Babil Kralı Buhtunnasır Nasıl Öldü?

Babil Kralı Buhtunnasır nasıl öldü? Kendine tanrı diyen zalim hükümdarın sonu...

Süleymân -aleyhisselâm-’dan sonra, on iki kabîleden meydana gelen Benî İsrâîl, ikiye ayrıldı. On kabîleden İsrâîl devleti, iki kabîleden de Yahûda devleti kuruldu. On kabîleden kurulan İsrâîl devletini M.Ö. 721’de Âsurîler yıktı. İki kabîleden kurulan Yahûda devletini ise, M.Ö. 586’da Bâbil hükümdârı Buhtünnasr yıktı. Buhtünnasr, Kudüs’ü yaktı, halkın büyük çoğunluğunu öldürdü. Kalanları da Bâbil’e sürdü. Bu zâlim, Nemrûd’dan sonra dünyâ hâkimiyetini eline geçiren ikinci îmânsız kraldır.

BABİL KRALI BUHTUNNASIR NASIL ÖLDÜ?

Bâbil’i îmâr edip ülkesinin merkezi yaptı. Doğu ve batıda kendisine karşı koyacak kimse bırakmadı. Böylece gurura kapılarak tanrılığını îlân etti. Nihâyet aklını zâyî ederek kendisinin bir öküz olduğunu zannetmeye başladı. Yedi yıl, ormanlarda dolaştı. Bu arada krallığı, hanımı idâre etti. Vefâtından bir sene evvel, aklı kendisine iâde edilip böylece öldüğü rivâyet edilir.

Buhtünnasr, Kudüs şehrini defalarca yağmaladı. Tevrât ve Zebûr’u yakıp ortadan kaldırdı. Böylece zaman geçtikçe Tevrât’ın birçok bölümü tabiî olarak unutuldu. Hatırda kalanlar yazılmaya başlandığında ise, Tevrât aslî hüviyetini tamâmen kaybetti, birbirini tutmayan çeşitli risâleler ortaya çıktı. Takriben M.Ö. 500. yıllarda yaşamış olan Ezrâ (Üzeyr), yazılan bu Tevrât’ları topladı. Mâbedin ikinci kez yapılışında bulundu. Bugünkü yahûdî anlayışına göre o zamana kadar tamâmen kaybolmuş olan Tevrât’ı, Rab Yehuda, Ezrâ’ya yeniden vahyederek yazdırmıştır.

Îran hükümdârı Nüşek (Koreş veya Cyrus), Bâbillileri yenince, Benî İsrâîl’in yeniden Kudüs’e dönmelerine izin verdi. İsrâîloğulları, M.Ö. 515 yılında Mescid-i Aksâ’yı tâmir ettiler. Önce Persler’in, sonra Makedonyalılar’ın emri altında yaşadılar.

M.S. 63 yılında Romalılar, Kudüs’ü zaptederek yahûdîleri tekrar dağıttılar. Mescid-i Aksâ yeniden harâb oldu.

İsrâîloğulları’nın bu kadar belâya dûçâr olmaları, kendi azgınlıkları yüzündendi. Onlar bu azgınlıkları ile, nefislerine uymadığı zaman Tevrât ve Zebûr’u değiştirmişler, böylece hak dîni bozmuşlardı. Bu davranışlarına mânî olmak isteyen Zekeriyyâ -aleyhisselâm- ve Yahyâ -aleyhisselâm- gibi bâzı peygamberleri de, hiç acımadan hunharca katletmişlerdi.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-3, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HZ. SÜLEYMAN’IN (A.S.) HAYATI

Hz. Süleyman’ın (a.s.) Hayatı

HZ. SÜLEYMAN’IN (A.S.) DUALARI

Hz. Süleyman’ın (a.s.) Duaları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.