Allah'ın Rızasını Kazandıran En Önemli Amel

Hakk’ın huzuruna yüz akı ile çıkabilmek, şu dünya hayatında kazandıklarımıza bağlıdır. İlâhî rızayı kazandıran en önemli amellerin başında ise, mal ve canla i’lâ-yı kelimetullah (Allah’ın adını ve dinini en yüce kılma gayreti) uğrunda cihad etmek gelir.

İslâm’da cihad, kan dökmek ve herhangi bir toprak parçasına hâkim olmak değil, İslâm’la insan arasına giren her çeşit engeli kaldırma gayretinden ibarettir.

“Fâtih Sultan Mehmed, Trabzon Rum imparatorluğu üzerine sefere çıkmıştı. Şehre arkadan ulaşmak için dağlık ve ormanlık bir araziden geçiliyordu. Bazen baltacılar, önden yol açıyorlardı. Yolun müsâit olmadığı bir yerde Fâtih’in atı kaydı. Fâtih, bir kayaya tutunmak için uğraşırken elleri kanadı. Bu hâli müşâhede eden beraberindeki Uzun Hasan’ın anası Sârâ Hatun, tam fırsatı olduğunu düşünerek:

“Oğul! Han oğlu hansın! Bir yüce hükümdarsın! Trabzon gibi küçük bir kale için bunca meşakkate katlanman revâ mıdır?” dedi.

Çünkü Uzun Hasan, Trabzon Rum imparatorluğu ile akrabâlık te’sîs etmiş ve bu yüzden anasını, bu seferden vazgeçmesi için Fâtih’e ricâcı göndermişti. Fâtih, elleri sıyrıklarla dolu olduğu hâlde doğruldu ve şöyle dedi:

“Ey ihtiyar ana! Bilmez misin ki, elimizde tuttuğumuz, dîn-i İslâm’ın kılıcıdır. Sen zanneyleme ki, çektiğimiz bunca zahmetler, kuru bir toprak parçası içindir. Bilesin ki, bütün gayretlerimiz Allâh’ın dînine hizmettir. İnsanları hidâyete kavuşturmaktır. Yarın Allâh’ın huzûruna vardıkda, yüzümüz kara olmasın diyedir. Elimizde İslâm’ı teblîğ ve ta’zîz imkânları varken, birtakım zahmetlere katlanmayıp ten rahatlığını tercîh edersek, bize gâzî denilmesi revâ olur mu? Ehl-i küfre İslâm’ı götürmezsek, onların azgınlıklarına mânî olmazsak, huzûr-i ilâhîye hangi yüzle çıkarız?”[1]

[1] Osman Nuri Topbaş, Âbide Şahsiyet ve Müesseseleriyle Osmanlı, s. 115.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.