Bitki Nedir, Çeşitleri Nelerdir?

Bitki nedir, türleri nelerdir? Bitkilerin özellikleri nelerdir? Bitkilerin sınıflandırılması nasıldır? Bitkilerin görevi nedir? Bitkilerin faydaları nelerdir? Bitkiler nasıl yaratıldı? Bitkiler ile ilgili ayetler nelerdir? Bitkiler hakkında kısaca bilgi...

Bitkiler, fotosentez yaparak kendi besinini üretebilen, ökaryotik, ağaçlar, çiçekler, otlar, yosunlar ve benzeri organizmaları içinde bulunduran çok büyük bir canlılar alemidir. Fotosentezi sadece bitkilerle beraber bazı tek hücreli canlılar yapar. Bitkiler, topluluk halinde yaşarlar.

BİTKİLERİN ÖZELLİKLERİ

  • Bitkiler kendi besinlerini kendi üreten canlılardır.
  • Besin zincirinin en alt tabakasını oluştururlar.
  • Çok hücreli yapıya sahiptirler.
  • Ökaryot hücre tipi bulundurur.
  • Hücreleri hücre çeperi ile çevrilidir.
  • Yüksek miktarda selüloz bulundururlar. (Çeperde)
  • Depo maddeleri nişastadır.
  • Ototrof canlılara besin kaynağıdırlar.

BİTKİ ÇEŞİTLERİ

  • Salepgiller
  • Kapalı tohumlular
  • Tek çenekliler
  • Pinodsida
  • Buğdaygiller
  • Palmiye
  • Yeşil algler
  • Çamlar
  • Kırmızı algler

BİTKİLERİN SINIFLANDIRILMASI

  • Tohumsuz Bitkiler:
  • Damarsız tohumsuz bitkiler
  • Damarlı tohumsuz bitkiler
  • Damarlı Tohumlu Bitkiler:
  • Açık tohumlu bitkiler
  • Kapalı tohumlu bitkiler (Tek çenekliler, Çift çenekliler)

TÜRKİYE’DEKİ BİTKİ TÜRLERİ

Benzer iklim koşulları altında gelişen bitki türleri bir arada gelişerek topluluk oluştururlar. Böylece değişen ortam koşullarına bağlı olarak farklı bir bölgeleri ortaya çıkar. Türkiye dört ana bitki bölgesinden oluşur:

Akdeniz Bitki Bölgesi

  • Akdeniz bitki bölgesi, Akdeniz bitki kuşağına dahildir.
  • Kış ılıklığı isteyen, yaz kuraklığına dayanıklı, ışık ve sıcaklık istekleri fazla olan, her mevsim yeşil kalma gibi özelliklere sahiptir.
  • Bölgede yabani zeytin, funda, katran ardıcı, keçiboynuzu, sakız ağacı, laden, böğürtlen, Dağ çileği, Zakkum, Sandal ağacı, defne, menengiç, mersin, kocayemiş, kermes meşesi, gibi maki türleri görülür.

Karadeniz Bitki Bölgesi

  • Karadeniz bitki bölgesi, dünya genelinde yapılan sınıflandırmada Avrupa-Sibirya bitki kuşağına dâhildir.
  • Karadeniz dağlarının kuzey ve güney yamaçları arasındaki sıcaklık ve yağış farklılığı nedeniyle bitki örtüsü farklıdır. Nemli ve bol yağış alan dağların kuzey yamaçlarında sık ormanlar ve zengin bitki çeşitliliği görülürken, deniz etkisine daha uzak ve daha az yağış alan güney yamaçlarında ormanlar seyrekleşmekte ve ağaç türleri azalmaktadır.
  • Dağ yamaçları boyunca seklere doğru çıkıldıkça bitki türleri ağaççıklar (çalı), geniş yapraklı orman, karma ormanlar, iğne yapraklı ormanlar ve alpin çayırlar şeklinde kuşaklar oluşturur.

İç ve Doğu Anadolu Bitki Bölgesi

  • Orta ve Doğu Anadolu bitki bölgesi, dünya genelinde yapılan bitki coğrafyası sınıflandırmasında İran-Turan bitki kuşağına dâhildir.
  • Kuzeydoğu Anadolu hariç yaz kuraklığının etkili olması nedeniyle bozkırlar (stepler) gelişmiştir.

Güneydoğu Anadolu Bitki Bölgesi

  • Mezopotamya alt bölgesi bitki kuşağına giren Güneydoğu Anadolu bitki coğrafyası, Türkiye’nin en kurak alanlarını oluşturur. Çünkü bu kesimlerde yazları yok denecek kadar az yağış görülür ve güneydeki çöllerden gelen çok sıcak ve kuru rüzgârlar nedeniyle şiddetli buharlaşma yaşanır.
  • Bölgede yaygın olarak bozkırlar görülmekle birlikte bölgenin batı kesimlerinde Akdeniz etkisi az da olsa hissedildiğinden maki (zeytin, antepfıstığı gibi) bitki türlerine rastlanır, kuzeyini ve doğusunu çevreleyen Güneydoğu Torosların eteklerinde ve Mardin Eşiği’nde seyrek meşe toplulukları görülür.

Türkiye’deki Endemik Bitki Türleri

  • İstanbul’da pembe yapraklı erguvan
  • Köyceğiz Gölü çevresindeki sığla (günlük) ağacı
  • Göller Yöresi’nde kasnak meşesi
  • Zonguldak Yenice çevresinde Istıranca meşesi
  • Teke Yöresi ve Datça Yarımadasında Datça hurması
  • Kazdağı’ndaki Kazdağı göknarı
  • Kastamonu ve Yozgat çevresinde İspir meşesi

BİTKİLER İLE İLGİLİ AYETLER

Allah’ın varlığının ve kudretinin belgelerinden birisi olarak Kur’ân’da bildirilen bir husus da Allah’ın gökten su indirmesi, ölü yeri bu su ile diriltmesi ve çeşitli tadda ve renkte yiyecekler çıkarmasıdır. Yâsîn Sûresi’nde Yüce Allah şöyle buyurur:

“Diriltip içinden taneler çıkardığımız ölü toprak onlar için (varlığımızın ve kudretimizin) açık belgelerinden biridir; ondan yiyip geçinirler. Onda hurmalık ve üzüm bahçeleri meydana getirdik ve içinden pınarlar fışkırttık ki onun meyvelerinden ve ellerinin işleyip ortaya çıkardığı ürünlerden yesinler.

Artık şükretmezler mi? Yerin yetiştirdiğinden, kendi nefislerinden ve bilmedikleri daha nice şeylerden çift çift yaratan Allah’ı tesbih ve tenzih edin.” (Yâsîn, 36/33-36)

Kur’ân-ı Kerîm’de, Yüce Allah rüzgârların bulutları sevk ettiğini, bulutların yağmur yağdırdığını ve yere inen yağmurla yeryüzünün canlandığını sık sık hatırlatır. İnsanların dikkat nazarları bu noktalara çekilerek, Yüce Yaratıcı’nın varlığı, birliği, kudreti hakkında insanlar düşünmeye sevk edilir.

Allah Teâlâ, bu âlemde her şeyi belli bir ölçüye göre yaratmıştır. Bitkilerin oluşmasında ve gelişmesinde güneş ışınlarının çok büyük bir rolü vardır. Bitkilerin normal bir gelişme göstermesi, büyümesi, çiçeklenmesi güneş ışınlarını belli bir ölçüde almalarına bağlıdır. Güneş ışınlarının yeterinden az veya çok olması bitkileri olumsuz yönde etkiler.

Bitkilerin büyümesi için sadece güneş ışığı, kimyevî maddeler, su ve hava yeterli değildir. Şüphesiz çekirdeğin içinde bulunan ve uygun şartlarda ortaya çıkan, belirtilen maddelerle karşılıklı tesir ve onlarla uygunluk içinde faaliyet gösteren ilgi çekici bir kuvvet vardır. Önce birçok ameliye ve unsurları ihtiva eden iki hücrenin birleşmesinden meydana gelen tohum, hayat yolunu kendisi açarak daha önce ortaya çıkardığı bitkiye benzeyen yeni bir tür oluşturur. Öyle ki, buğday tanesi ancak buğday, palamut tohumu da ancak palamut yetiştirir. Bitki cinsleri arasındaki benzerliğe rağmen hepsinin bir takım vasıf ve ayırıcı husûsiyetlere sahip olduğu görülür.[1]

Gelişmiş bitkiler birbirinden bazı farklarla ayrılırken hepsinde ortak genel bir takım sıfatlar bulunur. Hepsi ışıkta karbondioksit ve su verirler. Tohum, gövde, yaprak, çiçekler ve bunların ifa ettikleri vazifeler bütün bitkilerde birbirine benzer. Aynı şekilde bitkiler, dış tesirlere karşı hareketle de birlik gösterir. Meselâ, hepsi ışık tarafına yönelir, ışık ve oksijenden mahrum kalınca kurur. Şüphesiz diğer varlıklarda olduğu gibi bitkilerin yaratılışları Yüce Yaratıcı’nın var etmesiyledir. Bitkileri yaratan Allah, onların işleyiş kanunlarını da koymuştur.[2]

Çiçekli bitkiler, gece gündüz çalışırlar. Yaprakları gün boyunca, güneş enerjisi toplar. Bitki, bu enerji ile şeker biçiminde besin üretir. Bu ikinci işlem karanlıkta da sürdürülür. Üretilen besin, yapraklardan, beslenmesi gereken bölümlere götürülür. Bu arada, köklerle topraktan özümlenen su ve mineraller, yaprakların ürettikleri besin maddesinin ters yönünde, sap uçlarına ve dallara taşınır. Bitkinin solunumu, hayvanlarda olduğu gibi 24 saat sürer.[3]

Bitkiler, hayvanların tersine, besin aramaya gerek duymaz, besinlerini kendileri üretirler. Beslenmenin yolu, bitkiye özgün yeşil rengi veren “klorofil” denilen yeşil boyar maddeden geçer. Bitki, klorofil aracılığıyla, güneş enerjisini kimyasal enerjiye dönüştürür: bu kimyasal enerji de genellikle nişasta biçiminde saklanır ve gelişmek, büyümek için yakıt olarak kullanılır. Işık enerjisiyle, karbondioksit ve su, zengin enerjili bir besin olan glikoza dönüşür. Yani fotosentez (ışılbireşim), ısı ve ışıkla gerçekleşir.[4]

BİTKİLERİN ÇİFT OLMASI

Allah Teâlâ, Zâriyât Sûresi’nde şöyle buyurur:

“Her şeyden çift çift yarattık ki, düşünüp ibret alasınız.” (Zâriyât, 51/49) Bu ve benzeri bir çok âyette Allah Teâlâ, insanları, hayvanları, bitkileri ve hatta her şeyi çift yarattığını bildirir.[5] Bazı müfessirler, bu çift yaratmanın sadece erkeklik ve dişilik olduğunu söylemişler, bazıları da hareket ve sükûn, gece ve gündüz, gök ve yer, lezzet ve elem, siyah ve beyaz, sıhhat ve hastalık gibi zıtlara işaret ettiğini söylemişlerdir.[6] Bugün botanik ilmi sayesinde bitkilerin de çift yani erkekli dişili olduğunu, hepsinde erkeklik ve dişilik hücrelerinin bulunduğunu öğreniyoruz. Buradan hareketle Şuarâ Sûresi’ndeki;

“Yeryüzüne bakmazlar mı? Orada, bitkilerden nice güzel çiftler yetiştirdik” (Şuarâ’, 26/7) âyetiyle, Allah Teâlâ’nın bitkileri çift yani erkekli dişili yarattığını onbeş asır önce bildirdiğini öğreniyoruz.

Kur’ân, sadece bitkilerin değil her şeyin çift yaratıldığını haber verir. Müsbet ilim, evrenin temel yapısının atom olduğunu, atomun ise artı yüklü proton, eksi yüklü elektron ve bir yük taşımayan nötronlardan oluştuğunu belirtir.

Bugün elektrik enerjisinden her alanda çokca yararlanılıyor. Elektriğin de artı ve eksi kutuplara ayrıldığını biliyoruz. Böylece her şeyin çift yaratılmasının anlamını daha iyi anlıyoruz.[7]

Bitkilerde üreme, tozlaşma suretiyle olur. Bu tozlaşmayı arılar, bazı böcekler, sinekler ve rüzgâr yapar. Bazı bitkiler üreyip çoğalabilmek için çok garip ve ilginç yollara başvururlar. Meselâ, yılanyastığının koçanındaki çiçeklerin kırmızı renkli bir dış zarı olmasaydı döllenme şansları çok azalırdı. Yavşanotunda taçyapraklar böcek için yolu boylamasına çizgilerle donatmıştır. Adaçayında dudağın (üzerine böceğin konduğu yassı taçyaprak) esnekliği erkekorganın otomatik olarak eğilmesine ve böylece çiçektozunun böceğin sırtına konmasına yol açar. Çiçeklerin kokusu da böcekleri çeken bir etkiye sahiptir. Hiç şüphesiz bu yolların en mühimi ve en yaygın olanı, çiçeğin balözü salgılamasıdır.[8]

Bitkilerde tozlaşmanın olabilmesi döllenmeye bağlıdır. Döllenmenin gerçekleşmesi ve tohumun üretilebilmesi için, çiçektozu tanelerinin, başcıklardan, dişicik başlarına taşınması gerekir. Bazı bitkiler kendilerini tozlaştırabilmekte (öz-tozlaşma), pek çoğu da, türlerindeki öbür bitkilerden gelen çiçek tozlarıyla tozlaşmaktadır. Çiçek tozunun rüzgâr veya suyla taşınmasıyla da tozlaşma gerçekleşebilir. Ancak, tozlaşmayı sağlayan en mühim aracılar, böceklerdir.

Bitkiler, çiçeklerinin parlak renkleriyle ve balözü biçimindeki besinleriyle böcekleri çeker. Başcıklardaki çiçek tozları, beslenmek için çiçeğe konan böceğin gövdesine (sırtına veya başına) yapışır. Böcek söz konusu çiçeğe konunca, dişicik başı, ergin ve çiçek tozunu kabul etmeye hazır durumdadır. Çiçekler çoğunlukla bal arıları, yaban arıları, süprüntü sinekleri ve kelebekler tarafından tozlaştırılır.

Bazı bitkiler fazlasıyla titizdir: tozlaşmaları yalnızca bazı özel böcek türleriyle yapılabilir. Sözgelimi bazı avize ağacı türleri, yalnızca, aynı adı taşıyan küçük bir güve tarafından tozlaştırılır; buna karşılık avize ağacı da güveye barınak ve besin sağlar.[9]

Tozlaşma, bazı bitkilerde çürük kokusuna ilgi duyan sinek türleriyle, bazılarında da parlak renklere, bal özünün tatlı kokusuna ilgi duyan kuşlarla gerçekleştirilir. Özel tozlayıcılar için uyarlanmış pek çok bitki, yalnızca böcekler ve kuşlar değil, aynı zamanda yarasalar, fareler, kuskuslar, hatta sümüklü böcekler tarafından tozlaştırılır.[10]

Yoga bitkisi, zambakgiller türünden bir bitkidir. Yoga bitkisinin çiçeği, aşağı doğru sarkar. Bu sebeple çiçekteki erkeklik organları dişilik organlarından daha aşağıda olur. Aşılayıcı tohumları atan çiçek bölümü kâse biçimindedir. Fakat bu kâseler öyle yerleştirilmiştir ki aşılayıcı tanelerin içine girmesi imkânsız gibidir. Bu bitkinin aşılanabilmesi için yoga kelebeğine ihtiyaç vardır. Yoga kelebeği güneşin batmasından hemen sonra işe başlar. Konduğu çiçeklerdeki döllendirici tozlardan bir miktar toplar ve bu işi ustaca becermesi için son derece uygun olarak yaratılmış olan ağzında saklar. Sonra aynı türden bir başka çiçeğe konar.

Vücûdunun arka kısmında bulunan özel bir organla çiçeğin yumurtalık kısmını deler. Bu deldiği organı, iğneye benzer bir şeydir ki aşılayacağı yumurtalar buradan iner. Kelebek buraya bir veya birkaç yumurta bıraktıktan sonra, üzerine bastırarak çiçeğin yumurtalık kısmına kadar inmesini sağlar. Böylece topladığı taneleri bir yuvarlak şeklinde ortaya dizer. Bitkinin yetiştirdiği tanelerden bir kısmını yoga kelebeği kendisi yer, bir kısmını da işte böylece hayatiyetini devam ettirmesi için kullanır.[11]

Bir çiçektozu tanesi, aynı türdeki bir çiçeğin dişicik başına konunca, çiçek tozu borusu üretim için çimlenir. Çiçek tozu borusu, tohum taslağını döllemek için, dişicik başında, boyuncuğun altına doğru büyümeye başlayınca, çiçek tozu tanesindeki iki erkek hücreden biri, tohum taslağının içinde, yumurta hücresiyle kaynaşır. Bu kaynaşmış hücre, daha sonra embriyo bitkiyi (bitki cücüğünü) oluşturmak için bölünür. Embriyo bitkinin çevresinde bir besin deposu (besidoku) oluşturan öbür erkek hücre de, tohum taslağındaki öbür iki hücre ile kaynaşır. Embriyo bitkiye, besin deposu koruyucu kabuğuyla (tohum kabuğuyla) birlikte, “tohum” adı verilir. Meyve, genellikle yumurtalıktan ve tohumların çevresindeki koruyucu yapılardan oluşur.

Tohumların dağılmasına genellikle meyve yardımcı olur. Bazı bitkilerin tohumları, o bitkinin meyvesini yiyen hayvanlar aracılığıyla dağıtılır. Bu meyveler hayvanlar ve kuşlar tarafından yenseler bile, sindirilmeden, üstelik gübrelenerek dışarı atılır ve orada çimlenir. Bazı tohumlar, rüzgâr vasıtasıyla dağıtılır. Bazı tohumlar su vasıtasıyla dağıtılır. Bunlara şunu da ekleyelim: yeryüzünü, bütün tohumları öldürerek tohumlardan arındırsak bile, nasıl olduğu anlaşılmaksızın, toprak, yeşermeye ve çimlenmeye başlayacaktır.[12] Bütün bunlar, bir Yüce Yaratıcı’nın varlığını ve kudretini haykırmaktadır.

BİTKİLERİN SU İLE CANLANMASI

Fussılet Sûresi’nde şöyle buyrulur:

“O’nun (varlığına delâlet eden) belgelerden biri de şudur: yeryüzünü boynu bükük (kupkuru) görürsün. Üzerine su indirdiğimiz zaman harekete geçip kabarır. Onu dirilten (Allah), elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kâdirdir.” (Fussılet, 41/39)

Toprak susuz kalınca kurur. Bu kuruluk sanki ölüm gibidir. Çünkü hiçbir hareket yoktur. Toprak, sanki boynunu bükmüş bir durumdadır. Bu ölü gibi olan toprağa su verilince toprak harekete geçer, kabarır. Çünkü toprakta çeşitli ot ve bitki tohumları vardır. Bunlar bir bakıma ölü gibidirler. Uzun süre hareketsiz dururlar. Ne zaman su ile karşılaşırlarsa canlanırlar, kabarırlar. İşte öldükten sonra dirilme de bunun gibidir.

Allah Teâlâ, Hac Sûresi’nde şöyle buyurur:

“..Yeryüzünü kupkuru görürsün. Fakat Biz ona su indirdiğimiz zaman harakete geçer, kabarır, her güzel bitkiden çift çift yetiştirir.” (Hacc, 22/5)

Yeryüzünde, toprağa havanın girmesini sağlayan bir takım gözenekler vardır. Yağmur yağdığı zaman hava dışarı çıkar ve o gözeneklere su dolar. Böylece çamur haline gelir. Çamurun hacminin su ile genişlediği, kuruma ile daraldığı bilinmektedir. O hâlde yağmur yağdığı zaman yer harekete geçiyor, kabarıyor ve yerin hacmi artıyor.[13]

Allah Teâlâ, gökten indirdiği su ile kupkuru olan, hiç bir hayat eseri görülmeyen toprağı harekete geçirir. Toprak, her güzel bitkiden çift çift yetiştirir. Kupkuru olan, hiç bir hayat eseri olmayan bu toprağı canlandıran, her çeşit bitkiden çift çift bitiren, şüphesiz Allah’tır. Yüce Allah, yeryüzüne öyle kurallar koymuştur ki, suyu hayatın kaynağı yapmıştır. Kendilerinde hiç hayat eseri görülmeyen tohumlar toprakta su ile buluşuyor ve hayat kazanıyor. Allah, canlıların üremesini çiftleşmeye bağlamıştır. Sonra bir de bakıyorsun ki renkleri ayrı, kokuları ayrı, tatları ayrı ne güzel bitkiler, çiçekler, meyveler, sebzeler bitmiş. Bütün bunlar, insanoğlunun emrine verilmiş; faydalansın, yesin, içsin, ama Yaratan’ı unutmasın diye.

Dipnotlar:

[1] Afif Abdülfettâh Tabbâra, a.g.e., s. 91. [2] Afif Abdülfettâh Tabbâra, a.g.e., s. 91. [3] David Burnie, Bitkiler, Çev. Nejat Ebcioğlu, s. 8. [4] David Burnie, a.g.e., s. 14. [5] Bk. Şuarâ’, 26/7; Şûrâ, 42/11; Zâriyât, 51/49. [6] Bk. Hamdi Yazır, a.g.e., VI,4543. [7] Afif Abdülfettâh Tabbâra, a.g.e., s. 72. [8] Memo Larousse, I,142. [9] David Burnie, a.g.e., s. 22. [10] David Burnie, a.g.e., s. 24. [11] John Clover Monsma, Niçin Allah’a İnanıyoruz? (The Evidence of God in Expanding Universe), Çev. İbrahim Sıtkı Eröz, I,107-108. [12] David Burnie, a.g.e., s. 26, 28. [13] Afif Abdülfettâh Tabbâra, a.g.e., s. 73.

Kaynak: Prof. Dr. Mehmet Bulut, Delilleriyle İslam Akaidi, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

COĞRAFYA NEDİR, NEYİ İNCELER?

Coğrafya Nedir, Neyi İnceler?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.