Allah Kelam Sahibidir

Allah, kelâm sahibidir. Bunun için sese, harflere ve bu harflerden meydana gelen kelime ve cümleleri tertiplemeye muhtaç değildir. O’nun konuşması, harften de sesten de münezzehtir; insanların söz ve konuşmasına aslâ benzemez. Zîrâ insanların konuşması, O’nun kelâmından nasîb alarak gerçekleşir.

Yûnus ne güzel söyler:

Ey sözlerin aslın bilen

Gel, di bu söz kanden gelir?

Söz aslını anlamayan,

Sanır bu söz benden gelir!

Cenâb-ı Hakk, kelâm sıfatı ile emir, nehiy ve diğer murâdını meleklerine, peygamberlerine ve insanoğluna, hattâ diğer bütün mahlûkâta bildirir. Esasen O’nun bir varlığı yaratışı da «Ol!» emriyle gerçekleştiğinden bir mânâda zâtındaki kelâm sıfatının vâsıtası ile tahakkuk etmiş olur. Kelâmdaki bu kudretin bir kırıntısı, insanoğluna nasîb kılınan kelâmda da vardır. Bunu bir şiirinde Yûnus Hazretleri şöyle ifade eder:

Söz ola kese savaşı,

Söz ola kestire başı,

Söz ola ağulu aşı

Bal ile yağ ede bir söz!

Bütün ilâhî kitaplar, kelâm sıfatının taallukuyla zuhûr etmiştir. Bu kitapların peygamberlere gönderilişindeki vahiyler melek vasıtasıyla olduğu gibi bazen sayısız hicâb arkasından doğrudan doğruya da olmuştur. Bu, âdetâ Allâh ile bir konuşmadır. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Allâh bir insanla ancak vahiy yoluyla veya hicâb arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir.” (eş-Şûrâ, 51)

HZ. MÛSÂ'NIN ALLAH İLE KONUŞMASI

“... Allâh hitap ederek Mûsâ’ya konuştu.” (en-Nisâ, 164)

Cenâb-ı Hakk, Mûsâ -aleyhisselâm- ile dil veya ses gibi maddî bir vâsıtayla değil, ezeldeki kelâm sıfatı ile konuştu. Hazret-i Mûsâ’nın yanında şâhid olarak getirilen yetmiş kişi ve Cebrâîl -aleyhisselâm-, bu ilâhî konuşmayı duymadılar ve hissetmediler. Mûsâ -aleyhisselâm-, bu ilâhî tecellînin karşısında kendisinden geçti. Dünyâda mı, âhırette mi olduğunu unutarak zaman ve mekânın dışına çıktı. Kendisinde, büyük bir aşk, vecd ve istiğrâk içinde Cenâb-ı Hakk’ın zâtını görmeye şiddetli bir arzu uyandı. Mukâbilinde Cenâb-ı Hakk’tan:

 “Beni aslâ göremezsin!” fermân-ı ilâhîsi tecellî etti.

Mûsâ -aleyhisselâm-, gayr-i irâdî olarak ısrarına devâm edince, Cenâb-ı Hakk, dağa nazar etmesini, şâyet onu yerinde görebilirse, kendisini de müşâhede edebileceğini bildirdi. Rivâyetlere göre sayısız hicâbların arkasından Cenâb-ı Hakk’tan bir nûr, sızıntı hâlinde dağa aksetti. Dağ infilâk etti. Bu dehşetten Mûsâ -aleyhisselâm- bayıldı. Ayıldığında haddi aştığı için Cenâb-ı Hakk’ı tesbîh ederek istiğfâr etti. Mûsâ -aleyhisselâm- eğer bayılmasaydı, dağ ile birlikte o da infilâk ederdi.

SİDRETÜ'L MÜNTEHÂ

Diğer taraftan Cebrâil -aleyhisselâm- gibi büyük bir melek de mi’râc gecesi sidretü’l-müntehâda Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’e:

“–Yâ Rasûlallâh! Benim hudûdum buraya kadar. Buradan öteye tek başına gideceksin. Eğer bir adım ileri geçersem, yanar kül olurum!” demiştir ki, aynı hakîkate mebnîdir.

Bu hususta şu fânî âlemde en geniş vüs’at, Âlemlerin Efendisi olan Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’e verilmiş ve O, mi’râc ile şereflenmiştir. Âlemlerin Efendisi Peygamberimiz -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, o gece husûsî bir vuslat ve mükâlemeye mazhar olmuştur. Yâni Mûsâ  -aleyhisselâm-’daki «; Beni aslâ göremezsin!» sırrı, O’nda «birleştirilmiş iki yay arası veya daha az» mesâfe olarak bildirilen keyfiyetiyle kullarca telâkkîsi muhâl ve mahrem olan bir vuslat ve musâhabet olarak tecellî etmiştir.

Allâh Teâlâ’nın kelâm sıfatı hiçbir kelâma benzemediği için mânâ bakımından da her türlü kelâmın mahdûdiyetinden de münezzehtir. O’nun kelâmından bizim dünyâmıza akseden ve zâhirde bize birkaç mânâsı fâş olan ilâhî beyânı, gerçekte sonsuz bir mânâ deryâsını muhtevîdir. Bunu bizzât Cenâb-ı Hakk, şöyle ifâde eder:

“De ki: Rabbimin sözleri için derya mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve getirsek dahî, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir.” (el-Kehf, 109)

“Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allâh’ın sözleri (yazmakla) tükenmez. Şüphe yok ki Allâh mutlak gâlip ve hikmet sahibidir.” (Lokman, 27)

Var olan bütün kelâmlar Cenâb-ı Hakk’ın kelâm sıfatının birer tecellîsidir. Böylece Allâh Teâlâ, kelâm sıfatındaki sonsuz kudreti tezâhür ettirmekte, ayrıca kendi yüce ism-i şerîfini sayısız lisân ile zikrettirmektedir. O, cansız zannedilenler de dâhil her mahlûka kelâm sıfatından ayrı bir lisân bahşetmiştir. Lisân-ı hâl denilen mânâ budur. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey O’nu tesbih eder; O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur; fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız...” (el-İsrâ, 44)

Bu âyet-i kerîmenin sırrını müdrik olarak Yûnus Emre Hazretleri, şu terennümde bulunur:

Şol cennetin ırmakları

Akar Allâh deyu deyu

Çıkmış İslâm bülbülleri

Öter Allâh deyu deyu

Salınır Tûbâ dalları

Kur’ân okur hem dilleri

Cennet bağının gülleri

Kokar Allâh deyu deyu

 Kaynak: Osman Nûri Topbaş, İslam İman İbadet

İslam ve İhsan

ESMAÜL HÜSNA NEDİR?

Esmaül Hüsna Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.