Amerika Suriye'de Ne İstiyor?

ABD Başkanı Obama, dört yıl süre boyunca Suriye konusunda "ülkeye doğrudan askeri müdahaleden uzak durmak" ve "Esed'siz bir siyasi dönüşümü sağlamak" temel ilkelerini izlediğini belirtti bir yandan da işine geldiği gibi istediği grupları destekleyerek hem IŞİD'in bölgede ortaya çıkmasını sağladı hem de PKK'nın Suriye kolu YPG'yi destekleyerek bölgeyi yeniden dizayn etmeye çalışıyor.

ABD Başkanı Barack Obama'nın dört yıllık Suriye politikasının özünü, askeri müdahaleden uzak durmak ve Beşşar Esed'siz bir siyasi dönüşümü sağlamak oluşturuyor. Ancak, uygulamada başarısız olan eğit-donat programının yanı sıra Rusya'nın Esed'e destek için hava saldırılarına başlaması, bu konuda zaten etkin olmamakla eleştirilen yönetimi daha da zorluyor.

Ne Suriye'deki iç savaşta sayıları artık yüz binlerle ifade edilen sivil kayıplar, ne Esed rejiminin kendi halkına kimyasal silahlarla saldırması ne de DAEŞ terör örgütünün Suriye ve Irak'taki faaliyetleri, şu ana kadar Obama'nın Suriye'ye bir askeri müdahalede yapamaya karşı gösterdiği direnci kırdı. ABD Başkanı, Suriye'de olaylar başladığından beri bu ülkeye yönelik askeri çözümlerden kaçındı.

OBAMA'NIN 4 YILLIK SURİYE POLİTİKASI

Yönetimin 4 yıllık Suriye politikasına bakıldığında, dünyadaki birçok ülke gibi Obama yönetimi de "Arap Baharı" olarak adlandırılan sürecin devamı olarak 2011'de Suriye'de başlayan ayaklanmaların iç savaşa dönüşebileceğini beklemiyordu.

İlk başta sert protestolara yanıt veren Esed'i eleştiren ve reformlar yapmaya çağıran Obama, rejim tarafından 5 ay içinde 2 bine yakın sivilin öldürülmesi ve ülke içinden kendisine gelen Suriye konusuna karşı yeterli duruş sergileyemediği yönündeki eleştirilerin ardından dilini sertleştirdi.

Obama, Ağustos ayına gelindiğinde "Suriye halkının geleceği kendi halkı tarafından belirlenmeli ve Esed, onların bu yolda gitmesini engelliyor. Suriye halkının iyiliği için Esed'in iktidardan çekilme vakti" diyerek, Esed'i ilk kez istifaya çağırdı.

2012'DE KIRMIZI ÇİZGİ BELLİ OLDU

Suriye konusunda Obama'nın 2012 yılında en önemli adımı ise "kırmızı çizgilerini" açıklaması oldu. Barack Obama, 21 Ağustos 2012'de, ABD’nin Suriye’ye olası askeri müdahale konusundaki düşüncesinin bu ülkede kimyasal ya da biyolojik silahların kullanılması halinde değişebileceği uyarısında bulunarak, Esed rejimine bunun ABD için "kırmızı çizgi" olduğunu net olarak vurguladıklarını bildirdi. Ancak gelişmeler Obama yönetiminin sadece genel Suriye politikasının değil, "kırmızı çizgi"lerinin de net olmadığını ortaya koydu. Çünkü Esed rejimi, bir sonraki yıl, Obama’nın "kırmızı çizgilerini" aştığını gösterdi.

Beyaz Saray, 14 Haziran 2013'te, rejimin sarin sinir gazı dahil kimyasal silah kullandığını teyit ettiğini bildirirken, gözler Obama’nın nasıl bir adım atacağına çevrildi. Obama, ilk kez Suriyeli muhaliflere silah gönderilmesine onay vererek, kimyasal silah kullanan Esed rejimine yönelik "kısıtlı bir saldırı" yapabileceğinin sinyallerini verdi. Bu noktada, bölgede tansiyon artarken, ABD Akdeniz’e füze taşıyan gemilerini gönderdi.

Tüm dünyada Obama’nın saldırıyı başlatması için geri sayıma başladığı ve her an düğmeye basacağı yorumları yapıldığı bir sırada 31 Ağustos 2013’te kameraların karşısına geçen Obama, Kongre’den askeri yetki talebinde bulunacağını açıklayarak, topu Kongre'ye attı. Bu adımla Obama, bir nevi kararından vazgeçmiş oldu.

ABD'nin bu sırada devreye giren Rusya ile Suriye’deki kimyasalların ülke dışına çıkarılması konusunda anlaşmaya varması, Suriye'ye olası saldırı ihtimalini de ortadan kaldırdı.

ABD’nin bu adımını kimi çevreler "utanç verici", "ABD’nin liderliğini ayaklar altına alma", "liderliği Rusya'ya bırakma" olarak görürken, Obama yönetimi "kendini kimyasal silah sorununa diplomatik yollardan çözüm bulduklarını" söyleyerek savundu.

2014'TE GÜNDEM DAİŞ

ABD yönetiminin Suriye’ye tek başına müdahaleden kaçınması ve siyasi çözüm arayışları 2014 yılında da sürdü.

Yılın ortalarında Irak ve Suriye'de DAEŞ terör örgütünün ciddi bir tehlike olarak başgöstermesi ise Obama’nın gözünü yeniden Ortadoğu’ya çevirmesine neden oldu. Obama, Ağustos ayından itibaren ABD ordusuna Irak’ta DAEŞ’i vurma yetkisi verirken, 11 Eylül’de de DAEŞ stratejisini açıkladı.

DAEŞ VURULDU

Yönetim, öncelikle DAEŞ’in Irak’taki varlığıyla mücadele etmeye odaklansa da sorunun örgütün Suriye’deki yapısına müdahil olunmadan çözülemeyeceği kısa süre sonra anlaşıldı. Bu nedenle, ABD ve partnerleri, 23 Eylül’den itibaren Suriye’deki DAEŞ hedeflerini vurmaya başladı. ABD Temsilciler Meclisi de aynı dönemde, Suriyeli muhaliflere askeri ekipman ve eğitim verilmesini öngören düzenlemeyi onayladı.

Yönetim, Suriye'de 2014 Ekim'inde bölgede stratejik öneme sahip Kobani'nin DAEŞ'in eline düşmemesi için yoğun çaba gösterdi. ABD'nin, hem oradaki yerel güçlere havadan silah göndermesi, hem de civardaki DAEŞ hedeflerini bombalamasının da etkisiyle kentin örgütün eline geçmesi engellendi.

SURİYE'DE SİYASİ ÇÖZÜM

Obama, bu yıla da aynı Suriye politikasıyla girerken, daha çok DAEŞ ile mücadeleye odaklandı ve Suriye’deki tek çözüm olarak "siyasi dönüşüm"ü göstermeye devam etti.

Son olarak iki gün önce Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na hitap eden Obama, “Suriye’deki sorunu çözmek için Rusya ve İran dahil her ülkeyle çalışmaya hazırız. Bu kadar kan dökülmesinden, katliamdan sonra savaş öncesi statükoya geri dönülemeyeceğini de kabul etmemiz lazım” diyerek, siyasi geçişin Esed’siz olması gerektiğini tekrar vurguladı.

İSTEKSİZ SURİYE STRATEJİSİ

Obama’nın yıllardan bu yana Suriye’ye müdahil olmada isteksiz davranmasının altında bazı etmenler yatıyor.

Öncelikli nedenlerden biri, Irak ve Afganistan savaşlarını sona erdirme sözüyle başa gelen Obama yönetiminin, Ortadoğu'da yeni ve ucu açık bir savaşın içine daha girmekten mümkün olduğunca kaçınması. Bu noktada hem ABD'nin içinde bulunduğu ekonomik durum hem Amerikan halkının savaş yorgunluğu hem de yeni bir savaşın Obama'nın kendi siyasi ve etik duruşuna aykırı olması, önemli unsurlar olarak ortaya çıkıyor.

Diğer bir sebep ise ABD'nin, Suriye'de başta eğit-donat programı oluşturma olmak üzere tüm çabalarına rağmen, karşısında birlik içinde bir muhalefet bulamaması, ardından ortaya çıkan muhalifler arasında da "ABD çıkarlarını da savunabilecek" bir kesim görememesi.

Üçüncü olarak da Obama yönetimi, bölgedeki en kritik ülkelerden biri olan Suriye'de olası hataların, tüm bölgeyi mezhepsel çatışmalar ve savaşa itebilecek olması nedeniyle temkinli davranma ihtiyacı hissediyor.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.