Bedenleri Ayrı Kalpleri Bir

TEFEKKÜR

Mevlânâ Mesnevî'de “Sadece kendi diline ve gönlüne âşinâ olanlar, onun dilini konuşan ve meramını anlayanlardan uzak düşerse; yüzlerce dil, yüzlerce nağme bilse, yine dilsiz olur, susar.” (c.1, 28) diyor. Bu mısra ile Mevlânâ bize ne anlatıyor?

Peygamber Efendimiz “İnsanlara anlayışlarına göre söz söyleyiniz.” (bkz. Buhârî, İlim, 49) buyurmuştur. Muhâtabın anlayışını aşan söz ve ifadeler, ne kadar yüksek seviyede olurlarsa olsunlar bir fayda hâsıl etmezler. Bu bakımdan, gönülden sâdır olan derin ve ince hisler için hitab edilecek kimselerin ehl-i gönülden olması icab eder. Zîrâ günah kirlerine batmış olanlarla oturup kalkmak baş ve gönül gözünü kör eder. Ahmak ve nâdânlara sarfedilen sözlere ne yazıktır ki, bunlar, kaldırım kenarlarında açan, ayaklar altında çiğnenip can vermeye mahkûm, nâdide çiçekler gibidir.

Mevlânâ hazretleri aynı zamanda hem avâmın, hem de havassın istifâde edebileceği bir orta yol tutarak büyük eseri Mesnevî’yi vücûda getirdiği hâlde:

“–Anlayışlı adam hasretiyle öleceğim!..” buyurmuştur.

Diğer taraftan telkinin muhatapta arzu edilen tesiri husûle getirmesi için, aynı zamanda aralarında muhabbet olması şarttır. Muhabbet öyle bir sihirli cereyan vâsıtasıdır ki, kelâma inkılap etmeden bile o kanalla, gönülden gönüle intikal edebilir. Mutasavvıfların her türlü telkin ve irşad zemininde muhabbeti kullanmaları, işte bu sebepledir.

Allâh için gerçek dostluk, bedenleri ayrı olan iki varlığın bir kalpte yaşamasıdır. Diğer bir ifade ile dostların, birbirini yıkayan iki el hâline gelmesidir. Tıpkı muhâcir ve ensar gibi…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları