Bugünün Cuma Hutbesi Çanakkale

17 Mart 2017 Cuma günü hutbesinin konusu, "Şehadetin destanlaştığı yer: Çanakkale"

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan cuma hutbesinde "Çanakkale zaferi ve Şehadet" başlıkları ele alındı. Çanakkale'de sadece maddi bir güç ve fiziki bir mücadele olmadığından, cesaret ve imanın ilahi güç ile desteklenerek elde edilen maddi ve manevi bir zaferin gerçekleştiği vurgulandı.

ŞEHADETİN DESTANLAŞTIĞI YER: ÇANAKKALE

AZİZ MÜMİNLER!

Yüce Rabbimiz, okuduğum âyet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: “Önceki ümmetler, gelip geçti. Onların yapıp ettikleri kendilerine, sizin yapıp ettikleriniz de size aittir. Siz onların yapıp ettiklerinden sorguya çekilecek değilsiniz.” (Bakara, 2/134, 141.)

KARDEŞLERİM!

Yüce Rabbimiz, bu âyette bizleri geçmişten ibret alarak geleceğimizi inşa etmeye çağırmaktadır. Zira tarihte yaşananlar sadece bir hatıradan ibaret değildir. Tarih, bizim geçmişimiz olduğu kadar günümüz ve istikbalimizdir. Tarih, geleceğimize ışık tutan değerlerimizdir. Tarihte nesilden nesile aktarılması ve unutturulmaması gereken büyük olaylar, büyük zaferler vardır. Milletimizin tarihindeki bu büyük zaferlerden biri de Çanakkale’dir.

AZİZ KARDEŞLERİM!

Çanakkale, imanın karşısında maddi gücün dize geldiği yerdir. Çanakkale, Yüce Rabbimizin;

Yılgınlık göstermeyin, hüzünlenmeyin. İman etmiş kimseler iseniz üstün gelecek olan sizlersiniz.” (Âl-i İmrân, 3/139.) müjdesinin bir kez daha tecelli ettiği yerdir. Çanakkale imanın küfre, hakkın batıla, haklının haksıza karşı zaferinin perçinlendiği yerdir. Çanakkale, kuzeyden güneye, doğudan batıya nice vatan evladının mukaddesat uğruna omuz omuza şehadete koştuğu yerdir.

Çanakkale, İstiklal Şairimiz merhum Âkif’in,

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi, Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi. dizelerinde ifade ettiği gibi şehadetin destanlaştığı, bir milletin Allah aşkı ile şahlandığı yerdir.

AZİZ MÜMİNLER!

Çanakkale, çağdaş dünyaya savaş ahlakı ve hukukunun öğretildiği müstesna bir mekteptir. Milletimiz, varlığına kast eden hayâsız akınlar karşısında unutulmayacak bir insanlık dersi vermiştir.

“Allah Allah”  nidalarıyla cepheye koşan Mehmetçiğimiz, yaralı düşman askerlerini sırtında taşıyacak, onlara kırbasından su içirecek kadar yüce bir ruh sergilemiştir.

KARDEŞLERİM!

Çanakkale, ortak ideallerde buluşmanın, millet ve ümmet bilincine sahip olmanın en güzel tezahürlerinden biridir. Manevi değerlerin üzerinde hiçbir değer tanımamak gerektiğinin nadide bir örneğidir. Zira Çanakkale’de dilleri, renkleri, coğrafyaları farklı nice vatan evladı din, millet, vatan, hak, hakikat, adalet ve fazilet için canından geçmiştir.

Anadolu’nun her evinden, Rumeli’nin her bölgesinden, Şam’dan, Bağdat’tan, Kahire’den,

Trablus’tan, Üsküp’ten, Kosova’dan, Saray Bosna’dan, Kafkasya’dan son ehl-i salibin savletini yıkmak için Çanakkale’ye akın edilmiştir. Ve neticede milletin izzet ve onuru çiğnetilmemiştir. Ümmetin umudunun tüketilmesine izin verilmemiştir.

Karanlıkların, bugünümüzü ve yarınlarımızı esir almasına müsaade edilmemiştir.

AZİZ KARDEŞLERİM!

Bizim için bir dönüm noktası olan Çanakkale Zaferi’ni bugün millet olarak elbette kutlayacağız. Tarihte eşine az rastlanan böylesi büyük bir hadiseyi bu minberlerden, bu kürsülerden, bu mihraplardan anlatmaya elbette devam edeceğiz. Ancak bizler, Çanakkale’yi ve diğer zaferlerimizi anmakla yetinemeyiz. Bu zaferlerimizi sadece belirli merasimlere indirgeyemeyiz. Ecdadımızın başarılarıyla övünüp kalamayız. Zira aslolan bu başarılardan büyük dersler ve ibretler çıkarmaktır. Bugünümüzü ve geleceğimizi bu zaferlerin ışığında inşa etmektir.

KARDEŞLERİM!

Bugün bizlere düşen asıl görev, Çanakkale’nin o muazzam ruhunu iyice idrak etmektir. Geçmişten günümüze nice hain teşebbüse rağmen yok olmayan bu ruhu nesilden nesile aktarmaktır. Toprak altında medfun bulunan, lakin hala diri olan aziz şehitlerimizin hatıralarına sahip çıkmaktır. Onların uğruna canlarını feda ettikleri yüce değerlere sımsıkı sarılmaktır. Zira cennet kokulu bedenlerini göremesek de, seslerini işitemesek de şehitlerimiz, bizden bunu istemektedir.

KIYMETLİ KARDEŞLERİM!

Hutbemizi gönülden “amin” diyeceğimiz şu dua ile bitirmek istiyorum: Allah’ım! Canını senin yolunda feda eden; varlığını varlığımıza, izzet ve onurumuza adayan bütün şehitlerimizin makamlarını âlî eyle! Bizlere onlarla birlikte haşrolmayı lütfeyle!

Allah’ım! Bizleri, şehitlerimizin yüce ruhlarını taşıyanlardan eyle! Bizleri şehitlerimizin aziz hatıralarına sahip çıkanlardan eyle! Bizleri şehitlerimizin uğruna canlarını verdikleri değerleri yaşayan ve yaşatanlardan eyle! Bizleri bu değerlere ihanetten muhafaza eyle Allah’ım!

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.