Beddua Yerine Hidayet ve Selamet İçin Dua

Sâlih mü’min, kendisine ezâ ve cefâ verenlere, akl-ı selîm ile mukâbele etmeli, onlara kızıp öfkelenmek yerine affetmeli, merhamet nazarıyla bakıp onların hayrını dilemelidir. 

Peygamber Efendimiz (s.a.) nice görgüsüz ve câhil insanların kabalıklarına mâruz kaldı. Fakat engin bir rahmet ve muhabbet ummânı olan gönlü bunlardan incinmek yerine onların kendilerine yazık etmelerine üzüldü. Rabbi kendisinden râzı olduktan sonra, başına gelenlere aldırış etmedi. Onun nazarında fânîlerin medh ü senâları veya alay ve yermeleri değil, Rabbinin rızâsı mühimdi. Bunun içindir ki, kendisini taşlayan Tâif halkının helâki için bedduâ etmek yerine, hidâyet ve selâmete ermeleri için duâ etti.

YÂ RABBİ! BENDEN EVVEL, BENİ TAŞLAYANLARI AFFET!

Hallâc-ı Mansur, kendisini anlamayanlar tarafından taşlanırken; “Yâ Rabbi! Benden evvel, beni taşlayanları affet!” niyâzında bulunmuştur. Cenâb-ı Hak, sâlih kullarının bâzı vasıflarını bildirdiği âyet-i kerîmelerde şöyle buyurmuştur: “O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler…” (Âl-i İmrân, 134) “Rahmân’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevâzu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara lâf attığında (incitmeksizin) «Selâm!» derler (geçerler).” (el-Furkan, 63) Bu olgunluk ve dirâyeti gösteremeyip, gördükleri kötülüklerden dolayı şahsî intikam peşine düşenler; mânevî olgunluktan nasipsiz, ham gönüllü ve sığ idrakli kimselerdir.

Mânevî olgunluk yolu olan “Tasavvufun başlangıcındaki ilk ders «incitmemek», nihâyetindeki son ders ise «incinmemek»tir.” denilmiştir. Bu mânâyı şâir ne güzel hülâsa eder:

Cihan bâğında ey âkil, budur makbûl-i ins ü cin;

Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin…]

Hazret-i Ömer (r.a.): “(İlâhî mahkemede) hesaba çekilmeden evvel nefislerinizi hesaba çekiniz.” buyuruyor. (İbn-i Kesîr, Tefsîr, I, 27) Bizler de o büyük gün gelip çatmadan evvel, kendi iç muhâsebemizi yapmalıyız. O çetin hesap gününü düşünerek amel defterimizi bugünden aklamaya çalışmalıyız. Zira o gün, istiğfâr ile günahları bağışlatmanın da, helâlleşerek kul haklarını affetirmenin de imkânı olmayacaktır. Velhâsıl gün, bugündür; zaman, bu zamandır; fırsat, bu fırsattır!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Gönül Bahçesinden Öyle Bir Rahmet ki, Erkam Yayınları, 2007, İstanbul

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.