Buhara Tarihi

Buhara ne demek? Buhara neresidir? Buhara hangi ülkenin sınırları içindedir? Buhara’da gezilecek yerler nelerdir? Buhara’nın Türk-İslam dünyası açısından önemi nedir? Türk-İslam medeniyetinin 2.500 yıllık şehri: Buhara’nın tarihi...

Tarihi yapıları, havuzları, park ve bahçeleriyle çölün ortasında vahayı ve açık hava müzesini andıran şehrin isminin, eski Soğd dilindeki “kale”, “tapınak” anlamına gelen “vihara” kelimesinden türediği sanılıyor.

Orta Asya’nın en büyük çöllerinden olan Kızılkum’un ortasında Zerefşan Ovası’nın aşağı kesiminde yer alan Buhara şehri, Türk-İslam medeniyetinde önemli bir yere sahiptir. Tarihte Doğu ile Batı’yı İpek Yolu üzerinden bağlayan, kültürlerin, dinlerin ve ticaretin kesişme noktası olan Buhara, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle göz kamaştırıyor.

İSLAMİYET’İN KUBBELERİ

Yüzyıllarca Orta Asya’da Türk devletlerinin siyasi ve kültür merkezlerinden olan Buhara, yetiştirdiği bilim ve din adamlarıyla dünyada “Kubbet-ül İslam” unvanına sahip 3 şehirden biri sayılır. “İslamiyet'in kubbeleri” anlamına gelen 3 şehir: Buhara, Ahlat ve Belh şehirleridir.

BUHARA’NIN ALTIN ÇAĞI

Buhara, 9. yüzyılın ortasından 10. yüzyılın sonuna kadar Samanîler’in başkenti oldu. Samanî Devleti’nin yıkılmasından sonra Karahanlılar’ın yönetimi altına girdi. Daha sonra Karahitaylar’ın eline geçince, siyasi ehemmiyetini kaybetti. Buhara, Samanîler ve Karahanlılar zamanında kültürel altın çağını yaşadı.

Samanî hükümdarları âlim, edip ve şairleri himaye ettikleri için çok sayıda edip ve şair Buhara’da toplandı. Birçok saray, medrese, cami ve mescidler inşaa edildi. Buralardan yetişen âlimler İslamiyet’in yayılmasına hizmet ettiler.

İlmin yanında sanayi de gelişti. Özel kumaşlar dokunan Darü’t-Tıraz yaptırıldı. Buhara’da dokunan kumaşlar, halılar, kilimler, yünlü ve pamuklular, seccadeler çeşitli ülkelere ihraç edildi. Buhara ve etrafında ziraat, ticaret ve sanayi çok gelişti, çok büyük çarşılar inşa edildi.

Alaeddin Muhammed Tekiş 1207’de Buhara’yı Harzemşah Devleti’ne dahil etti. Bu dönemde Buhara mâmur hale getirildi. Şehrin çeşitli yerlerine medreseler, kütüphaneler ve camiler yapıldı, şehrin kalesi tamir ettirildi. Harzemşahların idaresi bir müddet daha devam etti. Muhammed Tekiş 1217-18’de Buhara’da Abbasî halifesi Nasır adına okunmakta olan hutbeye son verdi.

MOĞOL İSTİLASI

1220 yılında Moğol Hakanı Cengiz Han büyük bir ticaret kervanı Harzemşahlar’ın başkentine gönderdi. lta Valisi İnalcık, Otrar’da gelen kervanı casuslukla itham ederek görevlileri tutuklatıp mallarına el koydu, bununla da yetinmeyip aralarından birkaçını idam ettirdi. Cengiz Han bunu haber alınca, Harzemşah hükümdarı Alaattin Muhammed’e elçiler yollayarak zararın giderilmesini ve İnalcık’ın kendisine teslim edilmesini istedi. Ancak bu teklifi reddeden Alaattin Muhammed, Moğolları güçsüz gördü ve elçilerin saçlarını yüzlerini yaktırarak geri yolladı. Bunu hakaret sayan Cengiz Han Harzemşahlar’ın üzerine büyük bir ordu gönderdi. Cengiz Han’ın oğlu Çağatay Otrar’ı zapt edip yağmalarken, bu sırada Cengiz Han da kendi komutasındaki ordu ile Buhara’yı tamamen yaktı. 30 bin kişi katledildi. Bu, tarihin gördüğü en zalimâne hadiselerden biridir. Şehir tamamen yağma edilirken, insanlığın kültürel hazinesi sayılacak önemdeki eserler yakıldı.

BUHARA’DA YETİŞEN ALİMLER

Moğol istilası öncesi dönemde Buhara, İslam medeniyetini derinden etkileyecek büyük bilginler yetiştirdi ki, bunların en meşhuru İmam el-Buhari’dir. Buhara’ya yolu düşen ve yetişen diğer âlimlerden bazıları:

  • Hakim Tirmizî,
  • Muhammed bin Selam el-Bikendî,
  • Abdullah bin Muhammed el-Müsnedî,
  • Muhammed bin Yusuf el-Bikendi,
  • İbrahim bin el-Eş’as,
  • İmam-ı Muhammed Şeybani,
  • Yusuf-i Hemedani,
  • Abdülhalık-ı Goncdüvanî,
  • Şah-ı Nakşibend,
  • Hace Muhammed Parisa,
  • Seyyid Emir Külal ve
  • Mahmud Buhari Hazretleri’dir.

Müslümanlar Buhara’yı fethettikten sonra, pek çok cami, medrese ve kütüphane gibi mimarî eserler yaptılar. Yuvarlak tuğla payeler üzerine sivri kemerli ve kubbeli bir yapı olan ve zamanımıza kadar ulaşan Hazer Degaron Camiî, Karahanlılar tarafından yaptırıldı. Her kubbenin etrafı tonozlarla çevrili olan cami, 1121 senesinde inşaa edildi. Kuli Hatun ve Hakim Tirmizî türbeleri de zamanımıza kadar ulaşan eski eserler arasında olmakla birlikte, bakımsızlıktan yıkılmaya yüz tuttu.

Ayrıca Uluğ Bey tarafından yaptırılan Uluğ Bey Medresesi, 15. yüzyıl mimarisinin güzel bir örneğidir. 1536’da yapılan Mir Arab Medresesi ile 1652’da yapılan Abdülaziz Han Medresesi, 16. yüzyıl mimarisini çok güzel temsil eder. Buhara’da son medrese, 1807’de Niyazi Kul tarafından yaptırılan Dört Kuleli Medrese’dir.

RUS İSTİLASI

Rusya’da komünist rejim, iktidarı ele geçirdikten sonra Maveraünnehir’de birçok ibadethaneyi yıktı. Yalnız Buhara vilayetinde 360 cami ve mescid yıktırıldı. Uluğ Bey Medresesi’ni bıraktılar ki, o da din aleyhtarlığı için müze olarak kullanıldı. Buhara kütüphanelerinde bulunan binlerce Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerif kitapları başta olmak üzere, bütün dini eserleri toplayıp yakan komünistler, sokaklarda yırtarak ayaklar altında çiğnediler. Halkın evlerinde bulunan dini, milli ve tarihi kitaplara varıncaya kadar toplayıp imha ettiler. Kitapları teslim etmek istemeyen binlerce Müslümanı da hunharca şehit ettiler.

Rus işgalinden sonra başkenti Taşkent olan Özbekistan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir şehri haline gelen Buhara’da Sovyet idaresine karşı başlatılan silahlı mukavemet 1926 yılına kadar sürdü. 1923 sonunda Buhara hükümeti tamamen Rus kontrolü altına alındı. Halkın büyük bir kısmı Afganistan’a, geri kalanı da kırsal alanlara ve Özbekistan şehirlerine kaçtı. 1930 ve 1940’lı yıllarda da baskılar sebebiyle bir göç daha yaşandı. Şehrin nüfusu tamamen azaldı.

Özbekistan 1 Eylül 1991’de bağımsızlığını kazandı.

Buhara topraklarından elde edilen doğal gazın boru hattıyla Urallar’a, Avrupa’nın bir kısmına ve diğer Orta Asya ülkelerine nakledilmesi, şehrin ticarî ve ekonomik yönden önemini arttırmaktadır. Buhara’nın bugünkü nüfusu; Özbekler, Türkmenler, Kırgızlar, Kazaklar, Tatarlar, Uygurlar, Tacikler, Ruslar, Ukraynalılar ve Yahudilerden meydana gelmektedir. Buhara şehri Özbekistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra tekrar ilim, kültür ve ticaret merkezi olmaya namzet görünmektedir.

BUHARA’DA GEZİLECEK YERLER

  • Ark Han Sarayı,
  • Hazret-i Eyüp Çeşmesi,
  • İsmail Samani Türbesi,
  • Uluğ Bey Medresesi,
  • Minare-i Kelan (Büyük Minare),
  • Pay-i Kelan
  • Mir Arap Medresesi
  • Abdülaziz Han Medresesi
  • İmam Buhari Müzesi
  • Nakşibendi Türbesi
  • Kalon Minaresi
  • Miri Arap Medresesi
  • Çar Minar Medresesi
  • Zindan gibi tarihi yapıtlar, turistlerin en uğrak yerleri olmayı sürdürüyor.

BUHARA NEREDE? - HARİTA

 

İslam ve İhsan

SEMERKANT TARİHİ

Semerkant Tarihi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.