Arafat’ta Rasulullah’ı Dinliyor Gibi...

Hicretin 10’uncu yılı. Zilhicce ‘nin 9’u. Arefe günü. Miladi 632. Mart’ın 8’i. İslam tebliğinin üzerinden 23 yıl geçmiş. 124 bin sahabi Arafat’ta buluşmuş. Rasulullah sallallahü aleyhi ve sellem, içinde “Belki bundan sonra sizlerle buluşamayacağım” ifadeleri geçen konuşmalar yapıyor mü’minlere. Yani yüreğine “Veda” meltemlerinin esmeye başladığını hissediyor.

O gün, Rasulullah’ın tebliğinin ulaştığı insan sayısı tamı tamına kaçtır, ya da 124 bin diye verilen rakam, İslam nüfusunun ne kadarını oluşturuyor bilmiyoruz. Diyelim ki aşağı yukarı tamamı.

Zaten Rasulullah “Burada bulunanlar bulunmayanlara iletsin” “Sözlerimi işitip belleyen ve başkalarına ulaştırana Allâh rahmet etsin, yüzünü ak eylesin.” diyerek, sözlerinin bütün mü’minlere ulaşmasını da istiyor. Yani sözünü başka yüreklere taşınması gereken bir “Emanet” gibi söylüyor.

Kur’an söylerse bütün zamanlara söyler.

Rasulullah söylerse bütün zamanlara söyler.

Hele Rasulullah “Veda” hissiyatıyla dolu olarak, bir “Vasiyyet” gibi söylerse, o söz bütün zamanların yüreğine ulaşmalıdır.

Bizim “Veda hutbesi” diye bildiğimiz metinler, Rasulullah Efendimiz (s.a.v.)’in Arafat ve Mina’daki hitaplarından oluşmaktadır. Bununla ilgili yer yer farklılıklar taşıyan metinler vardır. Biz de burada, tam da her birimizin kalbine hitap etsin diye o metinlerden bir kısmını paylaşacağız.

Farzedelim ki, oradayız, Ara­fat’ta veya Mina’da... Rasulullah bize hitap ediyor. O (s.a.v.)’nu dinliyoruz.

Böyle durumda ne yaparız? Kendimize bakarız değil mi? “Kişiliğim Rasulullah’ın çizdiği “Müslümanlık çerçevesi”ne oturuyor mu?” diye silkeleriz kendimizi değil mi?

Gelin “Yüzü ak edilenler” kervanına katılmak için yüreklerimize taşıyalım Rasulullah’ın kutlu sesini:

İŞTE SİZE BÜTÜN ZAMANLARIN HUKUK ÇERÇEVESİ

“Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.”

İşte size, bütün zamanların mü’minlerini sapkınlığa ve iç kıtale karşı ikaz eden Peygamber sesi:

“Ashabım! Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız!”

İşte size bütün zamanların belası Faiz konusunda Peygamber kararlılığı:

“Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. Lakin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.”

İşte size, cahiliye tortularını yüreklerden silen Peygamber çağrısı:

Ashabım! Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır.”

İşte size, “İnsanın düşmanı” Şeytan’ın bitmez – tükenmez hileleri konusunda Rasulullah ikazı:

“Ey insanlar! Şeytan, şu topraklarınızda kendisine tapılmasından, bilhassa namaz kılanların kendisine tapmasından ümîdini kesmiştir. Ancak, bunun dışındaki küçük gördüğünüz davranışlarınızda kendisine itaat edilmesinden râzı olacaktır. Sizi birbirinize düşürmek ve aranızı bozmak için çalışacaktır. O hâlde dîninizi, küçük gördüğünüz hatâlı davranışlardan koruyunuz!”

Kadın-Erkek ilişkisinde ölçü. Bütün zamanlarda sorun olmuş bir mesele bu. Peygamber aleyhissalatü vesselam ölçüyü koyarken Onları “Allah emaneti” olarak niteliyor ve onlara “Allah’tan korkarak davranılması”nı istiyor. . Dinleyip kulak vermemiz için:

“Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır.”

Kişiliklerimizi, Rasulullah’ın çizdiği şu çerçeve içine yerleştirebilseydik, İslam dünyası da, dünya da başka solurdu:

Size kimin hakîkî Müslüman olduğunu haber vereyim mi? Asıl Müslüman, dilinden ve elinden insanların emniyette olduğu kişidir. Kimin gerçek mü’min olduğunu da haber vereyim mi? Hakîkatte mü’min, insanların, malları ve canları husûsunda kendisine güvendiği kimsedir. Kimin muhâcir olduğunu size söyleyeyim mi? Asıl muhâcir, hatâ ve günahları terkeden kişidir. Asıl mücâhid de, Allâh’a tâat yolunda nefsiyle mücâhede edendir.”

İŞTE RASULULLAH'IN ASIRLAR ÖNCE BİLDİRDİĞİ CİHANŞÜMUL HUKUK İLKELERİ

Benim sözlerimi iyi dinleyin ki, izzet ve şerefle huzur içinde yaşayasınız.

-Sakın zulmetmeyin! Sakın zulmetmeyin! Sakın zulmetmeyin!

-Bana neseblerinizle değil amel-i sâlihlerinizle gelin.

-Allâh’ın en büyük düşmanı, kendisine herhangi bir kastı olmayan birini sebepsiz yere öldüren ve kendisine el kaldırmayana sebepsiz yere vurandır.

-Ey insanlar! Herkes yalnızca kendi işlediği suç sebebiyle cezâ görür. Evlâdın yaptığından dolayı baba, babanın yaptığından dolayı da evlât cezâya çarptırılmaz.

İşte çifte standart oluşturma teşebbüslerine karşı Rasulullah tavrı:

Ey insanlar! «Haram ayların yerlerini değiştirip ertelemek, sadece kâfirlikte ileri gitmektir. Öyle yapmakla, kâfirler büsbütün şaşırtılırlar. Allâh’ın haram kıldığı sayıya denk getirmek üzere onu bir yıl helâl, bir yıl haram sayarlar ve böylece Allâh’ın haram kıldığını helâl kabul ederler…» Allâh’ın helâl kıldığını da haram sayarlar. Artık zaman (bu sene), Allâh’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü aslî hâline dönmüştür, (bundan sonra değiştirilmeyecektir). «Semâları ve yeri yarattığı günde Allâh’ın yazısına göre Allâh katında ayların sayısı on iki olup, bunların dördü haram olanlardır.»

RASULULLAH'IN ÇİZDİĞİ KARDEŞLİK ÇERÇEVESİ 

Ey insanlar! «Mü’minler ancak kardeştirler.» Kimseye kardeşinin malı, gönül rızâsı olmadıkça, helâl değildir.

Ey insanlar! Yeryüzü Allâh ve Rasûlü’ne âittir. «Lâ ilahe illallâh» deyinceye kadar, insanlarla mücâ­dele etmem emredildi. Bu kelime-i tevhidi söyleyince, kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Hesapları ise Allâh’a âittir. Birbirinize zulmetmeyin, benden sonra kâfirliğe dönmeyin!

Sakın hâ benden sonra, birbirinin boynunu vuran kâfirler hâline gelmeyin!

Önümüze konan ve sarıldığımızda sapıtmayacağımız ebedi reh­ber:

Size öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarılırsanız, ondan sonra asla sapıtmazsınız: Allâh’ın kitabı ve Peygamberinin sünneti. Bunlarla amel ediniz! Ehl-i Beytimi de size emânet ediyorum.

Mü’minler olarak insanlığa sunacağımız sarsılmaz insanlık rehberi:

Ey insanlar! Rabbiniz tektir, babanız birdir. İslâm’da insanlar eşittir. Hepiniz Âdem’in evlâdısınız, Âdem de topraktandır. Allâh Teâlâ buyuruyor: «Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allâh katında en değerliniz, O’ndan en çok korkanınızdır…» Arabın, Arap olmayana, siyahın kırmızıya, kırmızının da siyaha karşı takvâdan başka bir üstünlüğü yoktur. Ey Kureyş cemaati! İnsanlar âhireti getirirken, siz de dünyâyı boynunuza yüklenmiş olarak gelmeyin! Çünkü ben sizi Allâh’tan gelecek hiçbir şeye karşı koruyamam.

Üç haslet vardır ki, bunlar oldukça mü’minin kalbi kin ve husûmet taşımaz: Ameli Allâh rızası için ihlaslı yapmak, müslüman idârecilere hayırhah olmak, müslümanların cemaatine devam etmek... Çünkü müslümanların duâları, ona katılanların hepsini kuşatır ve muhâfaza eder.

Din ile doğru ilişkiyi de Rasulullah belirliyor:

Ey insanlar! Dinde aşırılıktan sakının. Sizden öncekileri, dinde aşırı gitmeleri helâk etmişti.

Yönetimde ana ilkeyi Rasulullah belirlediğinde:

Ey insanlar! Size burnu kesik bir Habeşli bile idâreci olsa, aranızda Allâh’ın kitâbını uyguladığı müddetçe onu dinleyin ve itaat edin!

Köle hakkı- İnsan hakkı

“Aman kölelerinizin haklarına riâyet edin, onları koruyup gözetin! Yediklerinizden onlara da yedirin, giydiklerinizden onlara da giydirin. Affedemeyeceğiniz bir suç işledikleri takdirde, onları satın ey Allâh’ın kulları, sakın onlara işkence etmeyin!

Ebediyyet yolculuğuna çıkan peygamber bile olsa...

Rasululllah hemen her hüküm cümlesinin sonunda “Dikkat edin! Tebliğ ettim mi? Allah’ım şahid ol!” diye seslenir. “Yarın beni size soracaklar. Benim hakkımda ne diyeceksiniz?” diye sorar. Bu, üzerinde Allah’ın “Risalet” emanetini taşıyan bir insanın, Ebediyyet yolculuğuna çıkarken dünyadan Huzur-u ilahiye götüreceği, “Güven belgesi”dir. Bunu Allah’ın Risalet’le tebcil ettiği bir insan yapar. Der ki:

“Benden sonra peygamber, sizden sonra da ümmet yoktur. Rabbinize ibâdet edin, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunu tutun ve idârecilerinize itaat edin ki Rabbinizin cennetine giresiniz.

“Şunu bilin ki, peygamberler ümmetlerinin çokluğuyla övünürler. Beni mahcûb etmeyin ve yüzümü kara çıkarmayın! Ben Kevser Havuzu’nun kapısında sizi bekleyeceğim.”

Bunu Rasulullah’ın hitabına muhatab olanların nasıl bir sorumluluk duygusu ile hareket etmeleri gerektiğini ifade etmek üzere not ediyoruz. O (s.a.v.) Rabbin Huzuruna bütün bir ümmetin şehadetiyle gidiyor. Biz ne ile gideceğiz. Soru bu.

Kevser Havuzunun başında bizi bekleyen ve sonra gelen nesillere “Kardeşlerim” sıfatını bahşeden Rasulullah’ı mahcub etmemek...

Rasulullah’ın, herbiri Müslüman kişiliğini inşa edecek olan vasiyet niteliğindeki tavsiyelerini hayatımıza taşımak.

Rasulullah’ı hiç bitmeyecek bir hassasiyetle dinlemek.

O’na bakmak. O’na bakmak. O’na bakmak.

Rabbimiz O’ndan ayırmasın bizleri. Amin.

Kaynak: Ahmet Taşgetiren, Altınoluk Dergisi, 378. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.