Allah’ın İsimleri İle İlgili Ayetler

Allah’ın 99 ismi ve anlamı nedir? Kur’an-ı Kerim’de geçen Allah’ın isimleri ve anlamları.

Ayet ve hadislerde Allah’ın isimleri “En güzel isimler” anlamında “(el-esmâü’l-hüsnâ” şeklinde ifade edilmektedir.

ALLAH’IN İSİMLERİ VE ANLAMLARI

Kur’ân ayetlerinde Yüce Allah’ın isimleri isim veya isim tamlamaları şeklinde geçmektedir.

el-A’lâ: (en yüce, en şerefli),

el-A’lem: (her şeyi en iyi bilen),

el-Alî: (şanı, şerefi, izzeti ve kudreti yüce olan),

el-Âlim: (bilen, anlayan, tanıyan),

el-Alîm: (her şeyi çok iyi bilen),

el-Âhir: (varlığının sonu olmayan, ölümsüz, ebedî ve bâkî),

el-Akrab: (bilmesi, görmesi, duyması, haberdâr olması ve yardım etmesi açısından insanlara en yakın olan),

el-Azîm: (zatı, isim, sıfat ve fiilleri itibariyle pek ulu, büyük, yüce),

el-Azîz: (üstün, güçlü, kuvvetli, galip, şerefli, değerli, melik),

el-Bâri: (yaratan, örneği olmadan varlıkları îcat eden),

el-Basîr: (aydınlık ve karanlıkta küçük ve büyük her şeyi gören),

el-Bâtın: (mâhiyeti akıl ile idrâk olunamayan, hayal ile tahayyül edilemeyen, her şeyin iç yüzünü, sırlarını bilen),

el-Berr: (iyilik eden, çok lütufkâr, çok merhametli, çok şefkatli),

Câ’ılûn: (yaratan, vâr eden, bir varlıktan başka bir varlık yapan),

el-Cebbâr: (emir ve yasaklarını, hüküm ve kararlarını kullarına yaptırmaya gücü yeten, azgın ve zalimleri kahredici, dertlere derman olan, yaraları sarıp onaran, yaratıklarının hâllerini düzelten),

el-Ebkâ: (verdiği nimetler sürekli ve hep kalıcı olan),

el-Ehad: (eşi, benzeri ve ikincisi bulunmayan bir tek, yegâne),

el-Ekrem: (en çok ikram eden),

el-Evvel: (öncesi olmayan, yaratılmamış, ezelî ve kadîm tek varlık),

Fâil(ûn): (yapan, yaratan, vâr eden),

el-Fettâh: (iyilik kapılarını açan, en âdil hüküm veren)

el-Ğaffâr: (çok affeden, çok bağışlayan, günah ne kadar çok olursa olsun yine bağışlayan),

el-Ğafûr: (çok affeden, çok bağışlayan),

el-Ğanî: (zengin, hiçbir şeye muhtaç olmayan),

el-Habîr: (her şeyden haberdar olan, gizli aşikâr her şeyi bilen, haber veren),

el-Hâdi: (hile yapanları cezalandıran)

el-Hâdî: (hidayet eden, doğru yolu gösteren),

el-Hafî: (çok ikram eden, son derece iyilik ve lütuf sahibi, her şeyi bilen, duaları kabul eden)

Hâfiz(ûn): (koruyup gözeten),

el-Hafîz: (varlıkları yok olmaktan koruyan),

el-Hakîm: (hikmet sahibi, her işi, emri ve yasağı yerli yerinde olan),

el-Hâkim: (hükmeden, karar veren, haklıyı haksızı ayıran),

el-Hakem: (hüküm veren, son kararı veren),

el-Hakk: (varlığı, ilâh ve rab oluşu hak olan, eşyayı var eden, hakkı ızhar eden, mülk sahibi, yok olmayan, varlığında şüphe bulunmayan, âdil),

el-Halîm: (çok sakin, hemen öfkelenmeyen, acele etmeyen, teenni ile hareket eden),

el-Hallâk: (mükemmel yaratan, devamlı yaratan),

el-Hasîb: (insanlara yeten, insanların yaptıklarını koruyup hesaba çeken),

Hâsib(în): (insanları sorgulayan, hesaba çeken),

el-Hayr: (hayırlı olan, faydalı olan, iyilik eden),

el-İlâh: (ma’bûd, Tanrı),

el-Kadîr: (çok güçlü, çok kuvvetli, istediğini istediği gibi eksiksiz, kusursuz ve tam yapabilen),

el-Kâdir: (güçlü, kuvvetli, her şeye gücü yeten),

el-Kâfî: (kullarına yardım eden, vekil olan, yol gösteren, yaptıklarını bilen, gören, haberdar olan ve hesaba çeken),

el-Kahhâr: (yenilmeyen, daima galip gelen),

el-Kâhir: (galip gelen, zelil eden, güçlü, her şeyi kuşatan, yaratıklarını dilediği gibi yöneten),

el-Kâim: (varlıkları görüp gözeten, koruyan, yöneten),

el-Karîb: (af, mağfireti, rahmeti, bilmesi, görmesi ve duyması itibariyle kullarına yakın olan),

el-Kâşif: (azap, sıkıntı, bela ve dertleri gideren),

Kâtib(ûn): (insanların yaptıklarını yazan),

el-Kavî: (kuvvetli, kudretli, her şeye gücü yeten),

el-Kayyûm: (zatı ile kaim olana, ezelî ve ebedî, her şeyin varlığı kendisine bağlı, uykusu ve uyuklaması olmayan, varlıkları yöneten, koruyan, ihtiyaçlarını üstlenen),

el-Kebîr: (zatı, isim ve sıfatları, şanı ve şerefi, kadri ve kıymeti, değer ve izzeti pek yüce, ulu ve büyük),

el-Kerîm: (değerli, şerefli, çok nimet veren, nimet ve ihsanı bol olan ),

el-Kuddûs: (her türlü çirkinlik, noksanlık ve ayıplardan uzak, tertemiz, bütün kemal sıfatları kendisinde toplayan, güzellik, iyilik ve ihsanlarıyla övülen),

el-Latîf: (yaratıklara karşı yumuşak, çok merhametli, çok lütufkâr, ihsan sahibi, insanlara hak ettiklerinden fazlasını veren her şeyin detayını, sırlarını en iyi bilen, işleri çok hassas düzenleyen, gözle görülmeyen),

Mâhid(ûn): (yeryüzünü yaratıkları için elverişli, yarayışlı ve faydalı olarak yaratan),

el-Mâlik: (bütün varlıkların sahibi),

el-Mecîd: (çok şerefli, çok itibarlı),

el-Melik: (bütün varlıkları yöneten, dilediğini yapan, dilediği gibi hükmeden),

el-Melîk: (çok mülkü olan, her şeyin sahibi ve maliki, onları terbiye edip yetiştiren, mülk ve güç veren),

el-Metîn: (çok kuvvetli, çok dayanıklı, acizliği, za’fiyeti ve gevşekliği olmayan),

el-Mevlâ: (dost, yardımcı, görüp gözeten),

Mu’azzib(în): (suç işleyenleri, zalimleri, günahkârları cezalandıran),

el-Mu’ızz: (izzet ve şeref, güç ve kuvvet, itibar ve şerefli kılan, aziz yapan),

el-Muhric: (bir şeyi açığa çıkaran, bir varlıktan başka bir varlık var eden, gizli şeyleri ortaya çıkaran),

el-Muhît: (ilim ve kudretiyle her şeyi kuşatan, her şeye muttali olan),

el-Mukît: (her şeye gücü yeten, rızık veren, yapılanları bilen, koruyan, mükâfat veren),

el-Muktedir: (güçlü, kuvvetli, istediğini istediği gibi yapan),

el-Musavvir: (yaratıklara şekil ve özellik veren),

Mûsi(’ûn): (gökleri genişleten),

el-Mübîn: (varlığı aşikâr olan, hakkı ızhar eden, gerçeği beyan eden),

Mübrim(ûn): (hile ile kötülük yapmaya karar verenleri bilen, onların bu kötülüklerini boşa çıkran, onları kesin olarak cezalandıran),

Mübtelî(n): (deneyen, imtihan eden, gizli olanları açığa çıkaran),

el-Mücîb: (duaları, istekleri, dilekleri kabul eden, ihtiyaçları karşılayan, sıkıntıları gideren),

el-Müheymin: (insanların bütün yaptıklarını bilen, koruyan, görüp gözeten),

el-Mühlik: (isyan eden, azan, günaha dalan ve zulmeden fert ve toplumları helâk eden),

el-Mü’min: (yaratıklarına güven veren),

el-Müneccî: (sıkıntı, bela ve azaptan kurtaran),

el-Münezzil: (nimet veren, su, sekînet, melek, kitap ve Peygamber indiren),

el-Münîr: (ışık veren, aydınlatan),

Münşi’(ûn): (îcat eden, inşa eden, yapan, örneksiz olarak yaratan),

Müntekım(ûn): (suçluları cezalandıran),

Münzil(în): (melek, kitap, su ve sekînet indiren, nimet veren),

Münzir(în): (kullarına fayda ve zarar veren şeyleri bildiren; inkâr ve isyan edenlerin âkibetinin kötü olduğunu haber vererek onları bu davranışlardan sakındıran ve azabı ile korkutan),

Mürsil(în): (vahiy, peygamber, bol yağmur, aşılayıcı rüzgâr, koruyucu melek, âsiler için yıldırımlar ve âfetler gönderen),

el-Müste’ân: (kendisinden yardım istenen, kendisine sığınılan),

Müstemi(ûn): (sesleri işiten, duyan),

el-Müte’âl: (aşkın, pek yüce, ulu, eksik ve noksanlıklardan berî olan),

el-Mütekebbir: (ihtiyaç ve noksanlığı gerektiren her şeyden münezzeh, pek yüce ve ulu),

el-Müteveffî: (yaratıkların canlarını alan),

en-Nâsır: (yardım eden),

en-Nesîr: (çok yardım eden, sürekli yardım eden),

er-Râfi: (peygamber ve mü’minlerin itibar, şan ve şereflerini artıran, göğü yükselten),

er-Rahîm: (çok merhametli),

er-Rahmân: (çok merhametli),

er-Rakîb: (insanların hâllerini, sözlerini, yaptıklarını ve davranışlarını bilen, haberdar olan, murakabe edip koruyan),

er-Raûf: (çok merhametli, çok şefkatli, çok acıyan),

er-Rezzâk: (bol nimet, maddî ve manevî rızık veren),

Sâdık(ûn): (söz, iş, va’d ve va’îdinde doğru olan, her sözünü ve va’dini yerine getiren),

es-Samed: (her şeyin kendisine muhtaç olduğu, yöneldiği, her dilek ve isteğin mercii; hiç eksiği, kusuru ve ihtiyacı olmayan ulu, şanlı, dosdoğru, âdil ve güvenilir olan),

es-Selâm: (eksiklik, acizlik, hastalık, ölüm ve benzeri şeylerden salim olan kullarına güven ve selamet veren),

es-Semî: (her sözü, bütün konuşulanları en iyi işiten, duyan)

Şâhid(în): (bilen, muttali olan, her şeye tanık olan),

eş-Şâkir: (verdiği nimetlere şükreden ve çalışan kimseyi ödüllendiren),

eş-Şefî: (mü’minlerin yâr ve yardımcısı, azap ve sıkıntılardan koruyucusu olan),

eş-Şehîd: (her şeye muttali olan, gören, bilen, haberdâr olan, her yerde hazır nazır olan, hiçbir şey kendisinden gizlenemeyen, bütün sırlara vakıf olan, her şeyi murakabe eden),

eş-Şekûr: (ibadet eden kullarının mükâfatlarını bolca veren, az çok her itaati ödüllendiren),

eş-Şey: (var olan, mevcut),

et-Tevvâb: (sürekli tövbeleri kabul eden),

el-Vâhid: (zatında, isim ve sıfatlarında eşi ve benzeri bulunmayan, tek olan),

el-Vâlî: (koruyup gözeten, yardım eden, işleri deruhte eden),

el-Vâris: (bütün varlıkların sahibi, bâkî ve ebedî olan, her şey kendisine dönen),

el-Vâsi: (güçlü, kuvvetli, ilim ve merhameti her şeyi kuşatan, bütün yaratıklara rızık veren, nimet ve ihsanı bol olan),

el-Vedûd: (mü’minleri çok seven, kulları tarafından çok sevilen),

el-Vehhâb: (karşılıksız çok nimet veren, ikram ve ihsanda devamlı olan, lütfu, ihsanı ve rahmeti bütün kulları kuşatan),

el-Vekîl: (güvenilen, koruyan, yardım eden, görüp gözeten, her şeyin maliki ve yöneticisi olan),

el-Velî: (dost, seven, görüp gözeten, yardım eden),

ez-Zâhir: (varlığı her şeyden aşikâr olan, her şeye galip gelen, her şeyden yüce olan),

Zâri’(ûn): (ekinleri, bitkileri yetiştiren, büyüten),

Hüvallâhüllezî lâ ilâhe illâ hû: (Kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah) (Toplam: 119)

İSİM TAMLAMALARI

Adüvvün li’l-kâfirîn: (kâfirlerin düşmanı)

Âhizün bi nâsiyetihi: (suçluları cezalandıran)

Ahkemü’l-hâkimîn: (hüküm verenlerin en adili)

Ahsenü’l-hâlikîn: (yaratanların, takdir ve tasvir edenlerin en iyisi)

Âlimü’l-ğaybi: (gaybı bilen)

Allâmü’l-ğuyûb: (görünmeyenleri çok iyi bilen)

Bâliğu emrihi: (emri, hükmü hedefine ulaşan, kararını infaz eden)

Bedî’u’s-semâvâti ve’l-ard: (gökleri ve yeri örneği olmadan yaratan)

Berîü’n mine’l-müşrikîn: (müşriklerden berî, uzak olan)

Câmi’u’n-nâs: (kıyamette insanları bir araya toplayan, cem eden)

Ehlü’l-mağfire: (mağfiret ehli, affedici )

Ehlü’t-takvâ: (azabından korkup sakınmaya, korunmaya lâyık olan)

Erhamü’r-râhımîn: (merhamet edenlerin en merhametlisi )

Esdaku hadisen: (en doğru sözlü)

Esdeku kîlen: (en doğru sözlü)

Esra’u ferahan: (kullarının tövbesine çok sevinen)

Esra’u mekren: (hile ve tuzak kuranları en süratli bir şekilde cezalandıran)

Esra’u’l-hâsibîn: (hesap soranların, hesap görenlerin en süratlisi)

Eşeddü be’sen: (çok şiddetli cezalandıran)

Eşeddü ferahan: (kulunun tövbesine çok sevinen)

Eşeddü kuvveten: (çok kuvvetli, çok güçlü)

Eşeddü tenkîlen: (çok şiddetli cezalandıran)

Fa’âlü’n-limâ yürîd: (dilediğini yapan)

Fâliku’l-abbi ve’n-nevâ: (çekirdek ve taneleri çatlatan, yarıp açan )

Fâliku’l-ısbâh: (karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran)

Fâtıru’s-semâvâti ve’l-ard: (yeri ve gökleri yaratan)

Gâlib’ün ‘alâ emrihî: (emirinde işinde ve hükmünde galip olan)

Ğâfirü’z-zenbi: (günahları bağışlayan)

Hâliku külli şey’in: (her şeyin yaratıcısı)

Hayru’l-fâsılîn: (hükmedenlerin, haklı ile haksızı ayırt edenlerin en hayırlısı)

Hayru’l-fâtihîn: (hükmedenlerin, nimet verenlerin, hayır kapılarını açanların en hayırlısı)

Hayru’l-ğâfirîn: (bağışlayanların en hayırlısı)

Hayru’l-hâkimîn: (hüküm ve karar verenlerin en hayırlısı )

Hayru’l-mâkirîn: (hile ile kötülük yapanları bilemeyecekleri, anlayamayacakları cihetlerden daha şiddetli cezalandıran)

Hayru’l-münzilîn: (nimet verenlerin, ikram edenlerin en hayırlısı)

Hayru’l-vârisîn: (varislerin en hayırlısı)

Hayru’n-nâsırîn: (yardım edenlerin en hayırlısı)

Hayru’r-râhımîn: (merhamet edenlerin en hayırlısı)

Hayru’r-râzkîn: (rızık, nimet verenlerin en hayırlısı)

Hayrun hâfizan: (en iyi koruyup gözeten)

İlâhü’n-nâs: (insanların ilâhı)

Kâbilü’t-tevb: (tövbeleri kabul eden)

Kâşifü’l-azâb: (azabı, sıkıntıyı, derdi kaldıran)

Mâlikü yevmiddîn: (hesap gününün maliki, sahibi)

Mâlikü’l-mülk: (bütün mülkün sahibi)

Meliki’n-nâs: (insanların meliki)

Mûhinü keydi’l-kâfirîn: (kâfirlerin tuzağını zayıflatan, boşa çıkaran)

Muhîtü’n bi’l-kâfirîn: (kâfirleri kuşatan)

Muhyî’l-mevtâ: (ölüleri dirilten)

Muhzî’l-kâfirîn: (kâfirleri rezil rüsvay eden)

Mütimmü nûrihi: (nurunu, dînini tamamlayan)

Nûru’s-semâvâti ve’l-ard: (gökleri ve yeri aydınlatan)

Rabbü külli şey’in: (her şeyin rabbi)

Rabbü’l-âlemîn: (âlemlerin rabbi)

Rabbü’l-ard: (yeryüzünün rabbi)

Rabbü’l-arş: (arşın rabbi)

Rabbü’l-felak: (sabahın rabbi)

Rabbü’l-ızzeti: (kudret ve şeref sahibi)

Rabbü’n-nâs: (insanların rabbi),

Rabbü’s-semâvâti: (göklerin rabbi)

Rabbü’ş-şi’râ: (Şi’ra yıldızının sahibi)

Refî’u’d-derecât: (manevî dereceleri ve gökleri tabaka tabaka yükselten)

Semî’u’d-du’â: (tövbeleri ve duaları duyan ve kabul eden)

Serîu’l-hısâb: (hesabı, sorgulaması çok süratli olan)

Şedîdü’l-‘azâb: (azabı, cezalandırması çok şiddetli olan)

Şedîdü’l-‘ıkâb: (çok hızlı cezalandıran)

Şedîdü’l-mihâl: (cezası, azabı, kuvveti çok şiddetli olan)

Vâsi’u’l-mağfire: (bağışlaması, mağfireti bol olan)

Zü’l-fadli’l-azîm: (çok ikram sahibi)

Zî’t-tavl: (lütuf, bağış, ikram, ihsan, af ve bağış sahibi)

Zü’l-ikrâm: (ikram sahibi)

Zû fadlin ale’l-âlemîn: (âlemlere nimet veren)

Zû fadlin ale’n-nâs: (insanlara ikram eden),

Zû-intikam: (intikam sahibi, âsileri, zalimleri cezalandıran)

Zü’l-‘ıkâb: (suçluları, günahkârları, zalimleri cezalandıran)

Zü’l-Arş: (Arş’ın sahibi)

Zü’l-celâl ve’l-ikrâm: (azamet ve kibriya, ikram ve ihsan sahibi)

Zü’l-kuvveti: (güç ve kuvvet sahibi)

Zü’l-mağfire: (af ve bağış sahibi)

Zü’l-me’âric: (bütün derecelerin sahibi)

Zü’r-rahmeti: (merhamet sahibi) (Toplam: 81)

Kur’ân’da Allah’ın güzel isim ve sıfatları bildirildiği gibi hadislerde de bildirilmektedir. Bazı hadislerde Allah’ın güzel isimlerinin sayısı 99 olarak geçmekte, hadislerin bir kısmında bu isimler zikredilmekte, bir kısmında ise zikredilmemektedir.

Kaynak: Diyanet

 

İslam ve İhsan

ESMAÜL HÜSNA NEDİR?

Esmaül Hüsna Nedir?

ESMAÜL HÜSNA ANLAMLARI VE FAZİLETLERİ

Esmaül Hüsna Anlamları ve Faziletleri

ALLAH’IN İSİM VE SIFATLARI KISACA

Allah’ın İsim ve Sıfatları Kısaca

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • “Allah’ın 99 ismi vardır, yüzden bir eksik. Kim bunları sayarsa (ihsâ) Cennete girer.” (Buhârî, Tevhîd, 12; Şurût, 18; Müslim, Zikir, 5; Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrê, Nu’

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.