinçlidirler. Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere de hiçbir korku olmayacağını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler." (Al-i İmran 169-170)

Fahr-i Kainat (s.a.) Efendimiz şehitlerin defninde başlarında bulunuyordu. Cabir'in babası için: "Abdullah İbni Amr'la, Amr İbni Cemuh'u aynı kabre gömünüz. Çünkü onlar hayattayken çok samimi dosttular." buyurdu.

HURMA BAHÇESİNDE GERÇEKLEŞEN MUCİZE

Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimizin Cabir ve ailesine özel iltifat ve ilgisi vardı. Zaman zaman Cabir'i devesinin arkasına bindirir, hastalandığında ziyaretine giderdi. Babası şehit olunca geriye bir hayli borç bırakmıştı. Cabir ödemekte zorluk çekiyordu. Küçük bir hurma bahçesinden başka da geliri yoklu. Üstelik o yıl mahsul de azdı. Çoğu Yahudi olan alacaklılar borçlarını istediler. Bu durumu Efendimize arzedince; "Hurmaları toplayınca bana haber verin." buyurdu. Mahsul toplandı ve haber verildi. Rahmet Peygamberi Efendîmiz toplanan hurmaların başına geçti ve: "Alacaklıları çağırın" buyurdu. Mübarek eline ölçeği aldı ve herkese alacağını vermeye başladı. Cabir'in bütün borçları ödendiği gibi hurmaların da hiç eksilmediği görüldü.

Zatürrika Gazvesinden dönerken bir ara Efendimizle sohbete koyuldular. Onun yeni evlendiğini duyan Efendimiz "kızla mı yoksa dul bir hanımla mı" diye sordu. Cabir (r.a.) da: Dul bir hanımı özellikle tercih ettiğini, kızkardeşlerinin arasına onların yaşında birini getirmeyi doğru bulmadığını söyledi. Efendimiz onun bu ince düşünüşüne ve firasetine pek memnun kaldı. Yine aynı yolculukta İki Cihan Güneşi Efendimiz onun borçlu olduğunu öğrenince ondan devesini satmasını istedi. Uzun bir pazarlıktan sonra Medine'ye varınca teslim etmek şartıyla deveyi satın aldı. Cabir (r.a.) deveyi teslim etmek üzere getirdiğinde Efendimiz ona olan borcunu ödedi ve deveyi de kendisine hediye etti.

İşte sevgi!.. İşte kardeşlik!... İşte yardımlaşma!.. Allah için kurulan kardeşlik hayatı güzelleştirir. Güçlükler, sıkıntılar, derdler o sevgi, fedakarlık ve kardeşlikle kolaylaşır... Ey Allahım!.. Bizlere böylesi sevgi ve kardeşlikler lutfet!.. Amin.

Sevgili Peygamberimizle on dokuz gazveye iştirak eden Cabir İbni Abdullah (r.a.)'ın ilminden çok kimseler faydalanmıştır. O, Mescid-i Nebevî'de ilim meclisleri oluşturmuştu. Said ibni Müseyyeb, Ata İbni Rebah, Muhammed İbni Münkedir, Mücahid Şa'bi, Tavus ve Muhammed el-Bakır gibi alimler onun meclisinde yetişmişlerdir. Evi mescide 2 kilometre uzakta olmasına rağmen namazlarını Peygamberimizle kılardı. 95 yaşlarında Medine-i Münevvere'de vefat etti. Cenazesini Medine valisi Hz. Osman (r.a.)'ın oğlu Eban kıldırdı. Cenab-ı Hak'tan şefaatlerini niyaz ederiz.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1997 - Şubat, Sayı: 132, Sayfa: 023

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.