Bizi Müslümanca Ayakta Tutan Güç!

Kulluk olarak bizden beklenen şey, namaz ve oruç gibi ‘ibadet’ adı ile andığımız işlerdir şüphesiz. Ne var ki kulluk, onlarla sınırlı değildir. ‘İbadet’ de onlarla sınırlı değildir. Bu hayatın içinde bu bedenle yaşayıp cennet kazanan insan olmamız bizden istendiğine göre kulluk da ibadet de namaz ve oruç gibi hayatı yaşarken karşımıza çıkan her şey ile bağlantılı olmalıdır.

Rabbimiz bizi kulluk sınavında görmek için yaratmıştır. Böyle biliyor ve inanıyoruz. Etten ve kemikten oluşan bir bedenle bu hayatı yaşıyoruz. Gıdaya muhtacız. Su ve hava olmadan ayakta duramayız. Sürekli tüketen ve yorulan bedenlerimiz var. Çok daha önemli bir hakikat ise şudur: Dünyanın bütününe bakan bir gözümüz var ve biz bu gözle yaşarken yalnız değiliz. Yalnızlığı ne kaldırabiliriz ne de yalnız kalabilme imkânımız vardır. İştah kabartan bir dünya ve bizi çevreleyen bizim gibi insanlar; alternatifi olmayan ortamımız budur. Böyle bir ortam bizim kulluk sınavı için bulunduğumuz ortamdır.

SABIR MEKANLARI

Kulluk olarak bizden beklenen şey, namaz ve oruç gibi ‘ibadet’ adı ile andığımız işlerdir şüphesiz. Ne var ki kulluk, onlarla sınırlı değildir. ‘İbadet’ de onlarla sınırlı değildir. Bu hayatın içinde bu bedenle yaşayıp cennet kazanan insan olmamız bizden istendiğine göre kulluk da ibadet de namaz ve oruç gibi hayatı yaşarken karşımıza çıkan her şey ile bağlantılı olmalıdır.

Sabah namazı için evden çıkıp camiye giden mü’min, gününü ibadet eylemi ile başlatmış olur. Namazdan sonra işine gittiğinde de ibadet eylemine bir başka şekli ile devam eder. Mü’min gün boyu iş yerinde ve ezanı duyduğunda gittiği camide ibadet hâlinde olmaya devam eder. Akşam vaktinde elinde mutfağa girecek poşetlerle evine döndüğünde de ibadet hâlinde olmaya devam eder. Bu böyledir, böyle olması da kulluğun gereğidir. Namaz ve oruç, iş yerinde bulunmaya mecbur eder. İş yeri ile namaz ve oruç aynı idrak ile bir arada tutulduğu sürece de ibadet ve kulluk şuuru devam ediyor demektir.

Bu idrak mü’min olarak bu hayatta bulunuşumuzu kuşattığı sürece Müslümanlığımız bizim için hayat sistemi olmuş demektir. Dinden haz alma, her gün biraz daha terakki ederek yaşama da bunun beraberinde gelecektir.

SABIR MAYASI İLE YOĞRULMUŞ BİR İDRAK

Hayatı kul olmanın ve ibadet kavramının merkezine almaya muvaffak olduğumuzda şöyle bir sonuçla karşılaşırız: Etten ve kemikten bedenlerimizle yaşamak durumunda olduğumuz bu hayatın tamamı bizim için bir imtihan olduğuna göre aynı zamanda da bir sabır mekânıdır. ‘Kulluk’ nerede önümüze çıkıyorsa orada sabır vardır. ‘İbadet’ kavram olarak nerede bize hitap ediyorsa orada sabır olmalıdır.

Yönetici organımız beyin ve kalp ile bedenlerimiz ile bizim dışımızdaki bir irade ile şekillenmiş bulunan dünya ve üzerindeki hayat, sabır dışında hiçbir ortak noktada bekletilemez. Bekletilmesi mümkün değildir. Bize emredilmiş bulunan işlerle, yasaklanmış bulunan işlerin tamamı ancak sabır mayası ile yoğrulmuş bir idrak ile yerine getirilebilir işlerden oluşmaktadır.

Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi açısından bir örnek olarak diyebiliriz ki, sabah namazına kalkıp mescide gitmek ne kadar uykuya ve zevke karşı sabır ile ifa edilebilir ise şu ortamda bir akşam vaktinde haber bültenini izlemek de ancak o denli bir sabırla altında ezilmeden ve kahrolmadan izlenebilir. Hasta olanın tedavi sürecinde eline verilmesi gereken reçetede birinci madde bu hakikat olmalıdır. Hamile kadının, ebenin, öğretmenin, imamın, işçinin, işverenin istisnasız tabi olacağı hakikat budur. Ciğerlerimizin havaya muhtaç olduğu her yerde beynimiz de sabra muhtaçtır.

HIZ ÇAĞINDA SABIR İNSANI OLABİLMEK

Onurlu bir insanın kılık kıyafeti kadar tavırlarındaki sabır etkisi de önemli olmalıdır. Fani bir hayatla ebedî bir cenneti kazanmak, sabrın aktif olmadığı bir ortamda sürdürülebilir bir iş olamaz. İnsanı kuşatmış bulunan tamah ve hırs, sabır dışında bir şeyle, insana zarar vermeden disiplin altına alınamaz. Psikolojik bunalımların ne kadarının sabır yoksunluğundan kaynaklandığı da iyi incelenmelidir.

Beden yapımız, dünyada bulunma maksadımız, yaşadığımız hayatın işleyişi pek çok şeyin bir arada olmasını gerektirmektedir. Toprak, su, hava, barınak, para, iş, gıda ve pek çok şey… Onca kalabalık eşya ortasında insanı, insan olarak ve Müslümanca yaşama kıvamında ancak sabır tutabilir. Müslüman insan olarak bulunduğumuz her yerde sabır bizim ayakta tutan gücümüzdür. Bilhassa da bu hızlı düşünme, hızlı iş bitirme, her istediğine bir tuş ile ulaşma zamanında sabır bütün mekânların en temel ihtiyacı olmuştur artık.

Kaynak: Nureddin Yıldız, Altınoluk Dergisi, Haziran 2015, 352. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.