Avrupalı Müslümanların Sorunları

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Almanya'nın Köln kentindeki Diyanet İşleri Türk İslam Birliğinin (DİTİB) Genel Merkezi'nde düzenlenen "2. Avrupa Müslümanları Buluşması"nın açılışında konuştu.

Müslüman varlığını göz ardı ederek Avrupa’nın geleceğini konuşmanın mümkün olmadığını belirten Erbaş, "Aynı şekilde Avrupa’da Müslümanların geleceği de İslam dünyasından tamamen bağımsız olarak ele alınamaz. Haddizatında bir arada yaşama, daha iyi bir gelecek, eşit haklar ve adalet gibi hususlar yeryüzünde yaşayan herkesi ilgilendiren temel meselelerdir. İslamofobi yani İslam karşıtlığının İslam düşmanlığına dönüşerek fiili bir boyut kazanmaya başladığını görüyor ve yaşıyoruz. Son yıllarda Avrupa’da artan ırk eksenli akımlar, İslam karşıtı söylem ve eylemler Avrupa’nın çok kültürlülüğünü, birlikte yaşama hukukunu, barış ve huzurunu tehdit etmektedir." diye konuştu.

ARTAN IRKÇILIK VE İSLAM DÜŞMANLIĞI

Erbaş, Avrupa'da artan ırkçılık ve İslam düşmanlığıyla ilgili şunları kaydetti:

"Özellikle zaman zaman endişe verici boyutlara ulaşan ırkçılık, sosyal dışlama, ötekileştirme, yabancı düşmanlığı, camilere ve mescitlere saldırılar gibi ayrımcılığa dayalı söylem ve uygulamalar, insan hayatını ve onurunu hiçe saymakta, hareket ve özgürlük alanlarını giderek daraltmakta, haklarını kısıtlamakta, sosyal ve kültürel kurumları işlevsiz hale getirmekte, insanlığın ortak ahlaki ve vicdani değerlerini tahrip etmektedir. Bu durum, insanlığın iyiliğe ve geleceğe dair ümitlerini de azaltmaktadır. Dolayısıyla her türlü insani hak ve temel özgürlüklerin uluslararası anlaşmalarla teminat altına alındığı günümüzde, söz konusu alanlarda ihmal, istismar, ihlal ve saldırılar, medeni dünya adına kabul ve izah edilemez."

Çok kültürlülük ve bir arada yaşama hukukunun, insan onuruna ve haklarına saygılı, gerçek manada demokratik toplumların ve ülkelerin olmazsa olmazı olduğunu vurgulayan Erbaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunun için hak ve özgürlükleri hiçe sayan bütün yaklaşım ve uygulamalar, faili kim ve amacı ne olursa olsun reddedilmeli, bilhassa inanç ve ibadet özgürlüğüne yönelik her türlü şiddeti engellemek istisnasız bütün devletlere, uluslararası kurum ve kuruluşlara düşen ertelenemez bir sorumluluk olarak görülmelidir. İslam, dünyanın her yerinde aynı evrensel değerleri savunan ve yaşatmaya çalışan bir barış dinidir. Dolayısıyla Avrupa İslamı, Fransa İslamı, ılımlı İslam gibi coğrafi ya da kültürel sıfatlarla İslam'ın konuşulması gereksiz ve beyhude bir çabadır. Bunun yerine İslam'ın doğru anlaşılması ve hayata daha çok değer ve güzellik katması için çalışmak ve bu yönde çabalara destek olmak en doğru yaklaşımdır."

VATANDAŞLIKTAN DOĞAN HAKLARINIZI KULLANIN

Erbaş, konuşmasına şöyle devam etti:

"Sivil toplum çalışmalarının yadsınamaz bir gerçeklik olduğu dünyada ve özellikle demokrasi ve özgürlüklere bağlılığıyla öne çıkan Avrupa’da sizlerin, İslam'ın adalet, barış ve hoşgörü ilkeleri çerçevesinde, şeffaf ve denetlenebilir şekilde yürüttüğünüz hizmetler, büyük bir imkan olarak görülmelidir. Dolayısıyla bütün dünyaya model olabilecek bu güzel örneklik, günlük politik ve siyasi hesaplara asla heba edilmemeli, çok kültürlü, çok dinli ve çok uluslu Avrupa toplumunun güvencesi olarak görülmeli, farklılık ve çeşitlilik, zenginlik ve başarı sebebi olarak değerlendirilmelidir."

Avrupa toplumunun ayrılmaz bir parçası olan Müslümanların şiddet, ayrımcılık veya herhangi bir haksızlığa maruz kaldıklarında vatandaşlıktan doğan haklarını ve tüm hukuki süreçleri sonuna kadar takip etmeleri gerektiğinin altını çizen Erbaş, "Bu manada Avrupa’da faaliyet gösteren STK'ler mağdur olan kesimlere rehberlik edecek hukuki mekanizmaları oluşturmalı, onlara her türlü desteği ve imkanı sağlamalıdırlar. Bu tip mağduriyetlerin daha sistematik takibi amacıyla kurumsal yapıları tesis etmelidirler." dedi.

Etkinliğe, Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Ali Kemal Aydın'ın yanı sıra dünyanın çeşitli ülkelerinden din alimleri ve temsilciler katıldı.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.