Azâzîl Ne Demektir?

Rivâyete göre melekler, Hazret-i Âdem’e secdeden başlarını kaldırdıklarında, “Azâzîl” is­miyle bilinen ve çok ibâdet etmekle meşhûr olan cinnîyi, yâni şeytanı, secdeden ka­çınmış ve çirkin bir sûrete dönüşmüş hâlde gördüler. Allâh Teâlâ’nın emrine itaat nîmetine şükür için hep birlikte tekrar secdeye kapandılar.

  • "AZÂZÎL" KİMDİR?

Secdeden ictinâb ettikten sonra “Şeytan” lakâbını alan Azâzîl, şerrin temsilcisi hâline gelmiştir. O, melek de­ğildi, ateşten yaratılmıştı. Cennette bulunan meleklerin arasındaki bir cinnîydi. Bu yüzden, kendi yaratılışını üstün görmüş ve Hazret-i Âdem’in Allâh’tan bir rûh ta­şıması ve halîfetullâh olması gibi üstünlüklerini kavrayamamıştı. Allâh Teâlâ’nın emrinden gâfil kaldı, nefsânî bir hesâba dûçar oldu. Allâh Teâlâ ondaki bu âcizlik, cehâlet ve gafleti şöyle ifâde buyurur:

“Ben onları (iblîs ve soyunu) ne göklerin ve yerin yaratılışına ne de bizzat kendilerinin yaratılışına şâhit tuttum. Dalâlete düşenleri kendime yardımcı edinecek değilim.” (el-Kehf, 51)

Diğer bir âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak, kullarını, yaratılış gâyesinden uzaklaşmak sûretiyle şeytan ve avanesini dost edinme gafletinden îkâz ederek şöyle buyurur:

“...İblîs cinlerdendi. Rabbinin emrine karşı çıktı. Şimdi siz, Ben’i bırakıp da onu ve soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zâlimler için bu ne fenâ bir karşılıktır!” (el-Kehf, 50)

  • MELEKLERİN HAZRET-İ ÂDEM'E SECDE ETMESİ NE MÂNÂYA GELİYOR?

Allâh Teâlâ’nın meleklere; “Âdem’e secde edin!” buyurması, aslâ “Âdem’e teabbüd yâni kulluk edin” mânâsına değil, Hazret-i Âdem’in sâhip olduğu istîdadları ve kemâl sıfatlarıyla onlardan daha üstün olduğunu bildirmek içindir. Çünkü Cenâb-ı Hak ona kendi rûhundan üflemiş ve onu imtiyaz sâhibi kılmıştır.

Bir diğer sebep de, “Allâh’ın emrini yerine getirin!” mânâsındadır. Zîrâ bu secde, Hazret-i Âdem’e olmakla birlikte, hakîkatte bizzat Allâh’a itaattir, O’na ibâdettir. Gerçekte Hazret-i Âdem, bu secde emrinde, kıble ve Kâbe durumundadır. Zîrâ Kâbe’ye doğru yönelip secdeye varmak, Kâbe’ye ibâdet etmek değildir. Kâbe, Cenâb-ı Hakk’ın işâret buyurduğu, kullarının ibâdetini disipline eden ve rahmetinin tecellî ettiği bir mekândır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları.

  • Azâzil Ne Demek?

Azâzil şeytanın bir diğer adıdır. Yahûdi ve Hristiyan kaynaklarında azâzel, azâel, hazazel şeklinde geçmektedir. İslâmî literatürde şeytan veya iblisin bir diğer adı olarak kullanılan azâzil kelimesi Kur'ân'da ve hadislerde geçmez.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.