"bugün İşini Yarına Bırakma"nın Nedeni Bulundu

Zaman algısındaki yanılsama, yapılacak işlerin ertelenmesine neden oluyor. İşleri "ağırdan alma ya da ertelemenin" nedeninin zaman algısındaki yanılsamadan kaynaklandığı belirlendi.

Peygamber Efendimiz "Yarın diyen helak olmuştur" buyuruyor. Atasözlerimizden biri olan "Bugünün işini yarına bırakma" sözü, bugün yapılması gereken bir işi ertesi güne bırakmanın türlü sakıncaları olduğunu belirtir. Yarın daha önemli bir iş çıkabilir ve bugünkü işten önce onun yapılması gerekir, bugünkü iş yine kalır. Ya da yarın çıkacak başka işler bugünküne ekleneceğinden hepsini yapmaya vakit yetmez.

Tüm bunların bilimsel karşılığı var artık. Sonuçları "Journal of Consumer Research" dergisinde yayımlanan araştırma, bir işin yapılması için tanınan süre ne kadar uzun algılanırsa, işin o kadar ertelendiğini gösterdi.

Bilim adamları katılımcılardan bankada bir hesap açmalarını istedi. Bazı katılımcılara bunun için haziran ayından aralık ayına kadar, bazılarına temmuzdan ocak ayına kadar süre tanındı.

Tanınan süre, her grup için aynı (6 ay) olsa da aralık ayına kadar zamanı bulunanların banka hesabı açmakta daha aceleci davrandığı görüldü.

Bilim adamları, ocak ayına kadar süre verilen katılımcılarda, yıl değişeceğinden, önlerinde daha çok zaman olduğu algısı oluştuğunu ve işi ertelediklerini vurguladı.

Başka iki deney de benzer sonuçlar verdi.

Zaman algısının hedeflere ulaşıp ulaşmama durumunu belirleyebileceğini belirten bilim adamları, "bugünün işinin yarına bırakılmaması" için bazı önerilerde bulundu.

Bilim adamları, "örneğin hedefiniz 50 kilo vermekse buna '5 kilo vermek istiyorum' diye başlayın. Hedeflerinize ulaşmak için tarih belirleyin. 'Para biriktirmek istiyorum' yerine 'salı gününden itibaren bütçe oluşturuyorum' deyin. Hedeflerinizi somutlaştırın. 'Sağlıklı olmak istiyorum' yerine bugün 30 dakika yürümeye başlayın" şeklinde tavsiyelerde bulundu.

Kaynak: AA - İslamveihsan

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.