Bilinmeyen Yönleriyle "Deve"

Göçebe hayatı temsil etmede akla gelen hayvanlardan olan develer, birçok kavmin kültürüne yerleşir. Savaşlarda zorlu seferlerde büyük görevler üstlenmiş masallara yerleşmiş bir hayvandır. İşte kaynaklarda ve bilinmeyen yönleriyle deve...

  1. GÖÇEBE HAYATIN SEMBOLÜ

Deve, çöl hayvanı olması sebebiyle Arap kültürünü daha fazla çağrıştırır. İbn Haldun, Arap kavimlerini iki kısma ayırırken deve yetiştirip yetiştirmediklerini dikkate alarak bu sınıflandırmayı yapar. Araplar şehir sakini olan insanlara tarımla meşgul oldukları için ''ehl-i hadar'', çölde yaşayanlara ise deve yününü kullanıp elbise, çadır gibi eşyalar yapmaları yönüyle ''ehl-i veber'' demişlerdir. 40-50 yıllık ömürleri olan, sert karasal iklim şartlarına dayanıklı olan ve bir hafta çölde susuz gidebilen develer, su ihtiyaçlarını hörgüçlerindeki yağı su ve enerjiye çevirerek karşılamaktadırlar.

  1. ÇÖL GEMİSİ: DEVE

Yaradılış gereği kendisi bunu bilmese de deve, dünya tarihinde kıtalararası ticarette faydalanılan hayvanların en önemlileri arasındadır. Bu ticari seyahatler münasebetiyle birçok kadim kültür ve medeniyeti bir tabirle sırtında taşımıştır. Uzakları yakın eden deve özellikle Araplar arasında el üstünde tutulur ve ''Sefinetü's Sahra'' ve Ataullah adlarıyla anılmaktadır. Çöl Gemisi ve Allah'ın ihsanı manalarına gelen bu lakaplar develerin önemine bir manada delildir.

  1. DEVE'NİN KELİME KÖKENİ

Bu sözcüğün Türkçe'den Moğolca'ya ya da tam tersi olduğu hususu tartışma konusudur. Bir kısım araştırmacılar deve sözcüğünün ''tegemen'' sözüyle Moğolca'dan Türkçe'ye geçtiğini iddia ederken diğer araştırmacılar ise tersini savunurlar. Türk kültürünün en hacimli eserlerinden olan Divan-ı Lügati't Türk isimli eserde ise, Oğuzlar ve onlara yakın olanların ''devey'' , Türklerin ise ''tevey'' şeklinde kullandıklarını yazar.

  1. DEVE ÇEŞİTLERİ

Bölgelere göre develerin isimlendirildiğini kaynaklardan öğrenmekteyiz. Çift hörgüç sahibi develer ''Asya Devesi'' , tek hörgüçlü olanlar ise ''Afrika devesi'' olarak bilinmektedir. Tek hörgüçlü olanlar ''Çöl devesi ve hacı'' gibi isimlerle de anılır. Arap kültürüyle olan bağları yüksek olmasından dolayı deveye en çok Arapça'da rastlanır. Arapça'da 'İbil, cemel, naka, hecin ve falic' gibi develer isimler verilir.

  1. DEDE KORKUT HİKÂYELERİNDE DEVE

Orta Asya'da göçebe bir yaşam süren Türkler'de de deve önemli bir yere sahipti. Türkler arasında devenin yaklaşık 4 bin yıldır kullanıldığı biliniyor. Göktürkler'den miras kaya resimlerinde ve Dede Korkut Masalları'nda, develere ait birçok hikaye bulunmaktadır. Sonrasında İslamiyet'in doğuşu sırasında Araplar arasında ortak bir değer haline gelen deve, Araplar arasında mali bir öneme de sahip oldu. Arap kültürüne bu kadar yerleşmesi onu edebiyata da malzeme yaptı 6. PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V.)'İN HAYATINDA DEVE

Gençliğinde ticaret kervanlarını yönetmekle meşgul olan Hz. Muhammed (s.a.v.) askeri seferler başta olmak üzere hac esnasında da ondan yararlanmıştır. İslam dininin yaygınlaşmasında en önemli mekanlardan biri olan Mescid-i Nebevi'yi, Kasva isimli devesinin çöktüğü yere yaptırmıştır. Bir rivayete göre; Hz. Ömer'in Irak bölgesinde kurulacak ordu merkezinin yerini saptamak için vali Sa'd B.Ebi Vakkas'a yolladığı mektupta devenin rahat edeceği bir mekanın tercih edilmesi develere verilen öneme bir örnektir.

  1. BİR SAVAŞÇI OLARAK DEVE

Tarih boyu süregelen savaşlarda da kullanılan deve özellikle Mezopotamya bölgesinde Sümerler, Hititler, İranlılar ve Araplar tarafından orduda tahsis edilmiştir. Son yıllarda yapılan araştırmalar Avrupa'da da devenin yaşadığını ortaya çıkarmıştır. Yavuz Sultan Selim'in Mercidabık Seferi'nde 60 bin adet devenin mevcut yükü çektiği bilgisine kaynaklarda rastlanır. Ayrıca Osmanlı'nın son devirlerinde de Hecin Süvari Birlikleri oluşturulmuştur.

  1. AVRUPA'DA DEVE İZLERİ

Avusturya'da bir inşaat çalışması esnasında 17. yüzyıldan kalma deve izine rastlandı. Tamamıyla koruma altına alınmış iskeletin, Osmanlı kuvvetlerine ait olduğu saptandı. Devenin 1683 yılında İkinci Viyana Kuşatması'nda Viyana yakınlarındaki Tulln şehrine bırakıldığı ya da takas edildiği düşünülüyor. Ayrıca İstanbul'daki Yenikapı metro ve Marmaray kazıları sırasında Osmanlı'dan kalma eksiksiz tek deve iskeleti bulunmuştu.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.