Bir Lûtuf ve Rahmet Ayı

Cenâb-ı Hakk’a hamdolsun ki bizleri yine mübârek Ramazan'ın uhrevî iklîmine kavuşturdu. Ramazân-ı şerîf, ömür takvimi içerisinde müstesnâ bir lûtuf ve rahmet ayı... Cenâb-ı Hakk’ın ümmet-i Muhammed’e büyük bir ihsânı, muazzam bir ikrâmı… Mü’minler için mânevî kıymetlerle dolu ilâhî bir hazîne…

Bir hadîs-i şerîfte:

“Eğer kullar, Ramazan'ın fazîletlerini bilselerdi, bütün senenin Ramazan olmasını temennî ederlerdi…” buyruluyor. (Heysemî, c. III, sf. 141)

Bu mübârek ay, ilâhî affın âdeta tuğyân ettiği bir arınma mevsimi… Efendimiz bu hakîkati ifâde sadedinde:

“Kim fazîletine inanarak ve ecrini Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” buyuruyor. (Buhârî, Savm, 6)

İlâhî rahmet ve mağfiret pınarı olan Ramazan ayına kavuşup da onunla yıkanmadan, günah kirlerinden arınmadan geçen bedbahtlara ise “rahmetten uzak olsunlar” buyruluyor.

Sahâbeden Kâ‘b bin Ucre t bu hakîkati şöyle naklediyor:

Rasûlullah bir gün bize: “Minbere yaklaşın!” buyurdu. Biz de yaklaştık. Birinci basamağı çıktı; “Âmîn!” dedi. İkinci basamağı çıktı, yine; “Âmîn!” dedi. Üçüncü basamağı çıktı, aynı şekilde; “Âmîn!” dedi. Minberden indiğinde:

“‒Yâ Rasûlâllah! Bugün sizden, daha önce işitmediğimiz şeyler duyduk. (Bunun hikmeti nedir?)” diye sorduk. Şöyle buyurdular:

“–Cebrâil bana göründü ve «Ramazan’a erişip de günahları affedilmeyen kimse rahmetten uzak olsun!» dedi. Ben de «Âmîn!» dedim.

İkinci basamağa çıktığımda; «Sen’in ismin yanında zikredilip de Sana salevât getirmeyen kimse rahmetten uzak olsun!» dedi. Ben de «Âmîn!» dedim.

Üçüncü basamağa çıktığımda; «Anne-babası veya ikisinden birisi yanında yaşlanıp da (onları râzı ederek) cenneti kazanamayan kimse rahmetten uzak olsun!» dedi. Ben de «Âmîn!» dedim.” (Hâkim, IV, 170/7256; Tirmizî, Deavât, 100/3545)

Görüldüğü üzere Ramazân-ı şerîfi lâyıkıyla idrâk edip güzelce ihyâ edebilirsek, onu ibâdetlerle, güzel ahlâk tezâhürü ameli sâlihlerle değerlendirip ferdî ve ictimâî kulluk vazifelerimizi lâyıkıyla îfâ edebilirsek, Efendimiz’in müjdelediği, ilâhî af vaadi bizleri bekliyor.

Fakat bunun zıddına, bu ilâhî rahmet hazinesine bîgâne kalıp ihmâlkâr davranırsak, yine Efendimiz’in îkâz ettiği, ilâhî rahmetten mahrûmiyet tehlikesi mevcut… Yani bu kadar mühim, bu kadar hassas ve bu kadar kıymetli bir zaman dilimindeyiz.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ramazan-ı Şerif makaleleri

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.