Allah'ın (c.c.) En Sevdiği İki Huy

Hilim, kendi şahsına karşı hatâ işleyen kimseler için bile kalbinde bir soğukluk beslememek, sabır ve tahammül sâhibi olmaktır.

Allâh Teâlâ’nın sevdiği husûsiyetlerden olan biri hilim (yumuşak huyluluk), gazap sıfatının zıddıdır. Hilmin zıddı olan sertlik ve katılık, insanları inciten, korkup nefret etmelerine ve dağılıp gitmelerine yol açan kötü bir huydur. Bu sebeple hilim, peygamberlerin sıfatlarından biridir. Halîm, yâni yumuşak huylu olmayan bir kimse peygamberlik gibi mühim bir vazîfeyi îfâ edemez. Nitekim bu husûsu kitaplarından öğrenen bâzı yahûdî âlimler, Efendimiz’in hilim sıfatını tecrübe etmişler, O’ndaki engin hilim okyanusunu görünce de îmâna gelmişlerdir. Allâh Teâlâ buyurur:

“(Resûlüm!) O vakit, Allâh’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şâyet Sen kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu hâlde onları affet; bağışlanmaları için duâ et; (yapacağın bir) iş hakkında onlarla istişâre et! Kararını verdiğin zaman da artık Allâh’a tevekkül et! Muhakkak ki Allâh, kendisine tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân, 159)

İslâm, ifrat ve tefrite düşmeden îtidâle dayalı bir üslûp gözetmeyi, bilhassa insan eğitimi ve tebliğ gibi hizmetlerde aslî bir düstur olarak kabûl etmiştir. Bu düstur da hiç şüphesiz, “hilim” ile gerçekleşebilir.

Cenâb-ı Hak, “el-Halîm”, yâni hilm sâhibi olduğunu bildirir. İnsan neslinin en mülâyimi olan Allâh Resûlü’nün bütün meclisleri de; hilim, ilim, hayâ, sabır, tevekkül ve emânet gibi fazîletlerin cârî ve hâkim olduğu bir mahal idi.

TİCARETTE GÜZEL AHLAKIN FAZİLETİ

Allâh Resûlü, hilm ve müsâmaha üslûbunun, hayâtın her safhasında yaşanmasını arzu ederdi. Nitekim bu güzel ahlâkın ticâret hayâtında da yaşanmasının fazîletine dâir şöyle buyurmuştur:

“Satışta, alışta ve borcunu istemekte kolaylık gösteren kimseye, Allâh Teâlâ rahmet etsin.” (Buhârî, Büyû‘, 16; İbn-i Mâce, Ticârât, 28)

Yine Resûlullâh şöyle buyurmuştur:

“İnsanlara borç para veren bir adam vardı. Hizmetçisine şöyle derdi:

«–Darda kalmış bir fakire vardığında onu affediver; umulur ki Allâh da bizim günahlarımızı affeder.»

Nihâyet o kişi Allâh’a kavuştu ve Allâh Teâlâ onu affetti.” (Buhârî, Enbiyâ, 54; Müslim, Müsâkât, 31; Buhârî, Büyû‘ 18)

BORÇ VERMENİN FAZİLETİ

Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulur:

“Sıkıntıda olanlara ve borçlulara vâde veren (veya alacağından vazgeçen) kişiyi, Allâh Teâlâ, hiçbir gölgenin olmadığı günde kendi gölgesinde gölgelendirir (onu korur).” (Müslim, Zühd, 74)

Fakat borç verenlerin bu fazîletli hâline mukâbil, borç alanların da bu müsâmahakâr davranışı istismâr etmemesi îcâb eder. Zîrâ borç husûsu o kadar mühimdir ki, Allâh Resûlü, namazı kılınmak üzere bir cenâze getirildiği zaman ilk olarak; “Borcu var mıydı?” diye sorardı. Varsa borcunu ödettirir, sonra namazını kılar, şâyet borcu ödenmez ise namazını kılmaz idi.

Diğer taraftan, Peygamber Efendimiz, yeni Müslüman olan, dini yeterince öğrenme fırsatı bulamayan kimselere karşı da dâimâ müsâmahalı davranmıştır. Bu bakımdan hilim ve müsâmaha, nebevî ahlâk ile ahlâklanmış olan evliyâullâhın ve sâlih mü’minlerin en mühim vasıflarındandır.

ALLAH'IN (C.C.) SEVDİĞİ İKİ HUSUSİYET

Resûlullâh, Abdülkaysoğulları’ndan Eşecc’e:

“Sende Allâh’ın sevdiği iki husûsiyet vardır: Hilim (yumuşak huyluluk) ve teennî (ihtiyatkârlık.)” buyurmuştur. (Müslim, Îmân, 25, 26)

ÜÇ ŞEY ÜÇ ŞEYLE BİLİNİR

Lokmân Hakîm şöyle der:

“Evlâdım! Üç şey, üç şeyle bilinir: Hilim, gazap ânında; şecaat, harp meydanında; kardeşlik ise, ihtiyaç ânında.”

HİLİM VE MÜSAMAHANIN ÖLÇÜSÜ

Bütün hasletler gibi hilim ve müsâmahanın da bir ölçüsü vardır. Yumuşak huylu olmak için zulme boyun eğmek veya ilâhî kanunların ihlâline müsâmaha ile yaklaşmak aslâ doğru bir tavır değildir. Hilm-i himârî (merkep uysallığı) denilen böylesi bir davranış, kötü kimselerin kötülük yapma arzusunu ve cesâretini artıracağından, son derece yanlış bir tavırdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

HİLM NEDİR?

https://www.islamveihsan.com/hilm-nedir.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Çok güzel bir yazı olmuş ... Emeğinize sağlık Allah razı olsun

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.