Bütün Hayırların Başı!

Nisa sûresinde Rabbimiz; “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve mâliki bulunduğunuz kimselere iyi davranın.” (4/36) buyuruyor. Bu âyet-i kerîmeyi dikkatle okumak gerektiğine inanıyoruz. Çünkü burada, hiçbir şeyi ortak koşmadan Allah’a kulluk etme azim ve iradesinde olan mü’minlerin sorumluluk alanı sırasıyla bildiriliyor. İslâm insanına yakışan erdemler bunlardır, deniyor.

İNSANÎ MÜNASEBETLERİN TEMELİ

Şunu en baştan söylemek durumundayız; İslâm, insanî münasebetlerin sevgi-saygı temelinde tesîsini öngörür. Vefakârlık ve fedakârlık çerçevesinde yaşatılmasını ister. Bütün güzelliklerin -en yakınlarından başlamak kaydıyla- yayılmasını emreder. Bu cümleden olmak üzere öncelikle ebeveyne itaat ve ikramın lüzumunu yeniden gündeme taşıyalım istiyoruz. Bundan sonra ne kadar ileriye uzanabileceğimize bakalım. Akrabaya iyilik adına; komşuları, muhtaçları, yolda kalmışları görüp gözetme adına neler yapabildiğimizi düşünelim.

ALLAH'A İBADETTEN SONRAKİ EN ÖNEMLİ VAZİFE

Şimdi yukarıda bildirilen on vazifenin ilkine dair sözümüzü açabiliriz. İsrâ sûresinde şöyle buyruluyor; “Rabbin şöyle emretti: Sadece Allah’a ibadet edeceksiniz. Ana ve babanıza iyi davranacaksınız. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara “of!” bile deme! Onları azarlama! Onlara saygıyla hitap et! Onlara merhamet ederek tevazu kanatlarını aç da, “Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl şefkatle büyüttülerse, sen de onlara öyle merhamet et, de!” (17/23-24)

Tefsirde belirtildiğine göre, âyet-i kerîmede Allah’a ibadetin peşi sıra ana babaya itaat ve iyilik emri gelmesinin manası şudur; “Sen, üzerine gelen en ufak bir tehlikeyi bile bertaraf edemeyecek kadar güçsüzken, ebeveynin seni korudular. Öyleyse sen de öncelikle Allah’a kul olmanın îcaplarını yerine getir. Sonra ana ve babana iyilik et, ihsanda bulun. Onlar senin yanında yaşlanacak olursa, hoşuna gitmeyecek bir hareket yaptıklarında sakın onları azarlama; gönüllerini kırma. Bir zamanlar sen de hoşa gitmeyen işler yaptığında, annen ve baban seni anlayışla karşılardı. Şimdi sen de onlara karşı şefkatli ve merhametli ol; onlara dua et…”

Rasûlullah (s.a.v.), kendisine sorulan bir suale cevap mâhiyetinde en faziletli amellerin: “Vaktinde kılınan namaz, ana-babaya iyilik, Allah yolunda cihâd” (Buhârî, Edeb, 1.) olduğunu duyuruyor. Günahların en büyüğünü; “Allah’a ortak koşmak, ana-babaya âsi olmak ve yalancı şâhitlik yapmak” olarak bildiriyor. (Buhârî, Edeb, 6.)

Yine Resulullah’ın (s.a.v.), “Allah’a ve ahiret gününe îman eden misafirine ikram etsin. Allah’a ve ahiret gününe îman eden akrabasına iyilik etsin. Allah’a ve ahiret gününe îman eden ya hayır söylesin ya da sussun!” buyruğu ise misafire ikram, akrabaya iyilik gibi erdemlerin, îmanın lâzımesi olduğunu gösterir.

ALLAH'IN RIZASI ANNE-BABAYA İTAATTE GİZLİ

Burada meâli arz edilen âyet ve hadîs­ler­de­ki ifadelerin hiçbir şekilde mukayyet olmayışına dikkat çekmek isteriz. Çünkü mutlak manadaki ifadeler -Allah’a şirk koşma ve isyana sevk etme dışındaki- bütün meşru isteklerin karşılanması gerekir demektir. Şu halde, rızâ-yı ihâhînin anne babaya itaatte gizli olduğu unutulmamalı. Ve bunun, sadece yaşlı ve yardıma muhtaç durumda bulunmalarıyla sınırlı olmadığı bilinmeli. Onlara karşı daima vefakârlık duyguları içinde konuşmalı; gönüllerini hoş etmek için fırsat kollamalı.

EN YAKINDAN BAŞLAYARAK İNFÂK ETMEK

Yukarıda meâli arz edilen İsrâ sûresi âyetlerinin devamına da bu vesîleyle değinmek isteriz. Çünkü orada; “Akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver” emri var. “Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun.” (Bkz; 17/26-29) hatırlatması var. Görüldüğü üzere burada hürmet ve ikram halkası, ebeveynden sonra adım adım genişletilmekte; mü’minler –yakın çevresinde olup bitene duyarlı olarak– sürekli ve seviyeli bir infaka teşvik edilmektedir.

HÜRMETKÂR OLMAK İNSANI BÜYÜTÜR

Denilmiştir ki; insanoğlunun sorumlulukları, suya atılan taşın etrafında oluşan halkalara benzer. Bunlardan en yakında olanların câzibesi az olup ehemmiyeti büyüktür. En uzakta bulunanlar ise albenisi çok olan umûmî sorumluluklardır. Tabiatıyla işin doğrusu; birincileri ihmal etmeden, genişleyen halkalara imkân nispetinde uzanmaktır.

Netice olarak şunu diyebiliriz; Mü’min Allah’a, insanlara, nefsine ve eşyaya karşı sorumluluklarının idrakinde olmalı. Ve şunu unutmamalı ki, hürmetkâr olmak insanı büyütür, ikrâm ve ihsân malı bereketlendirir. Ebeveyne ihtiram ile başlayacak hayırlı yürüyüş, diğer hayırlara ulaşmayı kolaylaştırır.

Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, Ekim 2015, Sayı: 356

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.