Bayram Namazları

Bayram namazı hicretin birinci yılı meşrû kılınmıştır. Enes (r.a)’ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Rasûlullah (s.a.s) Medine’ye gelince, Medinelilerin eğlendikleri iki günleri vardı. Hz. Peygamber’in, bu iki günün özelliğini sorması üzerine ashâb-ı kirâm; “Câhiliye döneminde bizler bu iki günde eğlenirdik” dediler. Bunun üzerine Allah’ın Elçisi şöyle buyurdu: “Allah o iki günün yerine, size bunlardan daha hayırlısını vermiştir. Biri Kurban Bayramı, diğeri Ramazan Bayramı.” (Ebû Dâvud, Salât, 239; A. İbn Hanbel, III, 103, 235, 250)

Bayram namazlarının meşruluğu, Kitap, Sünnet ve İcma delillerine dayanır. Kur’an-ı Kerim’de: “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” (Kevser, 108/2) buyurulur. Bu âyetteki namazdan maksat Kurban Bayramı namazı ve kurbandır.

Rasûlullah (s.a.s)’ın iki bayram namazını da kıldırdığı tevatür yolu ile sabittir. Hz. Peygamber’in ilk kıldırdığı bayram namazı, hicretin ikinci yılındaki Ramazan bayramı namazı olmuştur. İbn Abbas (r.a), Nebî (s.a.s)’le birlikte kıldığı bir bayram namazını şöyle anlatır: “Rasûlullah (s.a.s), Ebû Bekir, Ömer ve Osman (r. anhüm) ile birlikte Ramazan bayramı namazlarında bulundum. Hepsi bayram namazını hutbeden önce kıldırırlardı. Bir keresinde Hz. Peygamber hutbeden sonra indi, sanki ayağa kalkmak isteyen erkekleri eliyle uyardığını ve oturmalarını işaret ettiğini görür gibiyim. Sonra safların arasından Bilâl (r.a) ile birlikte kadınların tarafına geçti. Kadınlara Mümtehıne sûresinin şu âyetini okudu: “Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip; Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi bi işte sana karşı gelmemek hususunda sana biat ederlerse, onların bîatını kabul et(Buhârî, Tefsir, 60/2,3) ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Mümtehıne, 60/12 .) Sonra bir kadın topluluk adına “Evet ey Allah’ın Nebîsi! Biat ettik” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber’in “tasaddukta bulununuz” buyurması üzerine, altın ve gümüşten yüzük, bilezik vb. zinetlerini Bilâl’ın yaydığı yaygı üzerine bıraktılar.” (Müslim, Salâtü’l- Îdeyn, 1.) İbn Abbas, başka bir rivâyette, Hz. Peygamber’in kadınların tarafına geçmesinin sebebini, “sesini onlara işittirememesi” olarak açıklamıştır.( Müslim, Salâtü’l- Îdeyn, 2)

Ümmü Atıyye (r.anhâ), Allah Elçisi’nin kadınları bayram namazına teşvik ettiğini şöyle anlatır: “Rasûlullah (s.a.s) bize, Ramazan ve kurban bayramı namazlarına azatlı hizmetçi kızları, âdetli kadınları ve henüz evlenmemiş genç kızları, bayram namazı kılınan yere getirmemizi bildirdi. Ancak âdetli kadınlar, namaz kılınan yerden ayrı duracaklar, hayra ve müslümanların toplu duasına tanık olacaklardı. Ben dedim ki; Ey Allah’ın Elçisi! Bizden birimizin onlar için cilbâbı (evden çıkarken bayanların giydiği dış giysi) yoksa ne yapsın? Buyurdu ki: Kardeşi onu kendi (ne gerekli olmayan) bir cilbâpla örtsün.” (Müslim, Salâtü’l-Îdeyn, 13; Ebû Dâvud, Salât, 238-241; Tecrîd-i Sarih Tercemesi, I, 234-235)

Ebû Saîd el-Hudri (r.a)’den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Rasûlullah (s.a.s) Ramazan ve Kurban bayramı günlerinde musallâya çıkar, ilk yaptığı iş namazı kıldırmak olurdu. Sonra namazdan ayrılır, insanlar saflar halinde iken, onlara karşı durup öğütte bulunur, emirler verir, tasaddukta bulunun, derdi. En çok kadınlar tasaddukta bulunurdu.” (Müslim, Salâtü’l- Îdeyn, 9; San’anî, Sübülü’s-Selam, II, 68)

Yine İbn Abbas’tan şöyle dediği nakledilmiştir: “Hz. Peygamber, bayram namazlarını ezansız ve kâmetsiz olarak kıldırdı.” (Müslim, Salâtü’l-Îdeyn, 5,6; Ebû Dâvud, Edâhî, 7, Edeb, 112 , 155; Nesâî, Dahâyâ, 4; İbn Mâce, Edâhî,12 , Cihad, 13)

Hanefîler’e göre, bayram namazının sıhhat şartları, hutbe dışında Cuma namazının sıhhat şartları ile aynıdır. Sadece hutbe, Cuma namazında sıhhat şartı olduğu halde, bayram namazında sünnettir. Yine hutbe Cuma namazında namazdan önce, bayramda ise namazdan sonra okunur. Diğer yandan Cuma namazının hükmü aynî farz olduğu halde, bayram namazının hükmü vaciptir.

Hanbelî mezhebinde kuvvetli olan görüşe göre bayram namazı farz-ı kiffaye, Şâfiî ve Mâlikîler’e göre ise müekked sünnettir.( İbnu’l-Humâm, age, I, 422 ; İbn Âbidîn, age, I, 774; Zeylâî, Tebyînü’l-Hakâik, I, 233 vd; Şürünbülâlî, age, s.89; İbn Kudâme, age, II, 367; Razî, age, I, 11 8; Zühaylî, age, II, 363)

Şâfiîler’e göre bayram namazının cemaatle kılınması daha faziletlidir. Fakat, tek başına hutbesiz olarak da kılınabilir. Bu yüzden yolcular ve kadınlar da bu namazı tek başına kılabilir.

Bayram namazının ilk vakti güneşin ufuktan bir veya iki mızrak boyu kadar yükseldiği vakittir. Bu vakit de güneşin doğmasından yaklaşık 50-55 dakika kadar sonra başlar, öğle namazı vaktinin girmesinden önceki vakte kadar devam eder.

Bayram namazları ikişer rekâttır. Cemaatle açıktan kılınır. Ezan ve kâmet okunmaz. İmam “iki rekât Ramazan veya Kurban bayramı namazına”, cemaat de böyle “bayram namazına, uydum hazır olan imama” diye niyet ederler. Alllahu ekber diye iftitah tekbiri alınır. Eller bağlanıp, imam ve cemaat hep birlikte gizlice “sübhâneke” duasını okur, sonra imam açıktan, cemaat de gizlice “Alllahu ekber” diyerek üç kere tekbir alırlar, her tekbirde eller yukarıya kaldırılıp, daha sonra yanlara salıverilir ve her tekbir arasında üç kere “sübhânallah” diyecek kadar durulur. Üçüncü tekbirin arkasından yine eller bağlanır, imam gizlice “eûzü” ve “besmele”den sonra açıktan Fâtiha ile bir miktar daha Kur’an okur, açıktan “Allahu ekber” diyerek rükû ve secdelere gider, cemaat de gizlice tekbir alarak imama uyar. Sonra tekbir alınarak ikinci rekâta kalkılır, imam gizli “besmele” den sonra yine açıktan Fâtiha ile bir miktar daha Kur’an okur, tekrar üç kere eller kaldırılarak, ilk rekâtta olduğu gibi tekbir alınır, bundan sonra, yine imam açıktan cemaat de gizlice “Allahu ekber” diye tekbir alarak rükû ve secdelere varılır, sonra da oturulup, “tehiyyât”, “salli-bârik” ve “Rabbenâ âtinâ” duaları gizlice okunarak, imam ve cemaatin iki tarafa selâm vermesi ile namaz sona ermiş bulunur.

Bu duruma göre, bayram namazlarının her rekâtında üç ilave tekbir bullunmuş olur ki, bu tekbirler de vâciptir.

Hanefîler dışındaki üç mezhebe göre bu tekbirler her rekâtta kıraatten önce alınır. İmam Mâlik ve Hanbelîler’e göre, birinci rekâtta altı, ikinci rekâtta beş tekbir, İmam Şâfiî’ye göre ise, birinci rekâtta yedi, ikinci rekâtta beş tekbir alınır.( Zeylâî, Nasbu’r-Râye, II, 21 4; Meydânî, Lübâb, I, 11 7 vd; Kâsânî, age, I, 277; Zühaylî, a.g.e. II, 373 vd; Bilmen, age, s. 16 7.)

İmam bayram namazından sonra minbere çıkar ve hiç oturmaksızın hutbeye başlar, cumadaki gibi iki hutbe sunar. Cuma hutbesindeki hamdü sennâya bedel olmak üzere, bayram hutbelerine “Allâhu ekber, Allâhu ekber; lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber. Allâhu ekber ve lillâhi’l-hamd” tekbiri ile başlanır, cemaat de bu tekbirlerde imama eşlik eder. İmam, Ramazan bayramı hutbesinde cemaate fitre sadakası, Kurban bayramı hutbesinde ise Kurban ile teşrik tekbirleri hakkında bilgi verir. Cuma hutbelerinde sünnet olanlar bayram hutbelerinde de sünnettir. Mekruh olanlar bunlarda da mekruhtur. Bayram hutbelerinin namazdan önce okunması mekruh sayılmıştır.

İmam, birinci rekâtta, bayram tekbirlerini unutup da Fâtiha’yı kısmen veya tam olarak okuduktan sonra hatırlasa, hemen tekbirleri alır ve Fâtiha’yı yeniden okur. Fakat Fâtiha ve ilave sûreyi okuduktan sonra hatırlarsa yalnız tekbirleri almakla yetinir. Fâtiha ve ilâve sûreyi yeniden okuması gerekmez.

Bayram namazlarının birinci rekâtının rükûunda olan imama uyan kimse bu rükûa yetişeceğine kanaati varsa, gizlice ayakta iftitah tekbiri ile kendi mezhebine göre ilave tekbirleri alır, daha sonra rükûa varır. Rukûu kaçıracağından korkarsa, iftitah tekbirinin arkasından rükûa varır. Bayram tekbirlerini rükûda iken ellerini kaldırmaksızın alır. İmam doğrulunca, artık bayram tekbirlerini bitirmese de kendisi de kalkar. Bu durumda geride kalan tekbirler onun üzerinden düşer. İmam ile alacağı tekbirlerde, imama uyar, kendi mezhebine uymasa bile eksik veya fazla tekbir almaz. Ancak imamın aldığı tekbir ashab-ı kiramdan nakledilen miktarı aşarsa bu takdirde imama uymak gerekmez.

Bayram namazlarının ikinci rekâtına yetişen kimse, birinci rekâtı kazaya kalkınca “Besmele”, “Fâtiha” ve ilâve sûreden sonra gizlice bayram tekbirlerini alır. Bu kimse yetişemediği rekâtta kendi kendine alacağı tekbirlerin sayısında kendi mezhebine uyar. Çünkü bu kimse kaza ettiği kısımda yalnız başına hareket etmektedir.

Bayram namazı ile cenaze namazı bir araya gelse, önce bayram namazı kılınır, hutbeden önce de cenaze namazı kılınır.

Bayram namazına hiç yetişemeyen kimse, kendi başına bayram namazı kılamaz, dilerse dört rekât nâfile namaz kılar. Bu bir kuşluk namazı yerine geçer.

Kurban bayramı namazını geciktirmeden, Ramazan bayramı namazını ise biraz geciktirerek kılmak müstehaptır.

Bayram namazları bir şehirde, açık bir alanda namaz için hazırlanan genel bir namazgâhta kılınabileceği gibi, birden çok camide de kılınabilir.

Bayram günlerinde erken kalkmak, yıkanıp misvaklanmak, güzel koku sürünmek, en güzel elbiselerini giyinmek, Allah Teâlâ’nın nimetlerine şükür için ferah ve sevinç göstermek, karşılaştığı mü’min kardeşlerine karşı güler yüzlü olmak, fazlaca sadaka vermek, Bayram gecelerini ibadetle ihya etmek müstehap ve müstahsen görülmüştür.

Ramazan bayramında, bayram namazından önce hurma gibi tatlı bir şey yenilmesi, Kurban bayramında ise, bayram namazı kılınmadan önce bir şey yenilmemesi müstehaptır.

Büreyde (r.a)’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Rasûlullah (s.a.s) Ramazan bayramında yemek yemeden evden çıkmazdı. Kurban bayramında ise, namazı kılıncaya kadar birşey yemezdi.” (A. İbn Hanbel, III, 232; Zeylâî, Nasb, I, 208.) Bunun sebebi, eğer kurban kesiyorsa, kurbanın etinden yemeği beklemektir. Ancak kurban kesip kesmemek hükmü değiştirmez. Bununla birlikte, namazdan önce birşey yenilmesinde de bir kerahet yoktur.

Kurban kesecek kimsenin, Zilhicce’nin ilk on gününde hac yapmakta olanlara benzemek için tırnaklarını ve başının saçlarını kesmeyi geciktirmesi menduptur. Çünkü Allah’ın elçisi şöyle buyurmuştur: “Zilhicce’nin on günü girdiğinde sizden biri kurban kesmek istiyorsa, saç ve tırnak kesmesin.” (Müslim, Edâhî, 42; Ebû Dâvud, Edâhî, 2; Nesâî, Dahâyâ, 1.)

En faziletli olan, haftada bir kere tırnakları ve bıyıkların fazla kısmını kesmek, fazla tüyleri gidermek ve yıkanmak suretiyle bedenin temizliğine bakmaktır. En geç bunlar on beş günde bir yapılmalıdır. Kırk günden fazla terk edilmesi ise mazur görülemez.

Bayram sabahı camiye bir sükûn ve vakar ile gidilir. Namaza giderken Ramazan Bayram’ında gizlice, Kurban Bayram’ında da açıkça tekbir alınması, namazdan sonra da mümkünse başka bir yoldan ikâmetgâha dönülmesi menduptur.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN, İslâm İlmihali

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.